Uykuyu yeterince ciddiye alıyor musunuz?
Kaliteli bir uyku düzenini neden yabana atamayız? Nörolog Profesör Russell Foster anlatıyor.

Uyku, gezegendeki tüm insanların bulaştığı ortak bir aktivite; sağlığımız ve mutluluğumuz için hesap edilemez derecede önemli yararları olan buna karşılık hiçbir maliyeti olmayan –en azından yakın döneme kadar- bir faaliyet. Yine de mesele daha çok para kazanma ya da sosyalleşmeye gelince feda ettiğimiz ilk şey -gittikçe artan bir şekilde- uyku oluyor.
Free Thinking 2017 Festivali’nde Profesör Russell Foster, yaşantımızın bilincimiz yerinde olmadan geçirilen bu yüzde 36’lık kesiminin en değerli zamanımız olduğunu öne sürüyor. O halde neden onu daha fazla ciddiye almıyoruz?
UYKU ‘ÖLÜ ZAMAN’ MIDIR?
İDDİA: Hayat yaşamak içindir, öldüğümüzde uyuyabiliriz.
GERÇEK: Uyuklarken işe yaramaz gibi gözükebilirsiniz ama uyku kesinlikle ölü zaman değildir. Uyku sırasında vücudumuz kendini yeniden onarmak için çalışır, atık ürünleri temizler ve enerji rezervlerini yeniden inşa eder.
Beynimiz, fazladan mesai yaptığı sırada hareketsizliğimizden istifade ederken sosyal ve duygusal deneyimlerimizi işlemden geçirir.
Tüm bu fonksiyonlar, yaşantımızın ayakta geçirdiğimiz bölümü için gereklidir. Yeterli uyku olmadan performansımız, fiziksel ve zihinsel sağlığımız hızlıca kötüye gider.
AH EDİSON, DAHA FAZLA YANILAMAZDIN!
İDDİA: Modern teknoloji daha az uyumamıza olanak sağlıyor.
GERÇEK: Thomas Edison, 1879’da ilk elektrik lambasının patentini aldığında, insanoğlu geceye doğru daha uzun süreler çalışmalarına ve oynamalarına izin veren teknolojiye gittikçe daha bağımlı hale geldi.
Uykunun mutluluğumuz için getirdiği bariz yararlara rağmen bir şekilde her zaman olduğundan daha az uyuyoruz. Gece vardiyalarında çalışmayan insanlar dahi 1950’lere göre ortalama 1 ila 2 saat daha az uyuyor. Ve ‘dijital yerli’ gençler –en iyi performans için her gece 9 saat uykuya ihtiyaçları vardır- bazen bunu 5’e kadar indiriyor.
Bu arada uykudan nefret etmesiyle meşhur Edison, uykuyu korkunç bir vakit kaybı ve mağara günlerimizin mirası olarak nitelendirmişti. Hal böyleyken onun en meşhur icadının(ve onu takip eden icatların) bizi 100 yılı aşkındır uyanık tutmasına şaşmamak gerek.
NEDEN GECE UYUMALIYIZ?
İDDİA: Dünya değişti, adapte olmalıyız.
GERÇEK: Teknoloji sadece bizi yatağa zamanında gitmekten alıkoymuyor aynı zamanda milyonlarca yıl içerisinde evrimleşen fiziksel süreçlerimize de müdahale ediyor. 24 saatte bir günü tamamlayan bir gezegenin üzerinde yaşıyoruz. Bu, hayatımızın o kadar kabullenilmiş bir yanı ki, durup bizi ve davranışlarımızı nasıl temelden etkilediği üzerine düşünmüyoruz. Yine de dünya üzerindeki tüm yaşam –tek hücreli organizmalardan insanlara – harekete ve dinlenmeye dayanan 24 saatlik(sirkadyan) bir ritim etrafında evrimleşmiştir.
İnsanlar karanlıkta iyi göremez ve kendilerini sıcak tutacak kürkleri yoktur. Bu yüzden bizim için en uygun uyku vakti, havanın karanlık ve daha soğuk; yemek bulmanın daha zor olduğu gece vaktidir. Bu, mağara adamı için de geçerliydi, bizim için de.
VÜCUDUNU KANDIRAMAZSIN!
İDDİA: Işıkları açarak 24 saatlik ritmimizi kandırabiliriz.
GERÇEK: Teknolojiyi kullanarak aydınlık saatleri artırabiliriz ama vücudumuz gerçeği bilir. Işığın varlığı ya da yokluğu “yerel zamana” uyum sağlamamız konusunda merkezi öneme sahiptir. Bu yüzden günün ve gecenin alışık olmadığımız saatlerde yaşandığı yerlere seyahat ettiğimizde kendimizi sersem hissederiz. Yeni şafak vakitlerine alıştığımızda ise düzeliriz.
Bu, körler için dahi geçerlidir. Sağlıklı gözler ışığı çubuk ve koni hücreleriyle tespit edebilir ama gözde ışığı algılayan üçüncü bir sensör daha vardır. Göz sinirlerimizdeki Ganglion hücrelerinden yaklaşık yüzde biri ışığa karşı duyarlıdır. Bu yüzden körler dahi “zaman körü” değildir.
Bu üçüncü ışık sensörü aynı zamanda parlak ışıkları da algılar ve tetikte olma halimizi artırır. Uyku saatinizden önce televizyon izlememeniz ya da telefonla konuşmamanız gerektiğini bilirsiniz, nedeni işte budur. Sizi ayakta tutan ışığın algılanmasına verilen fiziksel tepkidir. Uykunuzun kalitesi, yatağınızda tetikte olduğunuz ölçüde düşüktür.
AKILLI TELEFON ÇÖZÜM BULABİLİR Mİ?
İDDİA: Bize bu konuda yardımcı olabilecek bir uygulama vardır.
GERÇEK: Yatağa zamanında gitmenize yardımcı olacak ya da uykunuzun kalitesini belirleyecek bir uygulamayı indirebilirsiniz. Ama hareketlilik ve uykuya dair sahip olduğumuz antik düzen, içimize kalıcı olarak işlenmiş gibidir. Saatler ya da akıllı telefonlarla kontrol edilemezler.
24 saatlik ritmimiz, beynimizin merkezindeki bir üste bulunan vücut saati üstadınca idare edilir. Ön hipotalamustaki bu yapı kısaca SCN olarak bilinir. SCN zarar görürse – darbeyle ya da tümörle- bu ritim bozulur ve uyku/uyanıklık halimiz parçalanır bu da her türden sağlık sorununa yol açabilir.
GECE ÇALIŞANIN DERDİ BİTMEZ!
İDDİA: Yorgunsam, günün hangi saati olursa olsun uyurum.
GERÇEK: Vücut saatimiz, gündüz saatlerinde gelişen uyku baskısına karşı koymaya programlıdır. Bu yüzden gece saatlerinde çalışan insanlar çok yorgun olsalar dahi gün içerisinde uyuma konusunda zorlanırlar. Uyusanız bile gündüz uykusunun kalitesi düşük olmaya eğilimlidir ve düşük performansa neden olabilir.
Kötü uyuyan pek çok insan zaman zaman kafein gibi uyarıcılara başvurur ve uyku açığından kurtulmaya çalışır. Bu, beyinde uyku baskısını algılayan alıcıların engellenmesiyle olur ve sizi geçici olarak uyanıklaştırır. Gerçekte ise “daha uyanık” hissetmediğiniz gibi “daha az uykulu” da değilsinizdir.
GELELİM UYKUSUZLUĞUN ZARARLARINA...
İDDİA: Uyku o kadar da önemli değil.
GERÇEK: Uyku yoksunluğunun dikkatsizlik, bilgiyi işleyememe, empati duygusunu yitirme, dürtüselliği artırma, hafıza bozukluğu, idrak ve yaratıcılıkta azalma, bağışıklık sisteminde bozukluk, enfeksiyon kapma riskinin artması, kanser, kardiyovasküler rahatsızlık, şeker hastalığı ve metabolik sendrom, kilo alma, aksi ruh hali, iç sıkıntısı ve depresyon, daha fazla madde kullanımı ve psikiyatrik hastalıklara içkin semptomların genel olarak şiddetlenmesi gibi sorunlarla kanıtlanmış bağlantıları olduğunu düşündüğümüzde şu soruyu sormamız gerektiği de aşikar: Uykuyu yeterince ciddiye alıyor musunuz?
*İngiltere’nin önde gelen nörologlarından Prof. Russell Foster’ın BBC 3’te yayımlanan ‘Free Thinking Lecture’ için hazırladığı radyo programından çeviren Mithat Fabian Sözmen.
**Ara başlıklar Evrensel Pazar’a aittir.
Evrensel'i Takip Et