23 Nisan 2017 06:20
/
Güncelleme: 06:11

Ercüment AKDENİZ

Tıpkı Orhan Duru’nun dediği gibi; “az bulunur bir ağır sanat işçisi”ydi Yüksel Arslan. Paris’te, 84 yaşında hayata gözlerini kapadığında, arkasında büyük bir miras bıraktı. Das Kapital’in ışığını resmeden, birbirinden değerli eserlerin toplamı olan bir miras.

Sanatla ve entelektüel hayatla içli dışlı olan sınırlı bir kesimi dışta tutarsak; Türkiye işçi sınıfının, Arslan’ın resimlerinden bihaber olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ama bu acı durum; onun eşsiz eserlerinin, bir gün mutlaka sınıfla kucaklaşacağı gerçeğini değiştirmiyor: tıpkı Kapital’in er ya da geç kendi sınıfıyla kucaklaşacak olması gibi. 

ÖZEL DÜNYADAN MARX’A...

Yüksel Arslan, dünyaya bakışındaki politik dönüşümü bir mektubunda şöyle anlatıyor: 

“...Yavaş yavaş M. De Sade ve Fransız şairlerin etkileri giriyor çalışmalarıma. Bu system 1960’lardan 1970’lere süren, Nietzscheci diyeceğim, Nietzche’ye inandığım devrede oldukça belirli. 1967 sonları ve 1968’de K. Marks’ı, Marksçı edebiyatı okumakla, düşünce sistemi olarak diyalektik materyalizme varınca, bu alt üst eden etkiyle, Kapital’i resimlemeye kalkmam kendiliğinden anlaşılıyor...” (1)

Aynı dönemde baş gösteren ABD’nin Vietnam işgali, bütün dünyayı kasıp kavuran ‘68 gençlik hareketi, devrim ve sosyalizm rüzgarları; çağının bir çok sanatçısında olduğu gibi Yüksel Arslan’ı da etkilemiş olmalı. Ve fakat, -çağdaşlarının bir çoğundan farklı olarak- kendini boylu boyunca Kapital’in denizine bırakmış olması, onun belki de en büyük şansı. 

Kapital’in derinliğini bir parça anlamak için, sanırım burada bir es vermek ve sözü Lenin’e bırakmak gerekiyor:

“...Marks, Kapital’in önsözünde, ‘Bu yapıtın son amacı da zaten modern toplumun’ yani kapitalist burjuva toplumunun, ‘ekonomik hareket yasasını ortaya çıkartmaktır’ diyor. Tarihsel olarak belirlenmiş belli bir toplumdaki üretim ilişkilerinin, bunların başlangıcı, gelişmesi ve çöküşünün araştırılması: Marks’ın ekonomik öğretisinin içeriği budur.” (2)

Öyleyse rahatlıkla söyleyebiliriz ki; Yüksel Arslan sadece döneminin genel devrimci atmosferine kapılmakla yetinmedi ve Marksizmi ta çekirdekten, yani üretim ilişkileri temelinden kopmadan öğrenmeye çalıştı. Arslan resimlerinde sergilenen kapitalizmin geçirdiği evreler de bunu doğruluyor zaten. 

Yüksel Arslan “Yabancılaşmalar” dizisini Marx’ın el yazmalarından hareketle resmetti. Ardından Das Kapital’i çizmeye karar verdi. 1969-75 yılları boyunca da Kapital dizisine ait 30 arturelik bir seri üretti. Bu çalışma 1975’te Fransa’da kitaplaştı. 1975-79 yılları arasındaki dört yıl boyunca da “Kapital’in Güncelleştirilmesi Denemesi” isimli seriyi çalıştı. Arslan, kitap olarak basılan seriye Marx’tan alıntıladığı kimi notları da ekledi. Bu notlar için sonradan şöyle bir değerlendirmede bulunacaktı:

“...Belki, kitapta resimlerin yanında Marks’tan alıntılar koymam hatalı. Gene de kelimeleri değil, düşünceleri resimlediğimi söyleyebilirim.” (1)

Marx’ın kelimelerinden Arslan’ın tualine düşen o büyülü düşünceyi anlamak için bir kez daha Lenin’e kulak verelim: 

“Marsizm, Marks’ın görüşlerinin ve öğretilerinin sistemidir. Marks insanlığın en ileri üç ülkesini temsil eden, 19. yüzyılın üç ideolojik akımını sürdüren ve tamamlayan bir deha idi: klasik Alman felsefesi, klasik İngiliz ekonomi-politiği ve genelde Fransız devrimci öğretileriyle birleşmiş Fransız sosyalizmi.”(2)

Yani Marx’ın görüşlerinin dikkat çekici tutarlılığı; dünyanın bütün ülkelerine, işçi sınıfı hareketinin teorisi ve programıyla birlikte modern materyalizmi ve modern bilimsel sosyalizmi sunuyordu. Marx’ın bu muazzam projeksiyonu, “zımpırtılı” düşünceler içinde debelenip duran Yüksel Arslan’a da ışık olmuştu. Nitekim, özel dünyasından çıkıp Marx’ın dünyasına ayak basan büyük ressam, attığı o ilk adımları şöyle anlatıyor:    

“...Bu ara anarşistler ve anarşistler üzerine yazılmış zımpırtıları da okuduğumu, unutmamak gerekir. Demek, kendime, küçük, toplumdışı, yıkıcı, anarşist, insansala karşı, arturique, patafizik, psychiaRtrique!, Nietzcheci, vs, bir yaşantı seçmiştim. Bu küçük, özel dünyadan 1967 yılı sonlarında Marks’a, materyalizm diyalektiğe vararak çıkıp kurtuldum, yeniden doğmuş gibi oldum!..”(1)

FAKİRLER İNCİLİ

Şüphe yok ki, Roma İmparatorluğu zulmü altında inleyen halklar için, İsa devrimci bir umut olmuştu. İsa çarmıha gerilmiş olsa da, geride Roma’yı çöküşe götürecek -onu içten kemirip ele geçirecek- bir dinsel ideoloji bırakmıştı. Başlarda dilden dile örgütlenen hristiyanlık, giderek yazınsal propagandaya gereksinim duydu. Gel gör ki; okuma yazma meziyeti o zamanlar üst sınıflara aitti. Bu durumda devreye resimli İnciller girdi. 

Yüksel Arslan’a yazılan bir mektuptan anlıyoruz ki; Hristiyanlığın elden ele yaydığı bu resimli kitaplara “Fakirler İncili” deniyor. Arslan’ın yapmaya çalıştığı şey biraz da yukarıdaki örneği çağrıştırıyor. Bu nedenledir ki onu, kendi çağının proleterlerine “Fakirler Kapitali” kazandıran bir büyük ressam olarak anıyoruz.   

Belki de bu nedenledir, bilinmez; “Ressam sözcüğü ona pek yakışmaz” diyor bir yazısında Ferit Edgü. Devamında da şöyle yazıyor:

“Öteden beri kendine yakıştırdığı sözcük ‘çizer boyar’dır. Oysa çizer-yazar daha uygun düşer onun uğraşına. Çünkü o, çizdiği kadar yazardır.” (1)

TÜKENMEZ KAYNAK TOPRAK

Yüksel Arslan’ın resimlerinde kullandığı malzemelerin özelliği, hem onun yaşam felsefesini yansıtıyor hem de emekçi tarzını ortaya koyuyor. Nitekim parasızlık ve yapma boyalardan duyduğu tiksinti, daha okul yıllarında onu doğal boyalara sevketmiş. Çevresinde bulduğu herşeyi kağıt üzerine sürtmeye başlamış: çiçekler, otlar, taş ve tuğla parçaları, kömür, sabun, gaz ve daha kullanılabilir her ne varsa. 

Yüksel Arslan’da “boyanın en üstünü ve tükenmez kaynak olanı” topraktır. Orhan Duru’nun onun için “Ekmeğini taştan çıkarır gibi boyasını topraktan çıkaran ressam” demesi de boşuna değildir.

Ferit Edgü’nün dediği gibi:“Rengi, bir ikon sanatçısının madde-dışını yansıtan altın yaldızı kullandığı gibi kullanır. Renklerin dikkati üstüne çekmemesi için özel bir çaba harcar. Ama renk, ordadır. Varla yok arası, soluk. Ama ordadır.”(1)

Ve Ece Ayhan’ın deyişiyle, onda, “Piri Reis'in haritaları ve eskimişlik” vardır. 

Ve toprak rengine bürünmüş/göçmüş sanılan dünya; onun eserlerinde yeni bir görüntü içinde yeniden canlılık kazanmış ve bizim olmuştur.

KESİŞEN KÜME

Das Kapital’den söz edip de bilge çevirmen Alaattin Bilgi’den söz etmemek olur mu? Elbette olmaz. Çünkü o da tıpkı Arslan gibi ömrünün büyük bölümünü Kapital’e adadı. Türkiyeli okurlar, Marx’la ve Kapital’le tanışmalarını belki de herkesten çok Alaattin Bilgi’ye borçlu.

Kapital, Alaattin Bilgi ile Yüksel Arslan’ın buluştuğu adeta bir kesişme kümesi. Bakın söz konusu Kapital olunca, nasıl bir uyarıda bulunmuş okurlara Alaattin Bilgi:

“...Kolaycılığı sol kesimde de yaşadık yaşıyoruz. Bunlar, birkaç yardımcı el kitabının -örneğin Politzer’in kitaplarının- bellenilmesi ile işin derinlemesine inemiyorlar; pek azı, Anti-Dühring’i, 1844 El Yazmaları’nı, Kapital’i okuyor ya da okudu. Yukarıda saydıklarım dışında kaç kişi Tolstoy’u, Balzac’ı, Romain Rolland’ı okuyor bugün? 

Solculara bir de şunu anımsatmak gerekir: Marks’ın ve Engels’in en gözde yazarları Shakespeare, Cervantes, Dante ile Latin ve Yunan yazarları idi.”  

Ne dersiniz; bugüne kadar Yüksel Arslan resimlerine olan uzaklığımızı/yabancılığımızı Bilgi’nin yukarda dile getirdiği eleştirilere dahil etmek gerekmez mi?

UĞURLAMA...

Ah ne yazık... Kapitalin çevirmeninden sonra Kapital’in ressamını da uğurladık.

Elimde, bana yadigar kalan imzalı bir kitap var şimdi. Kapağın hemen altındaki sayfadaysa büyük harflerle şunlar yazılı:

“YAŞITLARIM.. 
BU KİTABI SİZLER İÇİN DERLEDİM...
BENİ ANIMSAYINIZ!...
 DİKİLİ / 28-05-2005
ALAATTİN BİLGİ”

“Yaşıtlarım” sözü hem çok manidar ve hem de gerçekten derin. 

“Bu kitabı sizler için derledim” cümlesine gelince; onu da arzu ettiğiniz vakit “Bu resmi sizler için çizdim” diye okuyabilirsiniz.  

Ünlemli “Beni anımsayınız”a ne demeli ya? 

Bilgi’li çeviriler ve Arslan’lı resimler eşliğinde Kapital’in kapağını açma isteği gösterenler, bu sözün gereğini pek ala yerine getirebilirler. 

DİPNOT:
1-    Yüksel Arslan: İlişki, Davranış, Sıkıntılara Övgü’den Arture’lere (1955-1970) YAPI KREDİ YAYINLARI – 2016
2-    Marx-Engels Anıları (Hazırlayan: Marksizm-Leninizm Enstitüsü) / EVRENSEL BASIM YAYIN – 1999
3-    Yine de Aydınlık (Alaattin Bilgi) / EVRENSEL BASIM YAYIN 2007 

Evrensel'i Takip Et