Kelimesi olmayan duygular
Bazı duyguların kelimesi yok. Teknolojiyle birlikte günlük hayatın akışı değişiyor, hissedilen duygular ve zamanın algılanışı farklılaşıyor.
Yeşer SARIYILDIZ
Hayattaki her şey zincirleme birbirini etkiliyor. Mesela yaz saati uygulaması kaldırılıyor, elektrik tüketimi artıyor, doğalgaz ve elektrik kesintileri yapılıyor, insanlar kışın soğukta hasta oluyor ve acil sıraları dolduğundan doktorlar yetişemiyor. Hepsi etki tepki meselesi, iletişim de öyle.
Teknolojiyle birlikte günlük hayatın akışı değişiyor, hissedilen duygular ve zamanın algılanışı farklılaşıyor, bunlarla ilgili yeni kelimeler türetilmedikçe, insanlar olayları ve kendi hissiyatlarını tam olarak aktaramıyor ve iletişimsizlik, kutuplaşmayı da beraberinde getiriyor.
Henüz telepati yapma gibi yöntemleri keşfedemediğimizden, bütün iletişimi konuşarak ve yazışarak sağlıyoruz. Elbette beden dili ve mimikler büyük yer kaplıyor, ama iletişimin mihenk taşı sözcükler.
Olanları anlamlandırabilmek için kavramlar üretiyoruz. Anlamlandırmamız, anlamamız ve anlatabilmemiz lazım ki, uzlaşabilelim.
Kendimizi ifade ederken kullandığımız dil, tabii ki bir noktaya kadar bizimle ilgili, yani kelime dağarcığımızla. Bir noktadan sonrası da, dilin kendisiyle ilgili. TDK son yıllarda, “özçekim” dışında yeni sözcük bulmadığı, onun yerine var olan sözcüklerin anlamlarını değiştirdiği için Türkçe gittikçe kısırlaşıyor.
Örnek:
Kelime: Kadın
Anlamlar:
1. isim: Erişkin dişi insan, hatun, hatun kişi, zen “Yanlarında, kendileriyle ahbaplık edecek dostlar, hizmetlerine koşacak kadınlar veya erkekler görmek isterler.” - A. Ş. Hisar
2. sıfat: Analık veya ev yönetimi bakımından gereken erdemleri, becerileri olan
3. Hizmetçi bayan
4. Bayan
Kelimelerle ifade edemediğimizde, bazı duyguları anlamlandırmak ve bunları anlatmak çok zor. Herhangi bir olay ya da duygu için “Bunun kesin Almanca’da bir karşılığı” vardır şakası yapıyoruz ya, aslında gerçekten var.
Mesela Japonca’da, yakın arkadaşlar arasındaki sözsüz anlaşma anlamına gelen “Ah-un” diye bir kelime var. Almanca’daki “Erlebnis” ise, hayatı doyasıya, şu anda ve burada yaşama hüneri anlamına geliyor. Yine Japonlara ait “Komorebi” de, ağaçların arasından süzülen güneş ışığı demek.
Kendimizi ifade edebildiğimiz kadar sığ ya da deriniz. Türkçe’de elbette muhteşem kelimeler var, ama bize okulda öğrettikleri gibi dil canlı bir şey değil mi? Gelişmesi ve yaşamın döngüsüne ayak uydurması gerekmiyor mu? Mesela bu duyguların bir adı var mı?
* Çok yoğun olunan dönemlerde insanın zaman algısının ve beden ritminin değişmesi, sakinleşememe hali.
* Mesaj ya da e-posta okurken, içinde bulunduğun ruh haline göre okuduğun şeyi pozitif ya da negatif algılayabilme hali.
* Başkası adına utanma durumu. Televizyonda evlilik programı falan izlerken çok oluyor. Sözlük yazarları bunun için “isildemek” kelimesi kullansa da, TDK tarafından kabul edilmiş değil.
* Bir hata çıkmaması için her türlü kontrolün yapıldığı bir konuda, tamamen kontrol dışı bir nedenden kaynaklanan bir hata yapılması ve bu hatadan en çok etkilenen kişinin sen olma durumu. Hayatın üzerinde bir deney yaptığını falan hissediyor insan.
* Şimdi anlatmaya çalışacağım duyguyu hepimiz her gün, en fazla siyasette yaşıyoruz. Karşıt görüşte olduğunuz bir siyasi parti var. Siz de, onlar da insanlara bir şey anlatmaya çalışıyorsunuz. Bir noktada karşıdaki grup öyle bir şey yapıyor ya da söylüyor ki, her şey anlamını yitiriyor. Bu absürdlüğü ifade edemiyor ve çaresiz hissediyorsunuz. Bu kesinlikle bir taktik ve bunun bir adı olmalı.
* Yeni bir fikir bulduğunda ve ona inandığında, yükselen yaşam sevinci, o fikre tutkuyla bağlanma durumu ve insanın içinden geçen sürekli bu yeni fikri geliştirme isteği.
* Biriyle birlikteyken susmanın iyi bir şey olması. Yan yana oturup aynı anda susarak kendine vakit ayırabilmek, anlatması zor; ama yaşayanların anladığı bir his.
* Sevgili sahibi olunca arkadaşlarını satma durumu.
* O dönemki sevgilisine göre hobilerini ve hatta karakterlerini değiştiren insanlar.
* Tanıdığın bir insanı başkasıyla tanıştırırken bir anda adını unutma hali. Belki de bu durumun bir adı olsa, “Allah’ım rezil oldum” diye düşünmeyecektik. Bir insana adını unuttuğunu söylemek son derece ayıp bir şey, ama bir durum ifadesi olarak “Kafam allak bullak, x oldum, özür dilerim” demek, idare edilebilir bir durum olabilir.
* Çocukluk arkadaşınla, yıllarca görüşmesen dahi bir gün bir araya gelince, muhabbetin kaldığın yerden devam etmesi ve tekrar çocuk olma hali.
* Karşındaki insan çok fazla “iyi” olduğu için kendini kötü hissetme ve yaptığı iyiliğin altında ezilme hali.
* Her zaman yaptığın bir eylemden, bazı durumlarda normalden fazla zevk alma hali. Mesela müzik dinlerken, hep dinlediğin bir şarkının o an sana çok daha güzel gelmesi ya da yediğin yemekten nedense o gün daha fazla zevk alman gibi.
* İlkbaharın habercisi olan çiçek açmış bir ağaç gördüğün yılın ilk anı.
* Evde iki eşyanın yerini değiştirdiğinde, ortamın bir anda nedense çok ferahlaması hali.
* Tatildeyken insana gelen her şey yapılabilir hissi. Dönünce yeni bir dil öğrenip bateri kursuna da başlamaya karar verdiren gaz hali.
* Hiçbir şeyin asla tam olarak istediğin gibi olmayacağını bilmene rağmen devam eden umut etme hali.
* Çok yakının olan ve yapabileceklerine çok güvendiğin bir insanın, hayattaki performansının düşmesi halinde yaşadığın hayal kırıklığı ve istemeden ona kötü davranma hali.
* Gündem yüzünden çok gergin olduğunda, fiziksel efor harcayarak rahatlama hali.
* Sosyal bir ortamda, sadece telefonunla ilgilenerek etrafındaki insanları yok sayma hali. Bunun için Amerika’da dilbilimciler tarafından “phubbing” kelimesi bulundu.
* Her neredeysen başka yerde iyi hissedecekmişsin ruh hali.
Birbirimiz için anlaşılabildiğimiz kadar varız. Anlaşılabilmek için de anlatmak gerekiyor. İfadelerimiz ne kadar zenginleşirse, birbirini o kadar anlayan bir toplum olacağız. Belki bir gün gerçekten herkesin birbirine saygı duyduğu günler bile gelir, kim bilir…