Okula başlama yaşı, çocuğun gelişimine uygun mu?

Erkan Aydoğanoğlu

SUNU
Alt yapısı oluşturulmadan Meclisten kavga dövüş geçirilen 4+4+4 eğitim sistemi daha şimdiden birçok soruna yol açtı. 2012-2013 Eğitim ve  Öğretim döneminde fiiliyata geçecek olan 4+4+4 sistemi eğitimi tam bir kaos içine sürükleyecek. 4+4+4 sistemi ile okulların yeniden biçimlendirme çalışmaları tüm ilçelerde hızla sonuçlandırıldı. Birçok ilçede imam hatip olarak yeniden açabilmek üzere kimi okullar kapatıldı, kimi okullar dönüştürüldü. Veliler çocuklarının okuduğu okulların imam hatiplere çevrilmesine karşı çıkıyor ve okullar kapanmış olmasına rağmen eylemler yapıyor. Çalışan anne baba için büyük kolaylık sağlayan etütlü yemekli okul sistemi 4+4+4’le birlikte kaldırılıyor. Çalışan anne babalar uygulamanın kaldırılmasına tepki göstererek bunun veliyi eve bağlamak anlamına geldiğin söylüyor. Bunlar 4+4+4 sisteminin daha eğitim öğretim dönemi başlamadan getirdiği sorunlar. Dosyamızda 4+4+4 uygulanmaya başlandığında eğitimin var olan sorunlarının nasıl ağırlaşacağını, eğitimde kaynak sorununun kimler için var olduğunu ve 4+4+4 sisteminin hangi amaçla gündeme getirildiğini ele alacağız


İlkokul 1. sınıf 5 ya da 5.5 yaş grubuna göre yeniden tasarlanıp ilk yıl müfredatının bu yaş grubuna göre uyarlanması durumunda ilkokul eğitimi fiilen 4 yıldan az olacak. Çocukların ortaokulda seçmeli dersler almaya başlamadan önce temel becerileri edinmek için daha az zamanı olacak. Ortaokuldaysa temel eğitim ve farklı programlar arasında nasıl denge kurulacağı belirsizliğini koruyor.

TEMEL EĞİTİMDE DÜNYADA 5+3 YA DA 6+2 MODELİ UYGULANIYOR

Temel eğitimi kesintisiz olarak 1, 3, 5 ya da 8 kademede veren ülkeler bulunuyor. Ülkelerin çoğunda temel eğitim genellikle 5 yıl ilkokul + 3 yıl ortaokul ya da 6 yıl ilkokul + 2 yıl ortaokul şeklinde yapılandırılıyor. Dünyada birkaç ülkede de 4 yıllık ilkokul ve 4 yıllık ortaokul kademelendirmesi bulunuyor. Ancak bu ülkelerin tümünde çocuklar minimum 8 ya da 9 yıl ortak, kesintisiz eğitim alıyorlar. Dünyada zorunlu eğitim süresi 5 ila 13 yıl arasında değişiyor. Aralarında Bangladeş ve Pakistan’ın bulunduğu 5 ülke, zorunlu eğitimi 5 yıl ile sınırlı tutarken, 8 yıllık zorunlu eğitim uygulayan 19 ülke bulunuyor. 54 ülkede ise 9 yıllık zorunlu eğitim uygulaması yürütüyor. 10 yıllık zorunlu eğitim, çoğu Avrupa ülkesi 38 ülkede uygulanırken, 12 yıllık zorunlu eğitim ABD, İngiltere, Avustralya, İsrail gibi 26 ülkenin eğitim sistemini oluşturuyor.

İLKÖĞRETİME BAŞLAMA YAŞININ 60-66 AYA ÇEKİLMESİ TELAFİSİ ZOR SORUNLAR YARATACAK

MEB verilerine göre 2011–2012 eğitim öğretim yılı başında 719 bini erkek, 685 bini kız olmak üzere toplamda 1 milyon 404 bin öğrenci ilköğretime başladı.
Milli Eğitim Bakanlığı, yeni düzenlemeyle birlikte, çocukların 60–66 ay aralığında, yani 5 yaşlarının içindeyken okula başlamalarını öngörüyor. Buna göre, 2012–2013 öğretim yılında 2006 yılının eylül, ekim, kasım ve aralık aylarında doğan çocuklarla, 2007’de ocak, şubat ve mart aylarında doğan çocukların kayıtları zorunlu olarak yapılacak. 2007 yılının nisan, mayıs, haziran, temmuz, ağustos ve eylül aylarında doğan çocukların kayıtları ise velilerinin isteğine bırakılacak.
Çocuğunu “küçük” olduğu için okula göndermek istemeyen veliler ise çocuğu okula göndermediği her gün için 15 TL para cezasına çarptırılacak. Cezaya rağmen çocuğunu okula göndermeyen veli ayrıca 500 TL daha para cezası ödemek zorunda kalacak. Bu uygulama sonucunda önümüzdeki dönem okula başlayan çocuk sayısı yaklaşık iki kat artacağı için çocuklar arasındaki ay farkı nedeniyle birinci sınıfta büyük bir kaos yaşanması kaçınılmaz görünüyor.
4+4+4 düzenlemesi ile çocukların ilköğretime 5 ya da 5.5 yaşında başlaması, yasanın uygulamaya konulacağı öğretim yılında yaklaşık 2.5 milyon çocuğun ilköğretim birinci sınıfa başlaması anlamına geliyor. Aynı sayı ileriki yıllarda üst sınıflara yansıyacak ve yeterli alt yapı olmadığı için eğitimde birçok yeni sorun ortaya çıkacak. Özellikle ilkokula ilk kez başlayacak çocukların sayısının birden bire iki kata yakın artacak olması, yetersiz altyapı nedeniyle birinci sınıfların öğrenci mevcutlarının artmasına ve henüz ilk sınıfta öğretmen ile öğrenciler arasında sağlıklı ilişki ve iletişimin kurulmasını engelleyecek.
4+4+4 düzenlemesi ile eğitime başlama yaşının 72 aydan 60–66 ay aralığına geriletilmesi, (60-66 ay arası öğrenci velisinin yazılı onayı ile, 66 ay ve üzeri zorunlu olacak) birinci sınıfta 60, 66 ve 72 aylık çocukların aynı sınıfta eğitilmelerini gerektirecek. Birbirinden farklı yaş grubundaki çocukların zihinsel, bedensel, sosyal, duygusal ve kişilik özellikleri bakımından birbirinden oldukça farklı olduğundan bu durum çocukların psikolojisi üzerinde olumsuz bir etki yaratacak. Çocuğun, bütün yönleriyle hızla gelişmekte olduğu çocukluk yıllarında, çocuklar arasındaki üç ay gibi bir süre bile çok önemli bir farklılık olarak görülmesine rağmen bakanlığın bu uygulaması ile özellikle 60-66 ay yaş grubundaki çocukların 4+4+4 eğitim sisteminde kobay olarak kullanılacağını gösteriyor.
Anaokuluna gitmeden ilköğretime başlayacak olan 60-66 aylık çocukların, yeterli bilişsel, duygusal, sosyal ve fiziksel gelişimi sağlayamadan ilköğretimde sunulan becerileri edinememe riski büyük. Bu sayı artışı öğretmenler ve kademeler arası geçiş ve sınav sistemleri üzerinde kalıcı bir baskı yaratabilir.
Daha önce 1983–1985 eğitim-öğretim yıllarında beş yaş çocuklarının ilköğretime alınmaları denenmiş ve bu uygulamada büyük bir başarısızlık görüldüğünden hemen geri adım atılmıştı. Ortada böyle bir deneyim varken, ilköğretime başlama yaşının tekrar geri çekilmesinin, çocukların eğitim sürecine başından sonuna olumsuz etkileri olacak.

OKULA BAŞLAMA YAŞI DİĞER ÜLKELERDE NASIL?

Dünyadaki 200 ülkenin 30’unda çocuklar 5 yaşında (60-72 ay); 130 ülkede 6 yaşında (72-84 ay); 40 ülkede de 7 yaşında (84 ay sonrası) eğitime başlıyor. İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkelerde zorunlu temel eğitim 5 yaşında başlarken, ilköğretim 1 ve 2. sınıfta çocuklar, okuma yazma öğrenmiyor, okul öncesi eğitime yakın bir eğitimden geçiriliyor. Almanya, ABD, İtalya, İsviçre gibi ülkelerde ise çocuklar 6 yaşında eğitime başlıyor. İskandinav ülkelerinde de “çocuğun psikolojik, sosyal ve zihinsel gelişimini tamamlaması” amacıyla temel eğitime başlama yaşı 7 olarak belirleniyor.

Yarın: Okulöncesi eğitim neden zorunlu değil?


Eğitimde kaynak sorunu kimin için var?

İnsan ya da toplumla ilgili herhangi bir konuda kaynak kullanma sorunu gündeme geldiğinde ya da kaynakların herkesin ihtiyacına göre adilce bölüşülmesi istendiğinde, kaynakların denetimini elinde tutanlar, kapitalist iktisadın temel sloganı olan “İhtiyaçlar sonsuz, kaynaklar sınırlı” sözünü gündeme getirirler. Bu önemli söz, nedense hep halkla ilgili konularda, emekçilerin sorunları gündeme geldiğinde dillendirilir. Kriz gerekçesiyle, halktan toplanan vergiler ya da işçilerin işsizlik sigortası fonu sermayeye çeşitli adlar altında aktarılırken; eğitim, sağlık gibi tüm toplum kesimlerini yakından ilgilendiren konulara sıra gelince birden bire bütün kaynaklar buharlaşır ve “kaynak yok”, “bütçe sınırlı” denilerek bildik sözler tekrarlanır.

80 SONRASI ARTAN TİCARİLEŞME

1980 sonrası oluşturulan merkezi bütçelerin piyasa mekanizması ile hızlı bir bütünleşme içine girmiş olması, kamu kaynaklarının, kamu hizmetlerinin dışındaki alanlara aktarılarak, kamu alanının piyasa ilişkileri içine çekilmesi sonucunu doğurmuştur. Eğitimin okulöncesinden yükseköğretime kadar neredeyse bütün kademelerinde yaşanan ticarileştirme ve paralı hale getirme uygulamaları 2000’li yılların başından bu yana belirgin bir şekilde artmıştır.  

YÜK VELİNİN SIRTINA

2001 krizi sonrası oluşan siyasal kaos ortamı üzerinden iktidara gelen AKP, iktidarda olduğu 10 yıl boyunca, önceki iktidarların uygulamalarını aşan derecede eğitim alanında ticarileştirme uygulamalarını hızlandırmıştır. Bütçe içinde sınırlı, ancak sosyal harcamalar içinde önemli bir paya sahip olan eğitim harcamaları, AKP döneminde ihtiyacı karşılayacak düzeyde artırılmamış, okullara ödenek ayrılmaması nedeniyle fiziki altyapıdan, eğitimin niteliğine kadar pek çok alanda yaşanan sorunlar hızla artmıştır.
Kamu hizmetleri alanında kaynak yetersizliğinin her fırsatta bahane olarak gösterilmesi, eğitim hizmetlerinde büyük yapısal sorunlara neden olmuş, çözüm olarak eğitimin ticarileştirilmesi, paralı eğitim uygulamalarının bizzat devlet tarafından desteklenmesi, eğitim harcamalarının büyük bölümünün öğrenci ve velilerin sırtına yıkılması gibi sonuçlar ortaya çıkmıştır.
Son 10 yıl içinde eğitim bütçesinden yatırımlarına ayrılan pay dört kat azalarak, yoksul halk kesimleri çocuklarının eğitim maliyetini üstlenmek için daha fazla yükümlülük altına girmek zorunda bırakılmıştır. AKP’nin iktidarda olduğu son 10 yılda, merkezi hükümetin eğitim finansmanı içindeki payı hızla azalmış, buna karşın hanehalkının eğitim harcamaları sürekli artmıştır. Başka bir ifade ile merkezi hükümetin eğitim alanındaki kaynak kullanımı düştükçe, halkın cebinden yaptığı eğitim harcamalarının miktarı yükselmiştir. Ancak bu dönemde yaşanan ve dikkat çekici olan esas değişiklik, eğitimin finansmanında yerel aktörlerin, özel ya da tüzel kişi ve kuruluşlar ile il özel idareleri gibi yerel idarelerin eğitimin finansmandaki payında görülen artıştır.

EĞİTİME BÜTÇEDEN AYRILAN PAY

AKP’nin iktidarda olduğu son 9 yılın rakamlarına bakıldığında, artan öğrenci sayısına karşın MEB bütçesinin, ortaya çıkan ihtiyacı karşılayacak kadar artmadığı görülecektir. Aşağıdaki tabloda son dokuz yıl içinde eğitime bütçeden ayrılan pay ve bu payların Milli Gelire oranı gösterilmiştir. AKP iktidarı döneminde Türkiye’nin “çağ atladığını” iddia edenler, borç almak dışında diğer tüm alanlarda olduğu gibi, eğitim politikalarında da sınıfta kalmıştır. Eğitime bütçeden ayrılan paylar bu durumun en somut kanıtı niteliğindedir. Üstelik eğitimde bütçeden ayrılan payın ortalama yüzde 71’i personel harcamalarına ayrılmakta, eğitimin finansmanı öğrencilerin, dolayısıyla öğrenci velilerinin omuzlarına yıkılmaktadır.  
Son yıllarda eğitime bütçeden ayrılan pay rakamsal olarak artmakla birlikte eğitimin milli gelir içindeki payı fazla değişiklik göstermemiştir. Özellikle 1990 sonrası ülke ekonomisini alt-üst eden krizlerin sıklaşması, ekonomide olduğu gibi eğitim hizmetlerinde de büyük yapısal sorunlara neden olmuş, çözüm olarak eğitimin ticarileştirilmesi, alt hizmetlerin (temizlik vb.) özelleştirilmesi gibi sonuçlar ortaya çıkarmıştır.

HALKIN VE ÖZEL İDARELERİN EĞİTİME KATKISI   

Eğitim sistemi, her geçen yıl daha fazla paralı hale getirilirken bu durum, milyonlarca öğrenci velisi için de önemli bir sıkıntı kaynağı olmayı sürdürmektedir. Veliler çocuklarını okutabilmek için bütçelerine göre çok yüksek oranlarda harcama yapmak zorunda kalmaktadır. Öğrenciler arasındaki eşitsizlikleri derinleştiren paralı eğitim uygulamaları nedeniyle her yıl çok sayıda çocuk ve genç eğitim sisteminin dışına itilmektedir.

2002–2003 eğitim öğretim yılında ilköğretimde bir öğrenci velisinin yaptığı yıllık eğitim harcaması 720 TL iken, aradan geçen dokuz yıllık dönemde bu rakam 3 bin 200 TL’yi aşmış, başka bir ifade ile velilerin çocuklarının eğitimi için ceplerinden çıkan para 4.5 kat artmıştır.

Yarın: MEB bütçesi içinde eğitim yatırımlarına ayrılan pay

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et