Okul öncesi eğitim neden zorunlu değil?
Erkan Aydoğanoğlu
Okul öncesi eğitim, çocukların eğitim sürecinde başarılı olması için çok önemli. Özellikle yoksul ve daha az eğitimli ailelerin çocukları için yararlı olduğu savunuluyor. Bu çocuklar okul öncesi eğitim aldıklarında daha iyi koşullara sahip ailelerin çocuklarının bilişsel becerilerine yetişebiliyorlar. Böylelikle ilköğretime eşit koşullarda başlama olasılıkları artıyor. Bugün kamuya ait okul öncesi eğitimde ailelerden ayda 50-200 TL arasında ücret alınıyor.
Okul öncesi eğitimin zorunlu olması durumunda ücret alınmayacak ve herkes çocuklarını okul öncesi eğitime gönderebilecek.
Avrupa’da Polonya, Lüksemburg, Macaristan, Letonya, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve Bulgaristan’da okul öncesi eğitim zorunlu. İsviçre’de kantonların yarısından çoğunda okul öncesi eğitim iki sene için zorunlu. Ayrıca Avrupa’da birçok ülkede okul öncesi eğitimde okullulaşma yüzde 90’ın üzerinde. Orta ve Güney Amerika’da Arjantin, Kolombiya, Kosta Rika, Dominik Cumhuriyeti, El Salvador, Meksika, Panama, Peru, Uruguay ve Venezuela’da okul öncesi eğitim zorunlu. Pek çok ülke zorunlu okul öncesi eğitime geçiyorken, Türkiye’nin okul öncesi eğitimi zorunlu yapmaması dikkat çekici.
4+4+4 İLE SINIF MEVCUTLARI ARTACAK
Anadolu liselerinde bile yönetmelik gereği bir sınıfta 30 öğrencinin öğrenim görmesi gerekirken sınıf mevcutları ortalama 40 civarında. 4+4+4 düzenlemesi ile yeterli okul ve sınıf olmadığı için ortalama sınıf mevcutları kaçınılmaz olarak daha da artacak. Özellikle ilkokul birinci sınıflarda ve liselerde sistemin öngördüğü sayıda çocuk ve gencin eğitim alabileceği yeterli okul ve derslik sayısı olmadığı için sınıf mevcutlarında büyük artışlar yaşanacak.
MEB verilerine göre 2011-2012 eğitim-öğretim yılında 741 bin 259 öğrenci 23 bin 990 okulun öğrencileri taşımalı eğitim kapsamına alınarak 5 bin 964 taşıma merkezi okullara araçlarla taşınıyor. Yine MEB verilerine göre 2002 yılında 35 bin ilköğretim okulu varken, 2012’de 32 bin 108 ilköğretim okulunun olması, ilköğretimde okul kapatmaların ve taşımalı eğitim uygulamasının her geçen yıl arttığını gösteriyor.
2011-2012 eğitim-öğretim yılında ilköğretim okullarının 6 bin 953’ünde, ortaöğretim okullarının 1484’ünde olmak üzere, toplam 8 bin 437 okulda ikili öğretim yapılıyor. 4+4+4 düzenlemesi ile ilkokul ve ortaokul sistemine geçileceğinden yeterli okul olmaması nedeniyle iki eğitim yapan okul sayısının ilk etapta en az iki katına çıkacağı tahmin ediliyor.
2011-2012 eğitim-öğretim yılında Türkiye genelinde 10 bin 413 ilköğretim okulunda “birleştirilmiş sınıf” uygulaması yapılıyor. 4+4+4 düzenlemesi yeterli altyapı ve fiziki donanım hazırlıkları yapılmadan hayata geçirildiği için birleştirilmiş sınıf uygulamasının daha da artması kaçınılmaz olacak.
4+4+4’ÜN UYGULANABİLMESİ İÇİN 20.7 MİLYAR TL’YE İHTİYAÇ VAR
TEPAV’ın yapmış olduğu bir araştırmaya göre, eğitimde 4+4+4 modeli, 2012–2013 eğitim öğretim yılında beraberinde getireceği ek ihtiyaçların tamamlanması durumunda bütçeye en az 20.7 milyar TL ek yük getirecek. Değerlendirmede, mevcut öğretmen başına öğrenci sayıları kullanılarak yapılan hesaplamaya göre ortaöğretimin zorunlu hale gelmesi ile 110 bin 800 öğretmene ihtiyaç duyulacak. Öğretmen ve yatırım ihtiyacını karşılamaya yönelik toplam bütçe 20.7 milyar TL’yi bulacak. Bu rakam Milli Eğitim Bakanlığının 39 milyar TL’lik 2012 bütçesinin yüzde 54’üne denk geliyor.
12 yıllık zorunlu eğitim sistemi içerisinde eğitimin niteliğinin arttırılarak 24 kişilik sınıflarda eğitim verilmesinin toplam maliyeti 36.6 milyar TL. Bu bütçe ihtiyacı ise MEB 2012 bütçesinin neredeyse tamamına (yüzde 96) denk geliyor.
DERSHANELER OKULLARIN YERİNİ ALMAYA BAŞLADI
Eğitim sisteminde dikkat çeken bir diğer nokta, yıllardır eğitimin kanayan yarası olan dershane sisteminin daha da büyümesidir. Dershane sistemi, bugün başlı başına bir sektör haline gelmiş ve eğitime yeterli kaynak ayrılamaması, okullarımızda nitelikli eğitim verilememesi, özel dershane sisteminin her geçen gün büyümesine ve neredeyse okullara alternatif kurumlar olarak düşünülmesine neden olmuştur.
Özel dershanelere giden öğrenci sayısı son 10 yılda sürekli artış göstermiş ve 2012 itibariyle 1 milyon 219 bin 472’ye yükselmiştir. 2002 yılında özel dershane sayısı 2 bin 122 iken, 2012 yılında bu rakam 3 bin 961’e ulaşmıştır. Aynı dönemde öğretmen sayısı 19 bin 881’den 50 bin 163’e yükselmiştir. Dolayısıyla son 10 yılda eğitim sistemi büyük ölçüde dershanelere endeksli hale gelmiş ve nitelik olarak daha da gerilemiştir. Eğitimin niteliği düştükçe, özel ders ve dershane sistemi büyümüştür. Bu durumun doğal sonucu olarak, eğitim sistemi ve veliler dershanelere çalışmaya başlamış, ekonomik gücü olan veliler astronomik rakamlarla çocuklarını dershaneye gönderirken, ekonomik gücü olmayan velilerin çocukları eğitim kademeleri yükseldikçe, daha fazla oranda sistemin dışına itilmiştir.
Her yönüyle sınavlara bağımlı olan eğitim sistemi kamu eğitimini işlevsiz bırakarak, eğitimi dershane, özel ders, özel okul alanına kaydırmıştır. Bu nedenle özellikle sınav zamanları okullar boşaldığı için öncelikle bu sorunun sorgulanması ve çözülmesi gerekir. Artık ikincil, destek eğitimi olmaktan çıkıp, birincil asıl eğitime dönüşmüş olan dershane sistemi dışında kalan bir öğrencinin sınav kazanması, daha iyi bir okula, üniversiteye gitmesi neredeyse imkansız hale gelmiştir.
ÖĞRENCİ BAŞINA YAPILAN HARCAMA MİKTARI
Türkiye’de eğitim sistemi içinde bulunduğu durumu, OECD ülkelerinde öğrenci başına yapılan eğitim harcamaları miktarı bakımından değerlendirdiğimizde tablo daha da kötüdür. Eğitime bütçeden eğitime ayrılan payın artıyor gibi görünmesine karşın, eğitime ayrılan kamu kaynaklarının yetersiz olduğunu OECD verileri doğrulamaktadır. OECD’nin her yıl yayınladığı “Bir Bakışta Eğitim Raporu”, üye ülkelerin ilköğretimden yükseköğretimin sonuna kadar öğrenci başına yapılan harcamaları hakkında yeterince fikir vermektedir.
Eğitim kademelerine göre öğrenci başına yapılan harcamalarda Türkiye, pek çok konuda olduğu gibi, OECD ülkeleri arasında son sırada yer almaktadır. OECD rakamlarına göre Türkiye’de devletin öğrenci başına yaptığı yıllık eğitim harcaması miktarı ilköğretimde 1.130 ABD doları, ortaöğretimde 1.834 ABD doları, yükseköğretimde 4.648 ABD dolarıdır.
İlköğretimden yükseköğretime tüm eğitim harcamaları açısından bakacak olursak; Türkiye’de bir öğrenci için yapılan harcamanın öğrenci başına 1.614 dolarda kaldığı görülmektedir. Türkiye kişi başı öğrenci harcamaları bakımından hem diğer ülkelerin gerisinde, hem de OECD ortalamasının çok altındadır. Öğrenci başına yapılan eğitim harcaması miktarının bu kadar düşük olması, ülkemizde devletin kamu eğitimine verdiği önemi göstermesi açısından düşündürücüdür.
Türkiye’deki aileler çocuklarının eğitimi için ortalama bir OECD ailesine göre gelirleriyle kıyaslandığında iki kat daha fazla para harcamaktadır. Macaristan ve Türkiye ortaöğretime 4 bin dolar harcamasına karşın, Türkiye’deki bir öğrenci, Macaristan’daki öğrencinin iki okul yılı gerisindedir. Türkiye’de en zengin yüzde 20 ile en fakir yüzde 20’nin arasında eğitim harcamaları bakımından 14 kat fark olması, eğitim sisteminin toplumdaki sınıfsal eşitsizlikleri yeniden ürettiğini göstermektedir.
YARIN: Eğitim üzerinden sınıfsal farklılıklar belirginleşecek.
MEB BÜTÇESİ İÇİNDE EĞİTİM YATIRIMLARINA AYRILAN PAY
AKP iktidarı döneminde eğitim bütçesinden yatırımlara ayrılan pay sürekli olarak azalmıştır. Eğitimin sorunlarını çözmek için atılması gereken en somut adım, eğitim alanındaki kamu yatırımlarının artmasıdır. Ancak AKP Hükümeti, diğer tüm alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da özelleştirmeyi ilke edindiği için, MEB bütçesinden yatırıma ayrılan pay, yıllar içinde istikrarlı olarak azalmıştır. “Bütçeden en çok payı eğitime ayırıyoruz” ifadesi sadece kuru bir propaganda olarak kalmıştır. Bütçe kaynaklarının büyük bölümü zorunlu harcamalara gitmekte, öğrenci velilerinin ceplerinden yaptıkları eğitim harcamaları sürekli olarak artmaktadır
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında MEB bütçesinin yüzde 17.18’i yatırımlara ayrılırken, 10 yıllık iktidar sürecinde bu pay sürekli azalmış ve 2012 yılında 2002’deki rakamın üçte birine kadar düşmüştür. 2012 yılında MEB bütçesinden yatırımlara ayrılan payın 6.64 olacağı tahmin edilmektedir. 2011–2012 eğitim öğretim yılı başında hayata geçirilecek olan eğitimde 4+4+4 sisteminin gibi ilk adımda en az 20 milyar TL’ye ihtiyacı olduğu düşünüldüğünde, eğitim yatırımlarına ayrıldığı iddia edilen payın sadece sembolik kalması kaçınılmaz görülmektedir.
Genel bütçeden ve MEB bütçesinden yatırımlarına ayrılan paydaki azalma yurttaşların eğitim maliyetini üstlenmede daha çok yükümlülük altına girdiğini belirgin olarak ortaya koymaktadır. Eğitim harcamalarının finansman kaynaklarına göre dağılımı, eğitimde maliyetin faturasının her geçen yıl veliye daha çok yüklendiğini, velilerin yaptığı harcamalarda oranın Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerle aynı oranlarda olduğunu göstermektedir.
Her geçen gün içten içe çürüyen sistemde eğitim emekçilerinin çabaları ile okullarda yürütülmeye çalışılan eğitim ve öğretim pek çok sorunla yüz yüzedir. İlköğretimden başlayarak tam anlamıyla bir yarış içine sokulan çocuklar ve gençler arasındaki eğitim rekabeti, dershanelerle daha da artmış, oluşan dershane sistemi okullarda verilen eğitimin niteliğini tamamen yitirmesine, en temel işlevlerini bile yerine getiremez duruma gelmesine neden olmuştur.
YARIN: Eğitimde kaynak sorunu var mı?
evrensel.net
Evrensel'i Takip Et