02 Nisan 2017 02:06

My… my… my… En büyük kendim

Nuray Sancar, Ali Ağaoğlu’nun, BBC’nin Türkiye belgeselinde muhabirleri yalısında ağırladığı programı yazdı.

Paylaş

Nuray SANCAR

Arsa karşılığı daire vererek müteahhitlik yapan babasıyla arası bozulup evden bir valizle ayrıldığı gün, bir ergenin ataerkil bağlardan özgürleşip kendi yolunu çizmeye başladığı gün değildi sadece. Tapusuz, altyapısız gecekonduların arsalarına imar izninin verilmesiyle birlikte bu işe el atmış olan açıkgözleri hızlıca zenginleştiren mesleğin de artık dönüşmek üzere olduğu bir sırada yola çıkmıştı Ali Ağaoğlu. AKP’nin Hükümet olmasından itibaren önemli bir sermaye birikim alanı haline gelen konut ve inşaat sektörü, babadan kalma hüner ve deneyim ile kendi kurnazlığını harmanlayan adama kimseye nasip olmayan bir yol açtı. 

Kendisi de bir finans markası haline gelen Hükümet ile bireysel girişimcilerin simbiyotik ilişkinin en popüler temsili olarak doğan bu figür; İstanbul arazisi üzerindeki en kıymetli yerleri, iskâna yeni açılan kamu topraklarını, ormanlık mevkileri, atıl askeri alanları, eski fabrika arazilerini satın alarak ama aynı zamanda boş olmayan arsaları da yeniden paylaşmaya soyunarak servet üzerine servet yaptı. 17-25 Aralık’ta saçılan tape’lerden Ağaoğlu’nun Türgev’e bağış yapmaya zorlandığı ortaya çıktığında bu simbiyotik ilişki de alenileşmişti. Ağaoğlu o zamanlar “yutkunarak” yaptığı arazi bağışı için “bir şeyler verelim ki sonraki işler kolay gitsin” demişti mealen. Ki böylece suç ortaklığı biçiminde kurulan bağların aslında bir çarkı döndürmek için ne kadar önemli olduğunu, kimsenin bir diğerine oyunbozanlık yapamayacağı ilişkilerin tuğla tuğla kurulduğunu gösteriyordu. Bir ihaleyi kurcalasanız, TOKİ’yi sallasanız, bağış prosedürüne bir baksanız Ağaoğlu “yalnız bir kurt” olarak belirmeyecekti. O bir mekanizmanın en görünür figürüydü sadece. Bir kişiyi çektiğinizde dağılacak, bu yüzden de elemanlarının birbirine sıkıca yapışmak zorunda kaldığı bir mekanizmaydı bu.

Ama ona sorsanız ortada suç yoktu. Gözaltına alındığında “şu araziyi satın aldım, imar izni için uğraştım… bu suç mu” diyordu. Kendisini düzenle o kadar özdeşleştirmişti ki Ali Ağaoğlu’nu eleştiren, işini geciktiren herkes aslında Türkiye ekonomisini hatta Türkiye’yi hedef alıyordu. Suçlu onlardı. Bu sözler siyaset sahnesinden de tanıdık gelebilir. Ancak onun ihtiyaçlarıyla, arkasındaki siyasi müteahhidin ihtiyaçları kesiştiği anda yasalar değişebildiği, eskiden suç addedilenin anında hak haline geldiği göz önünde bulundurulursa bu modern müteahhidin kaderiyle siyasi iktidarın kaderinin pek iç içe geçtiği; bu nedenle her kılçıklı işten kolaylıkla nasıl sıyrılabildiği anlaşılır. Bir gün Uludağ’ı parsellemeye göz diktiğinde ve Orman Bakanlığı ile papaz olduğunda bile “bu işlere belediyeler baksın ne işi var Orman Bakanının” diyebilen bir adamdı nihayetinde. Uludağ’ı parsellemek suç muydu?

OFLU TRUMP

Yaptığı lüks konutlar stok fazlasına yazılacakken Ortadoğu-Arap ülkelerinin zenginlerinden gelen talepler; dünyanın her yerinden bulduğu tüketiciler sayesinde 2008 krizi Ağaoğlu inşaatlarından teğet geçti. Uzun süredir deprem korkuluğu sallanarak yeniden paylaşıma açılan İstanbul’da kentsel dönüşümden halk tipi konutlar yapmak için yararlanmak üzere beklemektedir. Ancak bulunduğu yere sığamayan diğer türedi burjuvalar gibi gözünü dışarıya da dikmiştir Ağaoğlu. Londra’da yapacağı lüks konutların hayalini kurduğunu kendisi anlatır. Oflu Trump lakabını ise ona başkaları takmıştır.

Ulaşılamayan ciğere pis demeyi de kuşkusuz ilk o keşfetmemiştir. BBC ile yaptığı röportajda, oturduğu yalıyı satın almak isteyen Kuveyt Prensesine nasıl s*tir çektiğini anlatırken “o gitsin b.klu Thames kenarında yer  alsın” dediğine göre Londra Belediyesine meramını pek anlatamamış görünüyor. Son olarak Hollanda krizinden tanık olduğumuz kedi-ciğer bağlamına uyan bir üsluptur bu da. Dünya Ağaoğlu’nun etrafında dönmüyorsa kötüdür! 

Kendisiyle ve etrafıyla ilişkili algı bozukluğunun bulaşıcı bir hastalık gibi mekanizmanın bütün unsurlarına sirayet ettiğini biliyoruz. Herkesin, her nesnenin kendi konforu için var olduğunu zanneden yetke, yukarıdan aşağıya doğru sirayet eden bir kültürel davranış biçiminin de mimarıdır. Ağaoğlu Aynı röportajda 8-9 yalısının olduğunu, etraftaki zengin kiracıları “keyfine ortak olmasınlar” diye nasıl kovduğunu anlatırken fonda “köprüler yaptırdım gelip geçmeye…” şarkısı çalmıyordur, yatak odasındaki pembe çantaları, “onlar benim değil ama kullananlar benim malım” deyişindeki edadan da bir slogan çıkmıyordur ama, lafların harekete geçirdiği çağrışım yetkenin kültürünü yeniden üretir. 

Binalarının reklamlarında kendisi oynayan, çıktığı bir televizyon programında cebinden çıkardığı paraları sayan, bilmem kaç tane Rolls Royce sahibi olmakla övünen, bütün inşaatları “My” (benim) ön adı taşıyan, Taksim’deki patlamadan sonra ziyaret ettiği olay yerinde “fakirler karanfil bırakmış, ben gül getirdim” diyen birinin kişisel görgüsüzlüğünde mutabık kalabiliriz. Ne var ki, Recep İvedik’lerin, kural kaide tanımayan imal edilmiş egosunun cebi para görmüş olan birindeki tezahürü kişisel arızadan daha fazlasının katkısını gerektirir. Parası, yalıları, arabaları, “gecelik ilişkilerden hoşlansam İstanbul’da kadın kalmazdı” sallamaları bir “kötü reklam” etkisi yapsa da kişiselden çok politik bir çıktıdır. Ağaoğlu, kendisine apolitik dese bile böyledir bu. Milliyetçiliğiyle övünmesi yerindedir, hakikaten, şimdilerde kendi kendisini inşaat sektöründeki patlamayla inşa eden, egemen siyasetin harcıyla karılı, ama ulusal katkılara da açık milli bir figür haline gelmiştir. 

POPÜLARİTE DE ÇOK UCUZA SATIN ALABİLİR

Ağaoğlu Ağaoğlu olduğu sırada gücün ve büyüklüğün şatafat ve gösterişle kanıtlanması gerektiği, başkalarının gözüne sokulan paranın o başkalarına posta koyma hakkını verdiği bir toplumsal iklimde görgü eski bir masal olmuştur artık. Sağdaki sıfırların sayısı her gün biraz daha arttıkça, itibar da görgü de popülarite de çok ucuza satın alabilir. O parayla kimler kimler, ne araziler satın alınmıştır sonuçta. Kaplan desenli bikini giymiş “my kadın” parlak bir Rolls Royce gibi sergilenirken Ağaoğlu bir kez daha Ağaoğlu olur; gösterdikçe olanlardandır o.       

Sevgililerinden biri kendisini eleştirenlere instagramda yazdığı bir mesajda “ben Elektrik faturamı düşünürken yoktunuz” diye çemkirmiş. Bu bir, hali vakti yerinde bir müteahhit babadan gelmese, sonucu Ali Ağaoğlu çıkan bir gelişim çizgisinin de açıklaması olabilirdi. Yine de olabilir; rant imkanlarının önüne serildiği, TOKİ önderliğindeki ihale paylaşımının en büyüğünün nasip kısmet olduğu Ali Ağaoğlu’nu sıradan bir müteahhitten rezidans milyarderine çeviren koşullar Recep İvedik’ten sosyete insanı çıkarmış gibidir; al sevgiliyi vur Ali Ağaoğlu’na demek mümkündür burada.

Evet onunki de bir mağduriyet hikayesidir aslında! Her şey kuralına uygun. Suç mu yani!?

ÖNCEKİ HABER

Sandık, diktatör ve diğer şeyler

SONRAKİ HABER

Lider Beşiktaş, Gençlerbirliği'ni konuk edecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa