Alevi toplumu ‘tek adam’a rızalık vermez
Sevim Yalıncakoğlu: Aleviler her şeye tek kişinin karar vereceği, herkesin ona itaat edeceği bir sistemi onaylamaz. Bu Alevilik felsefesine de ters.
Serpil İLGÜN
İstenen sonuç alınamadığı için rafa kaldırılan çalıştaylar/açılımlar sonrasında Alevi toplumuna kayda değer söz söyleyemeyen AKP Hükümeti, tam da referandum öncesi Hz. Ali’nin doğum gününü hatırladı! Hz. Ali’nin doğum gününü kutlama projesi kapsamında geçtiğimiz hafta düzenlenen ve resmi adı Uluslararası Hacı Bektaşi Veli’yi Anma ve Sultan Nevruz Cemi Buluşması olan etkinlik, pek çok bakımdan tartışma konusu oldu.
12 Eylül’den bu yana resmi olarak ilk kez düzenlenen etkinlik için, Arjantin’den Romanya’ya, ABD’den İran’a dünyanın dört bir yanında yaşayan 180 Alevi dedesi Ankara’ya geldi. AKP Hükümetinin 1 milyon lira ödenek ayırdığı etkinliğin düzenlendiği salonda Hz. Ali ve Hacı Bektaş Veli’nin resimleri yer almazken, devlet desteği ile ilk kez yapılan nevruz ceminin ise Başbakanın vakit darlığı gerekçesiyle pek çok aşaması atlandı.
Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Genel Yönetim Kurulu Üyesi Sevim Yalıncakoğlu’yla hem etkinliğin esbab-ı mucibesini, hem de Alevilerin başkanlığa nasıl baktıklarını konuştuk.
Yalıncak Sultan Alevi Kültür Derneği Sekreterliği görevini de sürdüren Yalıncakoğlu, Alevi İnanç Meclisi ve Alevi kadınların durumuna ilişkin sorularımızı da yanıtladı.
Önce, “Aleviler Ali’nin doğum gününü kutlar mı, Ali’nin doğum günü 21 Mart mı” gibi tartışmalar yürütüldüğü için soralım; “Alevi toplumunda Hz. Ali’nin doğum günü kutlama geleneği var mı?”
Bu şekilde bir kutlama yok. Ayrıca kimse Hz. Ali’nin kesin doğum gününü bilmez. Bu mümkün de değil. Ama 21 Mart birçok toplumda, birçok inançta doğanın, hayatın uyanışı anlamında bir doğum günüdür zaten. 21 Mart’ı Hz. Ali’nin doğum günü olarak kabul etmemek için hiçbir neden yok. Bunun Alevice bir gerekçesi de var. Çünkü Ali de uyanıştır; adaletin uyanışıdır, zalime karşı durmanın uyanışıdır. Alevilik doğaya, toprağa, ağaca, suya, kurda kuşa ikrar vermiş bir inançtır. Dolayısıyla ikisini birleştirmek ve 21 Mart’ı Ali’nin doğum günü olarak kabul etmek akla aykırı değil.
Nevruz Cemi yapılır mı peki?
Sultan Nevruz Cemi yeni bir şey değil. Örneğin, ben Yalıncak Sultan Ocağındanım. Biz yıllardır Sultan Nevruz Cemi yaparız. Bazı yörelerde, bazı süreklerde olmayabilir veya yeni görmüş olabilirler. Bu da çok normal. Çünkü Alevilerde süreklerin, yörelerin farklılığı vardır.
Hz.Ali’nin doğum günü, Sultan Nevruz Cemi gibi etkinlikler 12 Eylül’den bu yana resmi olarak yapılmıyordu. AKP, 30 yıl sonra buna neden gerek duydu sizce?
Çünkü referandum yaklaşıyor! Hükümet Alevilerle ilgili bir tıkanma yaşadı. 2009’da başlatılan Alevi çalıştayları, açılımlar vs. yürümedi. İlk başlarda çalıştaylara “acaba” diye yaklaşan Alevilerin büyük çoğunluğu da geri çekildi. Bugüne kadar devletle birlikte hareket eden kurum başkanlarının çoğunu da devlet artık yanında göremiyor. Çünkü tabanda onay bulmadı. Bu yöneticilerin altı boş. Elbette Alevilere şirin gözükmek için, özellikle de seçim dönemlerinde cemevlerini ziyaret etmek, aşure töreni düzenlemek gibi faaliyetler sürdürüldü ancak bu tür çabaların Alevilerde hiçbir karşılığı olmadığını fark ettiler. Aleviler çünkü zahire bakmazlar, her şeyi batini görürler. Yani ağızdan çıkana değil, yürekten geçene bakarak ona göre tutum alırlar. Cemler için “seyir için değil, hak için olsun” cümlesini kullanan, böyle bakan bir toplum... Dolayısıyla şekle, şemale hiçbir şekilde önem vermez, tamamen niyete önem verir.
Ancak Hacı Bektaş Veli Anma ve Sultan Nevruz Cemi etkinliğindeki cem töreninin şekli şemali de eleştirildi. ‘Protokole cem yapılır mı, dede yana oturur mu?’ gibi sorular soruldu. Yanı sıra, Hz Ali ve Hacı Bektaş Veli anma töreninde resimlerinin bulunmaması ayrıca eleştiri konusu oldu…
Aslında o törenin tutulacak hiçbir yanı yok. Nevruz ceminin adının Hacı Bektaş Anma etkinliği olmasını da anlayamadım. Her cemin kendine göre kuralı, adabı var. Orada yapılan muhabbet cemi desek, değil; birlik cemi desek değil; görgü cemi hiç değil... Dolayısıyla tutulacak hiçbir yanı yok. Referanduma giderken Alevilere hoş görünmek, “Bakın cemleri üst düzeyde izledik, alkışladık” mesajı vermek... Aslında AKP’nin bunu yapması anlaşılır. Bu nedenle ne AKP’ye, ne Başbakana “Bu nedir?” diye sorarım. Başbakan neticede bu inancı kabul etmeyen hatta yıllarca ve yıllarca türlü hakaretler eden bir inançtan gelen bir kişidir. O nedenle asıl, Dede Garkın Ocağı’nın adını kullanarak kendini inanç önderi olarak tanıtıp cem yapan dededen sorarım hesabı. Önce Dede Garkın Ocağı taliplerine “Dedenizin bunu yapmasına neden izin veriyorsunuz?” diye sorarım. Dolayısıyla bizim için Hükümetin yaptığı bu törenlerin, “Aleviler şöyledir, böyledir” konuşmalarının hiçbir kıymeti yok.
Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Dernekler Federasyonu, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği gibi Alevi örgütlerinin çatı kuruluşları etkinlik davetini reddederken, özellikle yurt dışı katılımı dikkat çekti. Zira dünyanın dört bir tarafından dede ya da Alevi önderi olarak tanıtılan birçok isim katıldı. Kim bu dedeler, temsiliyetleri ne?
Açıkçası birçoğunu tanımıyorum. Ne karşılığında orada olduklarını bilmiyorum, kimseye iftira atamam ama bu yolun erkanını sürmediklerine eminim. Siz İmam Ali’nin Fatma Ana’nın ışığını gönlünüzde taşıyorsanız, Kerbela’nın direncini, evladı oklandığı halde bile aman dilemeyenlerin yürüttüğü yoldan geliyorsanız sizin böyle bir şey yapmaya hakkınız yok. Yapıyorsanız da bu ismi kullanmaya hakkınız yok. Ama iktidara Alevilere seslenmek için bir vitrin gerekli. “Toplantıya çok sayıda dede katıldı” dendi AKP basınında. Sorun toplantıya katılacak dede bulmak değil, 500 kişi de, 1000 kişi de bulunur. Sorun bu yolu doğru süreni bulmak. Onlar da oraya gitmez. Halk seni kabul ediyor mu, önemli olan o. Ne oraya giden dedelerin, ne orada yapılan cemin, ne de kanaat önderi diye sunulanların Alevi toplumunda bir karşılığı yok.
YETKİLERİ TEK KİŞİYE TESLİM ETMEK ALEVİ İNANCINA TERS
Aralarında Alevi Bektaşi Federasyonu’nun da olduğu belli başlı Alevi örgütleri referandumda ‘hayır’ diyeceklerini açıkladı. Başkanlığa neden ‘hayır’ diyorsunuz?
Aleviler ‘80 Anayasası’ndan da mutlu değiller. Eşit yurttaşlık talebimiz bu anayasada da yok. Cemevlerimiz ibadethane olarak kabul edilsin diyoruz, bu da yok. Yine de mevcut anayasada bazı nefes aldığımız alanlar vardı, Alevilerin kaygısı o nefes alanlarının da kesilmesi. İnanç konusunda zaten sürekli hak ihlaline uğrayan bir toplumuz. Başkanlık sistemiyle hayatımızın her alanında baskının ağırlaştığı bir geleceğe sürükleneceğiz. Ve bu sadece Aleviler için değil, bütün toplum için geçerli. Aleviler asla tek kişinin her şeye karar vereceği, herkesin ona itaat edeceği bir sistemi, düzeni onaylamazlar. Zaten inancımıza, Alevilik felsefesine ters bütün yetkileri tek kişiye vermek. Dolayısıyla en temel karşı çıkma noktamız burası.
Referandumu bir eşik olarak görüyorlar. Laik, demokratik, hukuk devleti ilkesinin yok olması, birçok Alevi için de Atatürkçülüğün yok olması, kırmızı çizgi.
Ayrıca Alevilikte mutlak itaat yoktur. Bir de mutlak itaat istenen kişi zalimse, gençlere, kadınlara, çocuklara, yani kendisine biat etmeyen tüm kesimlere baskı uyguluyorsa Alevilerin buna onay vermesi mümkün değil.
‘Hayır’ tutumunda yekpare bir duruştan söz edebiliyor muyuz?
Edebiliriz, evet. Alevi toplumunun referandumda “hayır” diyeceğinden yüzde yüz eminim. Arada bazı kişiler olabilir tabii, ama bunlar kişiler. Bir sürü cemevi geziyorum, referandum konusunda ben daha bir şey söylemeden kafamdakilerin iki katını onlar söylüyor ve karşı çıkıyorlar. Hatta birçok yerde kadınlar “Biz burada birbirimize ne konuşuyoruz gidelim pazara, çarşıya, okuldaki velilerle görüşelim, işyerimizdekilerle görüşelim” diyorlar. Yani yöntemini de doğru seçiyorlar, birbirimize propaganda yapmıyoruz!
HAYIR ÇALIŞMASINI ALEVİ KİMLİĞİ İLE DEĞİL YURTTAŞ KİMLİĞİ İLE YÜRÜTÜYORUZ
Malum ‘evet’ kampanyası korku siyasetiyle yürütülüyor. ‘Hayır’ diyenler terörist, darbeci ilan ediliyor ve ‘hayır’ çıkarsa kaos yaşanacağı, hatta iç savaş çıkacağı propaganda ediliyor. Bu propaganda Alevi toplumu içinde nasıl yansıma buluyor?
Daha çok kitlenmeye neden oluyor bir kere. Korku siyasetiyle Alevi toplumunu ve aslında Türkiye halkını istedikleri noktaya getiremezler. Neden bu kadar hayır diyen teröristtir, darbecidir, işte hayır çıkarsa ortalık karışacak falan deniyor? Çünkü artık halka olumlu bir vaatleri yok. Başkanlık olursa şöyle kalkınır, şöyle uçarız filan deniyor ama kimseyi ikna edemiyorlar. O yüzden sürekli korku, tehdit… Kendi yapacakları karanlığı göstererek sizden evet istiyorlar. Dolayısıyla ben Alevi tabanını bu yöntemlerle razı edeceklerini asla düşünmüyorum. Evet diyecekler içlerindeki o nuru kaybetmiş kişilerdir.
Hayır için nasıl çalışmalar yapıyorsunuz peki? ‘Alevi kurumları çalışmalarda çok görünür değil’ eleştirilerine ne yanıt verirsiniz?
Bunu bilerek ve isteyerek yapıyor Alevi kurumları. Çünkü bunu bir Alevi kimliği ile değil, yurttaş kimliği ile yapıyorlar. “Hayır” çalışması yapan diğer kurumların içindeler zaten. CHP’nin içindeler, HDP’nin içindeler, Haziran’ın, EMEP’in, Halkevlerinin içindeler, bağımsız mahalle insiyatiflerinin içindeler... Birkaç gün önce Mersin’deydim. Kadınlar toplantıya ellerinde hayır broşürleriyle gelmişlerdi. Pazarda hayır çalışması yapmaktan geliyorlardı. Yani bunu “Mersin Cemevi hayır çalışması” olarak yapmıyorlar, yurttaş kimliği ile yapıyorlar. Kendileri için, çocukları için, yaşadıkları ülke için, daha eşit, daha özgür, daha laik ve demokratik bir ülke istedikleri için yapıyorlar. Özellikle de Alevi kadınların verdikleri mücadele benim bugüne kadar yaşadığım en büyük mutluluk.
Alevi kadınların ‘hayır’ için daha canla başla çalışmasını neye bağlıyorsunuz?
Çünkü Alevi kadınlar geleceklerinden kaygılı. Zaten Alevi olarak hak ihlaline uğruyorlar, kadın olarak uğruyorlar, aynı zamanda Kürtse üç katına çıkmış oluyor uğradığı baskı. Alevi kadının yüzü sokağa dönüktür. Hayatın içindedirler. Sosyal hayat önemlidir. Başkanlık gelirse buradan da zarar göreceklerini düşündüklerinden daha canla başla çalışıyorlar. Hem kendilerinin hem çocuklarının geleceği için çalışmak doğallaşan bir şey oluyor.
‘KILIÇ ARTIĞI’ LAFI, ALEVİLİĞE DAİR ASIL HİSSAYATIN DIŞA VURUMUDUR
Etkinliğin referandumla bağlantısını kurduğunuz için soralım; AKP’nin Alevi toplumundan referandumda destek beklentisi gerçekçi mi?
Açıkçası ben de bir beklentisinin olmaması gerektiğini düşünüyorum. Alevilerden kendilerini çok demokrat gösterdikleri dönemlerde de oy alamadılar. Bu kadar baskının, bu kadar zulmün yapıldığı bir dönemde hiç alamazlar.
Asıl kırılmayı, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in cemevlerine ibadethane statüsü verilemeyeceği, bunun kırmızı çizgileri olduğu yönündeki açıklaması, devamında gelen Alevilerle evlenilmez türündeki fetvalar mı yarattı?
Ondan önce de başlamıştı, Görmez’in açıklaması malumun ilanı oldu. Zaten böyleydi ama değilmiş gibi davranılıyordu, üstü örtülüyordu. Çünkü zaten hissettiği bu. Kendisine en yakın gazetecinin yazdıklarına kızınca onu Aleviliği ile vurarak, “kılıç artığı” diye nitelemesi o asıl hissin, o asıl bakışın açığa çıkması değil midir? Bu nedenle Diyanet İşleri Başkanı da cemevleri ibadethanedir zaten demez. Ayrıca kabul etse, 4-5 bakanlığın bütçesine sahip bir bütçeyi paylaşması da gerekecek. Bunu ister mi? Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılmalıdır ve yerine her inanca eşit mesafede duran, eşit hizmet veren başka bir kurum oluşturulmalıdır. Baskın inanç Sünni Hanefiler için var olan bir kurum benim vergimle gelir sağlıyor ama bana hiçbir şey vermiyor. Bu zaten başlı başına bir hak yemedir. O nedenle hiçbir koşulda ne bunu koruyana, ne bundan faydalanana rızalık vermiyoruz.
Dolayısıyla Aleviler açısından artık reformlar, açılımlar dönemi kapandı?
Tabii, kesinlikle kapanmıştır. İlk çalıştay zamanında ‘bir bakalım, belki de yaparlar’ diye düşünüp tamamen temiz niyetle izlendi ama sonra hangi akılla hareket ettiklerini, akıl hocalarının kim olduğunu çok iyi bildiğimiz için “Bunlar samimi değil” diye bas bas bağırdık. Ancak ciddi şekilde Aleviliğin tahrip edildiğini gördüğü halde, asimilasyona hizmet ederek buna devam eden bazı kişiler, kurumlar oldu. Hükümetle çok uzun yıllar hareket ettiler. Ama onların da büyük çoğunluğu çekildi. Çünkü Aleviler itibar etmedi. Fark ettiler ki ne yaparlarsa yapsınlar, tepedeki kişileri kandırsalar bile taban asla inanmıyor.
Özetle evet, artık açılım dönemi bitti. Hz. Ali’nin doğum günü ve cem töreni etkinliğinde Başbakan çıkış noktası için milli birlik, kardeşlik, hoşgörü vs. dedi Alevilerin hoşgörü görmeye ihtiyacı varmış gibi. Tarihten bugüne Aleviler başka inançlara saldırmış, kendileri gibi davranmıyor gibi başkalarını öldürmüş bir halk değil. Hiç kimsenin inancına, yaptığı ibadete karışmaz, ibadethanesine saldırmaz. Dolayısıyla hoşgörü dersine ihtiyacımız yok.
Mesele kardeşlik, birlik beraberlikse, zorunlu din derslerinden eşit yurttaşlık hakkına Aleviler lehine alınmış yargı kararlarının uygulanması gerekmez mi?
Doğru, ama Hükümet hiçbir şeye uymuyor. Dediğiniz gibi zorunlu din dersleri kararı var, cemevleri için karar var, ayırımcılık yapıldığı, eşit yurttaşlık ilkesine aykırı davranıldığı kararı var Türkiye aleyhine. Hükümet bunların hiçbirine uymuyor çünkü Diyanet’te de kendini gösteren kafa “olmaz” diyor. Alevi kurumları olarak bunun için yoğun bir hak mücadelesi veriyoruz.
Yani çeşitli zamanlarda cemevi ziyareti yapma ya da “İsmimi Alevi komşularımız koydu” sözleriyle, Alevilerin hukukunu tanıma arasındaki makas çok açık...
Benim de Sünni arkadaşlarım var! Meseleye buradan bakmak bir komediden başka bir şey değil. Cumhurbaşkanı da sık sık “Ali’yi sevmek Alevilikse ben de Aleviyim” diyor. Ali’yi sevmek Alevilik değil. Ali’yi herkes sever, niye sevmesin? Alevilik Muaviye’nin sürdürdüğü, Yezid’in devam ettirdiği o zalim yola gitmemek ve ona karşı durmaktır.
İNANÇTA CİDDİ BİR ASİMİLASYON VE TEK TİPLEŞME SÖZ KONUSU
Mart ayı başında İstanbul’da toplanan Alevi Bektaşi İnanç Kurulu, Alevi İnanç Meclisi kurulmasını kararlaştırıldı ve bu gerek Alevi kanaat önderleri, gerek taban tarafından sevinçle karşılandı. İnanç Meclisi kurulması neden önemli? Ne yapacak?
İnanç Meclisi’nin bence ilk müdahale edeceği konulardan biri, cenaze erkanındaki Sünnileşmeye bir set koymak. Diğeri, cem ibadetindeki asimilasyona dur demek. Çünkü cem erkanlarında da tahribatlar var. Cemler de tek tipleştirilmeye başlandı. Oysa Hubyarda’ yapılan cemle Yalıncak’ta yapılan cem birbirinin aynı olmayacak; Tahtacıların cemiyle Adıyamanlıların cemi aynı olmayacak. Olduğu zaman bu inancı bitirirsiniz.
İnanç Meclisi’nin kurulması, “Alevi örgütleri hak mücadelesine odaklandı, inanç ayağını ihmal etti” eleştirilerini de zayıflatmış olacak kuşkusuz ama müdahale için neden geç kalındı?
Geciktiği doğru. Bir kere köyleri çok ihmal etmişiz, birçok köyde dede yok, camilerden hoca çağrılarak cenazeler kaldırılıyor. Evet, birçok Alevi örgütü hak ihlalleri konusunda çok ciddi mücadeleler verdi, kazanımlar da elde etti ama inanç ayağımıza yeteri kadar eğilememişiz. O nedenle İnanç Meclisi’ni çok önemsiyorum. Bu yola, erkana gönül vermiş bütün dedeleri (gri pasaportlular hariç) bu yolun doğru süreğinde buluşturmak gerekiyor. Asimilasyona hizmet eden canlara da “artık durun” demek lazım. İnanç Meclisi’nin bu yolda hizmet edeceğinden eminim.
AYRIŞTIĞIMIZ YERLERİ GÖRÜYORSUNUZ DA, BİRLEŞTİĞİMİZ YERLERİ NEDEN GÖRMÜYORSUNUZ?
Bu durum aynı zamanda Hükümetin de zaman zaman dillendirdiği “Aleviler kendi içlerinde birlik sağlamıyorlar, taleplerde bile anlaşmıyorlar” argümanının da zayıflatacak, ne dersiniz?
Doğrusu ben bu söyleme çok öfkeleniyorum. Çünkü doğru değil. Ayrıştığımız noktalar var eyvallah, peki o zaman birleştiğimiz noktalarda harekete geçin. Zorunlu din derslerinin kaldırılması konusunda bütün kurumlar birleşiyor, eşit yurttaşlık hakkının tanınmasında birleşiyor, Diyanet İşleri’nin yapısının değişmesi konusunda bütün kurumlar birleşiyor, Madımak Oteli’nin müze olması konusunda birleşiyor, önce bir bunları yapın. Üç federasyon birlikte bir dosya vermişti, eğer samimilerse buradan başlasınlar. Ayrıştığımız yerleri görüyorsunuz da, birleştiğimiz yerleri neden görmüyorsunuz?
BAZI ALEVİ KURUMLARINDA ALEVİ KADINLAR GERİCİ TUTUMLARA MARUZ KALIYOR
ABF olarak, Alevi Kadın Meclisleri kurma çalışmalarınız sürüyor. Pek çok alanda olduğu gibi Alevi kurumlarında da kadın temsiliyeti oranları sorunlu. Kadın meclislerinin önceliği temsiliyet sorununa müdahale mi olacak?
Müdahale olarak değil ama görünür kılmak ve kurumlardaki kadınlara cesaret vermek. Mesela Mersin’deki kadına “İstanbul’daki bacıların senin yanında” demek. Adana’daki kadına “İzmir’deki senin yanında” demek… birbirinden güç alacak bir meclis olacak. Evet, maalesef ve maalesef Alevi kurumlarında kadın çok ama karar mekanizmalarında az. Alevi aklı ve Alevi kadın aklının olmadığı yerlerde de biraz gericilik hakim olmaya başladı.
Mesela?
İşte cem içinde kadınların giydiğine karışmaya, cemevlerinin iki kapılı olmasını istemeye –ki böyle bir şeye asla müsaade etmemeli-, küçük kızların başlarının kapatılmasına kadar geri tutumlar. Müdahale edilecek asıl konular bunlar. Kadına “sen kapanmak zorundasın, erkeğin duygularını harekete geçirecek davranışlarda bulunmamalısın” demek bir Sünni anlayışı, bir Emevi anlayışı. O anlayış buraya sirayet etmeye ve kadınlar üzerinde baskı kurmaya başlıyor. Asıl karşı durmamız gereken yer orası. Kendi iradesiyle başını kapatarak cemevine girmek isteyen bacılarımıza elbette diyecek lafımız yok, kimse karışamaz. Ama dayatarak, özellikle de kız çocuklarının başlarını kapattırma noktasında ya da “bu ceme baş kapalı girilir” dayatmasına müdahale etmek gerek. Dolayısıyla Alevi kadınların kurumlardaki temsiliyetlerinin artması, bu gericiliğin de mutlaka önüne geçecektir.
Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Elbette direnç gösterenler var ama genel olarak özellikle kadınlardan inanılmaz bir destek ve güç alıyoruz. Öyle anlaşılıyor ki demir tavına oturmuş. Belki on yıl önce yapsaydık bu kadar karşılığını bulmayabilirdi, ya da on yıl sonra yapsaydık herkes “şimdiye kadar neredeydiniz” diye gönül koyabilirdi ama demir tavında şu an. Kimin başlattığı, kimin sürdürdüğünün hiç önemi yok, Önemli olan bu anlayışın Fatma Ana nurunun Zeynep Ana direnişinin tüm kadınların yüreğinden açığa çıkarmak ve bir Bacıyan-ı Rum yaratmak.