Rota
Her defasında yeni bir skandalla birlikte gerçekleşen sınavların hayatımız için bu kadar belirleyici olması bugünümüzü ve geleceğimizi karartıyor.
1 DAKİKA İÇİN 1 SENESİNİ, 160 DAKİKA İÇİN ÖMRÜNÜ VEREN GENÇLİK
Müfredatlar değişir, öğretmenler değişir, okullar kapatılıp başka okullar açılır, 5+3 gider 4+4+4 gelir, OKS gider SBS gelir, sonra SBS de gider TEOG gelir, düz liseler kapanır imam hatip liseleri açılır, özel liseler etrafımızı sarar, o değişir bu gider… Ama değişmeyen şey eğitim sisteminin bireyciliği, öğrencinin “yarış atı”, ailelerin müşteri haline getirilmesidir. Bir de bu bozuk düzenin her bir evresinde, öğrencinin hayatının “gidişatını” belirleyen sınavlar vardır. Sınavı aşmak uğruna bin bir emek verilen; binlerce lira para sayıp dershanelere, özel kurslara gidilen; başaramadığını düşününce intihara sürükleyen…
YGS’nin (Yükseköğretime Geçiş Sınavı) üstünden çok geçmedi, belki bu yazı yayınlandığında sonuçları bile açıklanmış olacak. Ama sınav günü yaşanan olaylarda bir kare vardı ki, sınav sisteminin; bu sistemi ortaya koyanların gençliğin hayatına ne kadar değer verdiğini bize gösteriyordu. Adana’da sınav yerine zamanında gelmesine rağmen, görevlilerin ihmali yüzünden bir dakika kala okulun kapısında olmak zorunda kalan ve bunun üzerine sınava alınmayan Mehmet’in fotoğrafından bahsediyorum. Mehmet bu olay üzerine göz yaşlarına boğulup, görevlilere içeri alınması için adeta yalvarırken; “Ne olur beni içeri alın. Evden gelmedim, işten gelmek zorunda kaldım. Lütfen içeri alın” diyordu. O gün sadece Mehmet değil yüzlerce öğrenci kapıda bekletilip, içeri alınmayarak mağdur edildi. Ama aslında zaten bu sınavlara girmek zorunda olan herkes bir yönüyle mağdur ediliyor.
GELECEĞİMİZ SINAVLARA TESLİM EDİLEMEZ!
Amacımız mağduriyet edebiyatı yapmak değil elbette. Ancak bu sınavlara hazırlanırken kimimizin ailesi ekmek parasından kesip dershanelere para vermek zorunda kalırken, kimimiz kendi paramızı kazanmak için hem bir işte çalışıp hem sınava hazırlanmaya çalışırken, kimimiz aşırı stres yüzünden psikolojisinden olurken, bu sistemden zarar gördüğümüzü açıkça ifade etmek zorundayız. Her defasında yeni bir skandalla birlikte gerçekleşen sınavların (son sınavda da yine bir kopya skandalı ortaya çıktı) hayatımız için bu kadar belirleyici olması bugünümüzü ve geleceğimizi karartıyor. Sınavlarda başarılı olamazsan şansın ve paran varsa bir sene daha hazırlanabilirsin; şansın ve paran yoksa erkeksen doğru askere, kadınsan doğru kocaya; ya da bir ihtimal daha var gerçek işsizliğin 6 milyonu aştığı işsizler ordusuna katılıp iş aramaya…
Sınavda başarılı oldun ve üniversiteyi kazandın. Ancak sonrası yine KPSS, ALES, YDS, DGS… Üniversiteli işsiz sayısının son yıllarda rekor kırdığından bahsetmiş miydik? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın açıkladığı resmi rakamlara göre, sadece İŞKUR’a başvuran 509.536 üniversite mezunu işsizin varlığından söz edebiliyoruz. Gerçek işsizlik oranına göre bunun çok daha artmış bir sayı olacağını söylemek yanlış olmaz.
SINAVLARIN BİZİ GÖTÜRDÜĞÜ ACI SON: İŞSİZLİK!
Sonuç olarak görüldüğü üzere, hepimizin yolu aynı acı sona çıkıyor, yani işsizliğe. Bu son yıllardır değişmiyor, bunun değişmesini istiyorsak daha güçlü adımlar atmamız gerekiyor. Özellikle iktidardaki güçlerin, gençliğin üzerinde en çok tepindiği bu dönemde kendi geleceğimize sahip çıkmalıyız. Genç nüfusuyla övünen ülke, en çok da kendi gençliğinin geleceğini karartıyor. Bu karanlığı parçalamak için geleceğimizi çalanlardan hesap sormak zorundayız. Bunun yolu da ilk olarak 16 Nisan’daki referandumda, “Tek adam rejimine hayır!” demekten geçiyor. Eğer sandıktan “hayır” çıkarsa, geleceğimiz ve kendi hayatlarımız için söz sahibi olmak adına çok önemli bir adım olacaktır.