Olanak ve gerçeklik
Tarihsel bakımdan konulmuş sınırlar aşılmaz değildir ve soyut olarak, o anki kuruluş aşamasında dahi sınırsızdır. Somutlanış, pratiğe kalmıştır.

“Olanak ve gerçeklik” kategorisi, öğelerinden, süreçlerden, bağıntılardan oluşan bir hareket cümlesinden, belli bir gerçekliğin doğabilmesinin nasıl mümkün olduğunu, ya da tersine, bir belli gerçekliğin hangi bileşenlerden ve hareketlerden doğmuş olduğunu ve hangi başka gerçeklikler için kendisinin bir olanak olacağını çözümlemenin ilkelerini saptamaya çalışıyor.
Burada “olanak” kavramı, bir olaylar ve nesneler topluluğunun hareketindeki gelişme eğilimlerini, gerçekliğin oluşması için gerekli koşulların varlığını, ya da gerçekleşmeyi engelleyecek koşulların yokluğunu ifade ediyor.
“Gerçeklik” ise, varlığın somutluğudur.
Diyalektik materyalizm, bu kategori ile ifade edilen ilişkiyi, insan etkinliğinin en önemli yanlarından biri olarak görür. Pratik, daima bir şeyi başka bir şey yapmak, bir şeyin meydana gelmesini sağlamak, ya da istenmeyen bir şeyin doğmasını önlemek gibi amaçlarla özetlenebilen bir dizi işlemdir. Bütün çalışma, nelerden neler yapılabileceği, nelerle nelerin önlenebileceği gibi yalın bir soru çevresinde döner. Dış dünya ile kendi amaçları arasında bir çelişme gören insan, hedeflerini gerçekleştirebilmek için, elindeki nesnelerin, araçların, zaman ve mekân koşullarının elverişli olup olmadığına, hareket halindeki ya da kendisinin harekete geçireceği nesnel süreçlerin, amaç ve ihtiyaca uygun eğilimler taşıyıp taşımadığına; özetle, “hedeflediği gerçeklik için olanak bulunup bulunmadığına” bakacaktır.
OLANAKTAN GERÇEKLİĞE GEÇİŞ
Bir olanaklar topluluğu içinden, hedeflenen bir gerçekliği üretmek için girişilen faaliyet, her şeyden önce şu sorulara cevap arayacaktır:
— Hedeflenen gerçeklikle olanaklar arasında uyum var mıdır? Gerçekliğin, olanaklar topluluğu içinde varolan bileşenleri nelerdir?
— Hangi öğelerin bir araya getirilmesi, hangi süreçlerin ne tarzda etkilenmesi, hangi nedenlerin yaratılması ya da ortadan kaldırılması olanağı, gerçekliğe dönüştürecektir?
— İstenmeyen sonuçlar doğması hangi etkinliklerle önlenecektir?
Sorular çoğaltılabilir. Fakat soruların ilkesi, “geçmiş-an-gelecek” bütünlüğünü dikkate almalı, hareketin her biçiminde bir süreklilik bulunduğu ve değişip dönüşmenin bir aşma içeriği taşıdığı gerçeğine dayanmalıdır.
SÜREÇ
Bir “oluş” sürecini ifade eden olanak ve gerçeklik ilişkisi, kategorilerin hareketinin temel niteliğini açıkça sergiliyor. Yalnızca “olanak” ve “gerçeklik” birbirine bağlı olmakla kalmıyor, diğer kategoriler de ilişkinin sürecinde hareket halinde bulunuyorlar. Böylece bizi, yalnızca bir belli olanaklar topluluğu ile ondan çıkacak olan gerçeklik arasındaki ilişkiye değil, aynı zamanda gerçekliğin olanak olarak işlev yüklendiği daha sonraki süreçlere (geleceğe) de götürüyor.
KARŞIT VE ALTERNATİF OLANAKLAR
“Karşıt olanak”ların varlığı, beklenen sonucun olanaksızlığına işaret etmez. Burada söz konusu olan, her iki gerçeklik için bir ve aynı olanakların karşıt yanlarının birbiri üzerinde eylemde bulunmasıdır. Hangi gerçekleşme eğiliminin güç kazanacağı, karşıtların mücadele sürecinde belirleneceğinden, başlangıç aşamalarında bir olumsallık gibi görünen durum, ilerleyen hareket boyunca, birbirine dönüşebilir eğilimlerin mücadelesiyle, gerçekliklerden yalnızca birisi için “somut olanak” niteliği kazanacaktır.
Karşıt olanaklardan birinin gerçekleşmesi, diğer gerçekliğin olanaklarının tüketilmesine dayanır.
Herhangi bir toplum, belli bir doğa parçası üzerinde ve toplumsal kuruluşunun mekanizmalarıyla, bir belli “olanaklar topluluğunu” elinde tutar. Genellikle “sınırlı imkân” teorilerinin eksik yorumlarında kullanıldığı gibi, bu olanaklar topluluğu bir anlamda gerçekten sınırlanmıştır; fakat bir anlamda da evrensel bir sınırsızlık içerir. Sınırlıdır: Çünkü etkinliğin öznesi, bilgi ve teknoloji düzeyiyle, olanakların harekete geçirilmesi bakımından yetersizdir ve üstelik, varolan olanakların hangi gerçekleşmeler için nasıl kullanılacağına karar vermede, karşıt eğilimlerin kaynağı olan karşıt sınıflara bölünmüştür. Sınırsızdır: Tarihsel bakımdan konulmuş sınırlar aşılmaz değildir ve soyut olarak, o anki kuruluş aşamasında dahi sınırsızdır. Somutlanış, pratiğe kalmıştır.
Bu durumda olanaklar topluluğunun, toplumsal karar süreçlerinde belirlenen gerçeklikler için alternatif bir nitelik taşıdığından söz edebiliriz. Lenin, “sömürücü toplumun tarihi, ziyan edilmiş halk yeteneklerinin üzerinde yükselmiştir” derken, sınıflara bölünmüş toplumların egemenlik biçimine ve egemenliğin dar sınıfsal içeriğine bağlı olarak, önü tıkanmış tarzda düzenlenmiş, çoğu kez plansız-anarşik üretimin yol açtığı yıkıcı ve müsrif gerçekleştirme etkinliğine işaret ediyor. Bu bir sınıfsal tercihtir. Aynı olanaklardan, bir başka üretim tarzı içinde, bir başka sınıf, büsbütün farklı gerçeklikler çıkarabilirdi.
AYNI OLANAKLAR, FARKLI GERÇEKLİK
Daha basit olarak, bir taş parçası ve bir ağaç dalı, ilkel bir mızrak için de olanaktır, bir taş balta için de. Un, şeker, yağ varsa, helva da yapılabilir, baklava da.
Olanaklar aynıdır, farklı gerçeklikler çıkabilmiştir.
Atomcuların bir teorisi vardı: A-N biçiminde sıralanmış iki öğe ya da süreç, Z maddesini veriyorsa, aynı öğe ya da süreçlerin N-A biçiminde sıralanmasından artık bir başka madde çıkacaktır diyorlardı. Öğeler aynıdır, bağlanış sırası ya da etkileşme biçimi değiştiği için, sonuç da değişik olmuştur.
“Alternatif olanak” terimi, bir ve aynı olanaklar üzerinden farklı gerçekliklerin üretilmesinde, insanın sosyo-politik etkinliğinin de bir öğe olarak değer kazandığı ilişkileri anlatıyor. Pratik etkinliği içinde insan, iki kategoriyi birbirine bağlayan basit bir “orta terim” değildir. Oluş sürecinin asli öğesidir ve onsuz, ne olanak vardır, ne de gerçeklik. Diğer yandan, hedeflenen bir gerçeklik için birden fazla olanak bulunabilir.Özetle:
— Bir olanaklar topluluğunun aynı öğelerinden, değişen bileşimlerle farklı gerçeklikler çıkarılabilir.
—Farklı öğe ve süreç toplulukları, aynı hedeflenen gerçekliğin olanağı olarak değerlendirilebilir.
Dolayısıyla, hedeflenen bir gerçeklik için yalnızca bir olanak bulunabileceğini, ya da bir olanaktan yalnızca bir gerçeklik üretilebileceğini düşünen metafizik kısırlık, diyalektikte “erekli insan etkinliği” tarihsel kavramıyla aşılmış, kategoriler arasındaki ilişki, böylece maddenin mekanik tekdüzeliğinden kurtarılarak, açık uçlu bir sarmalın hareketi içinde tasarlanmış ve ilerlemenin dinamiklerinden biri olarak değer kazanmıştır.
Evrensel'i Takip Et