09 Nisan 2017 01:13

Satmayan çizgi romanlar, Tomahawk füzeleri ve 16 Nisan

Hakkı Özdal satmayan çizgi romanlar, Tomahawk füzeleri ve 16 Nisan arasındaki bağı Evrensel Pazar'a yazdı.

Paylaş

Hakkı ÖZDAL

Çizgi roman satışlarının düşmesiyle, Suriye’ye yönelik Amerikan saldırısını ve Türkiye’deki referandumu birbirine bağlayan ‘halat’ nedir? Bir çizgi roman devinin yöneticisinin satışların düşmesini ‘izah eden’ yorumu, 14 yıl sonra aynı coğrafyada bir kez daha ‘kimyasal silah tezgahı’yla girişilmiş kirli bir bombardımana ve 90 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimini sarsacak bir sürece nasıl bağlanabilir? 

Gelin birlikte bakalım…

Dünyanın en önemli çizgi roman yayımcısı şirketleri arasında, ABD’nin bu alandaki en büyük ikinci şirketi olan Marvel Comics’in satıştan sorumlu başkan yardımcısı David Gabriel, geçen hafta bir açıklama yaparak, çizgi roman satışlarındaki keskin düşüşü, “etnik çeşitliliğe ve kadın karakterlere” bağladı ve bir tartışmaya yol açtı. 

Conan, Örümcek Adam, Hulk, Iron Man, Thor, Kaptan America gibi kült çizgi roman karakterlerinin yaratıcısı ve sürdürücüsü olan şirket, geçtiğimiz yıllarda, çizgi romanlardaki “beyaz ve erkek” ana akım tipini sorgulayan ve bu tipi fiilen devirmeyi hedefleyen bir işe girişmişti. O yıllarda ABD’nin ilk ‘siyah başkanı’ Obama Beyaz Saray’da oturuyordu ve ‘trend’ bu yöndeydi. 

Bu Obama rüzgarından etkilenen şirket bir dizi ‘öteki’ kahraman yarattı: Latin asıllı süper kahraman America Chavez, Iron Man’in siyah kadın versiyonu Ironheart, İskandinav mitolojik tanrısı Thor’un yeni kadın versiyonu Jane Foster, ‘Hispanik Örümcek Adam’ Miles Morales, gay Iceman… Bu serinin en dikkat çekici olanı ise ”Ms. Marvel” olarak takdis edilen ve otantik versiyonu sarışın, mavi gözlü, uzun boylu, düzgün fizikli bir Avrupalı kadın olan süper kahramanın, 16 yaşındaki New Jerseyli Müslüman bir genç kız olarak zuhur etmesiyle ortaya çıkan Kamala Khan oldu. Mütedeyyin ailesiyle birlikte resmedilen Kamala Khan, özellikle 11 Eylül’den sonra ABD ve Batı toplumlarında oluşan “terörist Müslüman” algısına da bir meydan okuma gibi gösteriliyordu. 

TEK KUTUPLU DÜNYA YOKSUL BAĞDAT HALKINI VURURKEN

Bu yaklaşım, baba Bush’un 1990-91’de başlattığı kanlı ve kıyıcı Irak oyunu ve aynı oyunun mahdumu tarafından 2003’te tamamına erdirilmesiyle aslında fiilen imha olmuş bir ‘neo-liberal’ yaklaşımın, bir postmodern kültür hegemonyasının çerçevesine de gayet şık oturuyordu. 1991’de ABD jetleri, Bağdat’ı bir tür “yeni Dresden”e çevirecek şekilde acımasızca vururken ‘Doğu Bloku’ olarak anılan Sovyetler Birliği öncülüğündeki kamp çatırtıyla çökmekteydi. 1945’te, Nazi felaketine karşı doğudan, 22 milyon insan ve büyük ülkenin kaynaklarının tamamına yakınını kaybederek gelen Kızıl Ordu’ya karşı bir gövde gösterisi olsun diye Dresden’i yerle bir eden ve onbinlerce insanı katleden ‘müttefik’ bombardımanı; 1991’de de tüm peyklerini kaybetmiş ve kalan 6 aylık ömrünü güçlükle nefes alarak sürdürmekte olan Sovyetler Birliği’nin trajik ölümüne eşlik edecek şekilde, bir ‘tek kutuplu dünya’nın ilanını kutlayan havai fişekler gibi yoksul Bağdat halkını vuruyordu. 

Ama aynı esnada, batının ‘süpper liberal’ akıl hocaları, ‘aklın ölümü’nü, ‘kültürel göreliliği’, ‘tarihin sonu’nu, liberal kapitalizmin ebed müddet zaferini ilan ediyorlardı. İnsanlığın, her türlü gericiliğe karşı Aydınlanmadan beri elde ettiği kazanımların bir illüzyonla “gericilik” gibi gösterildiği, aklın ve bilimin zaferlerinin Berlin Duvarı’nın yıkıntıları arasında kaldığının vaaz edildiği bir kampanyaydı bu. “Yeni Gine’deki bir Pigme kabilesinin kültürünün Bolşoy Balesi’nden geri olduğuna dair bir kültürel ölçek mi var” diye soruyor ve ‘yeni dünya’nın tüm bu ‘hiyerarşilere’ son vereceğini, dinlerin, milliyetlerin, mikro ayrımların, kültürel farklılıkların, ‘çoğulcu’ bir liberal zeminde yeryüzü cennetine vardı-varacak durumda olduğunu muştuluyorlardı.

Bu ‘yeni dünya’nın Pigmelere bir yararı olduğunu gören var mı bilmiyorum; ama mikro milliyetçilikler ve din-mezhep kışkırtmaları, biri batının fiziki olarak da gözleri önünde, Bosna’da olmak üzere, dünyanın hemen her köşesinde kanlı boğazlaşmalara, sonuçları, düşmanlıkları onyıllar sürecek katliamlara yol açtı. Nihayetinde IŞİD adlı bir mutanta da yol açacak şekilde vahşi dinci savaş çetelerine, Avrupa’nın ‘munis kalbi’ Norveç’te tam da bir ‘çoğulculuk’ ütopyası gibi Utoya adasında toplanmış sosyal demokrat gençlerin yaz kampında katliama girişen aşırı sağcı ölüm makinelerine vardı. 

Neoliberalizmin çok kültürlü, çoğulcu, antikomünist hayali; 20 yıl bile geçmeden; işçi sınıfının ve tüm çalışanların sosyal kazanımlarının gasp edildiği, yığınların yaşam koşullarının kötüleştiği, açlık, sefalet, savaş ve istikrarsızlığın yanı sıra ölümcül bir tekinsizliğin kol gezdiği, ekolojik felaketler, bir bütün olarak gezegenin dengesini bozan üretici yıkım, eğitimin çöküşü gibi ‘armağanlar’ getiren bir hortlağa dönüştü. 

ÇİZGİ ROMAN SATICISININ GÖSTERDİKLERİ

Şimdi çizgi roman satan ‘gerçekçi kapitalist’ abimize geri dönelim. Satışların dramatik düşüşünü soran bir dergiye şu yanıtı veriyor Marvel Comics yöneticisi David Gabriel: 

“Anladığımız şu ki insanlar daha fazla çeşitlilik istemiyor. Kadın karakterleri istemiyorlar. İnanıp inanmama meselesi değil; duyduğumuz şey bu. Doğru olan ne bilmiyorum ama satışlardan bunu görüyoruz. Karakter çeşitliliğine katkıda bulunanlar, yeni olan herhangi bir karakter, kadın karakterlerimiz… İnsanlar Marvel’ın klasikleşmiş karakterleri dışındaki herkese burun çeviriyorlar.” 

Dünyadaki ‘sağcılaşmaya’ ne güzel tekabül ediyor değil mi bu tüccarın sözleri? 

Tam da ABD’nin yeni akım ‘popülist sağcı’ başkanı Donald Trump, tam da yaverlerinin Rusya’yla ilişkisi üzerinden geleneksel Amerikan güçlerince köşeye sıkıştırıldığı bir anda Rusya’nın endam ettiği Suriye’ye Tomahawk füzeleriyle saldırmışken… Bir süredir Batı mahreçli endişe bültenlerinde ‘sakıncalı’ gibi davranılan bu popülist aşırı sağcılığın dünya düzeni için ne kadar işlevsel olabileceğini gösteren tarihsel bir moment oldu bu füzeler. Ve tabi ‘Obama dönemi naifliği’ yerine, bu naifliğin satışları vurduğunu biraz da patavatsızca söyleyen bir ‘Trump dönemi gerçekçiliği’… Trump sadece kendi şahsi özelliklerinden mürekkep bir ucube olarak değil, kapitalist endüstrinin güncel bir sözcüsü olarak, bu satışçı David’le aynı banttan çalıyor.

AYNI AŞIRI SAĞCILIĞIN TÜRKİYE VERSİYONU 

Fizikte “kuvvetin döndürme etkisi” olarak tanımlanan o moment, bir süredir bizde de ‘gerçeküstü’ gibi görünen sonuçlara yol açarak hükmünü sürüyor. Aynı aşırı sağcılığın Türkiye versiyonu, 10 yıl önce neoliberalizmin ‘demokrasi ve çoğulculuk’ ambalajının içinden konuşurken bugün aynı fiziki bedenle tam tersi istikametin tehditkar borularını üflüyor. Kendi sahte Obamalığından kendi içtenlikli Trumplığına bir kaç adımda geçiveriyor…Üç gün önce “Bunlar Haç ile Hilal’in savaşını başlattılar… Sandıkları patlatacak mıyız…” diye oy avladığı meydanlardan, bu kez Suriye topraklarına düşen ‘Haçlı füzeleri’ için “Yetmez ama olumlu” diye bağırıyor. Fonda İsrail’in aynı füzelere yönelik alkışları duyuluyor. 

Türkiye bu aşırı sağcılığı, bu pusulasız yolculuğu, bu ilkesiz yolu, bu güvenilmez kaptanı oylamaya hazırlanıyor…

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Akademinin mağduriyeti hepimizin mağduriyetidir

SONRAKİ HABER

Festivalin ilk haftasından notlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa