Referandumun Bölge oyları bize ne söyler?
Yüksel Genç, referandum kampanyasından seçim gününe ve sonrasına ilişkin Bölge'den gözlemlerini ve değerlendirmelerini Evrensel Pazar'a yazdı.
Yüksel GENÇ
Aylardan Mart. Referanduma bir ay, Newroz’a bir kaç gün var...
“Neden hayır” diye soran anketöre;
“Bak etrafına... Evimizi, kentimizi yıktı... Çocuklarımızı yaktı... Sen olsan evet der misin?” diyor Cizreli kadın. “Böyle mi yazayım?” diye sorunca anketör: “Yaz” diyor: “Diz çökmedik, ayaktayız demek için hayır, bize yaptıklarını kabul etmediğimiz içi hayır!”
Bir başkası “Bu ülkede tek kişi iktidarı olmasın, diktatörlük olmasın diye hayır diyeceğiz. Yoksa bize olan tüm Türkiye’ye olur” diyerek açıklıyor oyunun rengini.
Yaşlıca bir amca “Biz biliriz ki buranın insanı korucu değilse evet demez. Ama kentte nüfusumuz kadar asker polis memur var. Şırnak’ta nüfustan daha fazlalar... Onların oyu da buradaki sandıktan çıkarsa, o televizyonlarda ‘Şırnak, Cizre’de evet çıktı’ derlerse bizim asıl o zaman içimiz yanar” diyor.
Nerede ise üçte ikisi yıkılmış ve nüfusunun üçte ikisi göç ettirilmiş Şırnaklı adam; “Her gün çağrı yapıyorlar, verin ‘evet’i alın evinizi... Sandıklarımıza gidebilirsek biliriz biz ne diyeceğimizi...” diyor.
Referandum günü tüm ağır OHAL koşulları içinde sandığını bulabilip, zırhlıların ve polislerin ortasında oyunu kullanabilen Şırnaklıların “hayır” oyu resmi verilere göre; yüzde 71.7, Cizrelilerin yüzde 81.2, bir diğer abluka ve yasakların uygulandığı kent olan Silopi’de ise hayır yüzde 74.8 olarak duyuruluyor.
Yazdığım kadar kolayca açık etmiyor insanlar elbette görüşlerini. “Ne yapacaksınız, kime vereceksiniz bu bilgileri? Yarın kapımıza ya polis dayansa? Ya başımıza iş açılsa! Bizi fişliyor musunuz?” gibi binlerce kaygılara, güvensizliklere, korkulara tanıklık içinde yapılıyor saha çalışmaları. Öte yandan ‘siyasi anket yaptırmayız’ diyen, sokak başı karakollarda ve zırhlılarda dolaşan polis ve asker engelleri...
Diyarbakır’dayız.
Ankete katılan emekli öğretmen “Biz o sandıklarda oy kullanmayacağız, sözümüzü söyleyeceğiz. İki yıldır bize zulmü reva görenlere ‘Sizi, politikalarınızı istemiyoruz, reddediyoruz’ diyeceğiz” diyor. Bir diğeri; “Şırnak, Cizire, Nusaybin, Diyarbakır... Buralarda yüksek hayır çıksın da önemli olan bu! Belki, batıda evet çıkar bilmiyoruz, ama bizim bu iktidara güçlü bir ‘hayır’ dememiz , ‘Yaptıklarınızı reddeddiyoruz’ dememiz namus meselemiz” diyor.
Bir kadın “Biz yaşadık, Tüm Türkiye yaşamasın diye hayır... Demokrasi için hayır” derken, bir genç; “Belediyemizi aldılar, vekillerimizi aldılar, madem irademizin temsillerini aldılar, şimdi gel de iradenin kendisini al bakalım diyeceğim, hayır diyeceğim” diyor
Bu sözleri sarf eden katılımcıların yaşadığı kent Diyarbakır’da, referandumda resmi rakamlara göre yüzde 67.7 oranında ‘hayır’ çıkıyor. Sayısız sokağa çıkma yasağı ve ablukaya uğrayan Silvan’da yüzde 79, militer görünümün tavan yaptığı Sur’da ise yaklaşık yüzde 65 hayır çıkıyor. Yarısı yıkılmış Nusaybin’de ise hayır oranı resmi rakamlara göre yüzde 78.6 oluyor.
Bölge’de çalışma yürüttüğümüz bütün illerde “OHAL” koşullarında seçim sağlıklı bulunmuyor, “Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu” belirtiliyor. Çok büyük bir kesim ise “Yeni anayasa değişikliğini reddediyor. Ortak talepleri ise baskıcı güvenlik politikaları değil haklarına dair güvenceler oluyor. Zira seçmen ve sandık güvenliği konusunda derin kaygıları bulunuyor. Bu yüzden olsa gerek neredeyse tüm kentlerde özellikle “hayır” oyu kullanacaklardan ısrarla şu cümleyi duyuyoruz: “Hepimiz hayır desek de oylarımızın sandıktan ‘evet’lenerek çıkmayacağının garantisini kim verecek bize?”
Referandum gününden bu yana artık biliyoruz ki halk maalesef yine haklı çıktı. Gelen haberlere göre referandum sabahı pek çok yerde HDP ve CHP görevlileri sandıkların olduğu odalara alınmıyor, kimi yerlerde silahlar eşliğinde oy kullandırılıyor, Urfa Suruç’da olduğu gibi başkalarının yerine oylar kullanılıyor, şimdilik 2.5 milyon olduğu tahmin edilen mühürsüz oyların çok büyük kısmı Bölge illerindeki sandıklardan çıkıyor. Üstelik hepsinin ‘evet’lenmiş olduğu söyleniyor!
HALKIN OYU DEĞİL SÖZÜ ÇALINIYOR
Tüm bunlardan neden mi bahsediyorum? Çünkü son bir haftadır Bölge oyları kadar manipülasyona uğrayan, ana akım medyadan ve Kürt kontenjanından bir kesim ile tahkim edilmiş algı operatörlerinin hoyratça yorumlarına maruz kalmış başka bir bölge yok da ondan... Referanduma kendini yönetenlere, kendi adına siyaset yapanlara sözünü söyleme mecrası olarak bakan halkın sözleri, mesajları bu biçimde çalınıyor da ondan.
Gerçekten de toplumca; gözüm kör denebilecek konularda bile büyük bir algı operasyonuna maruz kaldık.
Bir yandan yüzde 80’lerin üzerinde katılım ve yüksek “hayır” oyları Diyarbakır’dan, Şırnak’tan, Dersim’den, Hakkari’den, Batman’dan ekranlara düşerken, bizler ekranlarda “Kürtler evet verdi… Kürt oyları AKP’ye kaydı… Kürtler yüzünü AKP’ye döndü… Önemli bir Kürt seçmen sandığa gitmedi” gibi söylemlere maruz bırakıldık. Ana akım medyanın, AKP’ye yakın isimlerin ve elbette Kürt kontenjanından kimi isimlerin dersine en çok çalıştığı ve atlamadığı konu tam da bu konu oldu.
Ekranda biz “Diyarbakır’da hayır yüzde 67” verisini okurken, kulaklarımız aynı ekranda “Bakın sevgili seyirciler, Kürt seçmen ‘evet’e kaymış görünüyor...” minvalinde sözler duyduk. Biz Şırnak’ta yüzde 71.6 verisini okurken ekrandan kulağımıza gelen ses “Kürt oyları AKP’ye kaymış görünüyor... Özellikle hendek politikasına maruz kalmış halk yüzünü AKP’ye döndü” minvalinde sözcüklere özenle yer verdi... Bölge’de referanduma katılımın yüzde 80’leri aştığına dair veri önümüzde dururken, “Bölge’de sandığa gitmeyen önemli bir kesim olduğu görülüyor” dedi.
Yorumların dayanağı ise 7 haziran ve 1 Kasım genel seçimleri oldu!
Her şey dalga geçer gibiydi... Aslında o gün halkın düşünme kapasitesi AKP’liler ve yandaşlar tarafından hakaret yağmuruna uğradı...
ANALİZCİ NASIL MANİPÜLATÖR OLUR?
Peki analizciler nasıl manipülatör oldu? Nasıl hakikat hırsızı oldu, nasıl mesaj örttü? Şöyle:
1) Bir mesajı örtmek isterseniz yapacağınız en basit şey eşit veya dengi olmayanlar arasında kıyasa başvurmanız ve onu öne çıkarmanızdır. Elmalarla armutların kıyasını nihai doğru olarak sunmanızdır. Referandum gecesinden bu yana özellikle bölge oyları üzerinden tam olarak bu yapılıyor. Bölge oylarının verdiği mesajı sözüm ona anlamak için son genel seçimlerle referandum sonucu kıyaslanıyor! Elmalarla armutlar kıyaslanıyor!
Oysa illa bir kıyas yapılacaksa, bunda ilk sırayı daha önceki referandumlar almalıydı. Dün ekran analizcilerini algı operatörü haline getiren şey işte bu elmalarla armutları, yani seçimlerle referandumları kıyaslama talihsizliği oldu. “Evet” lehine söylem üretme çabası olarak okunması pekala mümkün olan bu çaba; hem sonuçları doğru okuyamamaya hem de seçmenin iletmek istediği mesajın doğru algılanmamasına yol açtı. Tam bir mesaj örtücü rol oynadı. Böyle okununca da hem yüzde 80 üzerindeki katılıma rağmen Kürt seçmenin bir kısmının boykot yaptığı ilan edildi, hem de HDP oylarında büyük düşüşler keşfedildi (!)
Dilerseniz burada küçük bir referandumlar kıyası yapalım. Yakın dönem referandumlarından 2007’yi ele alalım. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini konu yapan anayasa değişikliğinin oylandığı bu referanduma katılım yüzde 67’lerdeydi. O vakit kimse ‘yüzde 33 boykot var’ demedi! Kürt siyasi hareketinin o dönem temsili olan DTP “evet” lehine çalışacağını açıkladı ve bölgede yüzde 90’larda evet çıktı. Doğrusu, ana akımda kimse DTP’nin oyu yüzde 90’lara varmış demedi. Öyle yorumlamadı, bu doğru da olmazdı!
Gelelim 2010 referandumuna. O vakit BDP tarafından boykot edildiği için bölgede seçmenlerin büyük bir kesimi sandığa gitmedi. Örneğin o dönem 197 bin 14 seçmeni olan Şırnak’ta, sadece 37 bin 756 kişi sandığa gitti. Yani seçmenin neredeyse beşte biri! Yine Diyarbakır’da seçmenin sadece dörtte biri sandığa gitti. Kürt illerinde 2010 referandumuna katılım ortalama dörtte bir civarındaydı. Giden dörtte birin büyük kısmı “Evet” dedi. Kimse o vakit AKP’nin oyu yüzde 80 artmış demedi! Diyemezdi, çünkü doğru değildi!
Bugüne baktığımızda ise yüzde 80’leri aşan bir katılım var. Bu bölgenin Türkiye referandumlar tarihindeki en yüksek katılımlarındandır. Buradan “boykot” devşiremezsiniz. Bu bir! Ağır OHAL koşullarında oy kullanmış bir yurttaşlar topluluğunun yüksek “hayır” oylarından “evet”e ve AKP’ye destek mesajı çıkartamazsınız. Bu da iki! Bunu yapmaya kalkmak ahlaki olmadığı gibi, tekeden süt sağmaktan öte bir anlam ifade etmeyecektir.
Peki, hiç mi genel seçimler ile referandumlar kıyaslanmaz? Seçmenin mesajını doğru anlamak, bir fikir edinmek açısından elbette o kıyasa da bakılabilir. Ancak bu kıyas sadece bir olasılığı bize gösterebilir. Siyasi partiler arasındaki seçmen değişkenlerini gerçek manada vermez.
2) Seçmenin oy davranışında etkili olan somut koşullar mutlaka analizde dikkate alınmak zorundadır. Yukarıda da değindiğimiz gibi; özellikle Bölge’de gündelik hayatın dahi militarize edildiği, ev baskınlarının olağanlaştığı, sokaklardan eksik olmayan zırhlı araçlar ve kimi yerlerde kişi başına düşen asker-polis sayısındaki fazlalığı ile referanduma deyim yerindeyse silahların gölgesinin düştüğü bir bölgeden bahsediyoruz. Üstelik iki yıldır sokağa çıkma yasakları ve askeri-polisiye kuşatılmışlık içinde kimi kentleri yıkılmış, 500 bini aşkın insanı evsiz kalmış, zorla yerinden edilmiş, OHAL koşullarında bir bölgeden bahsediyoruz. Referandum yorumlarından hiçbirinde nerede ise bu hakikati duyamadık.
Hiç değilse Adana, Mersin, İstanbul gibi kentlerdeki yüksek “hayır” oylarında bu yerinden edilmiş halkın naçizane katkısına dair bir cümle duymalıydık!
Mühürsüz, sahte, mükerrer oyların ve usulsüzlüklerin en fazla bölge kentlerinde yaşandığına dair haberlerin “evet”e katkısına dair de üstelik hiç ama hiçbir yorum duymadık
‘EVET’İN SEVİNCİ Mİ ‘HAYIR’IN REDDİYESİ Mİ?
3) Referandum kampanyası boyunca bölgede yapılan saha çalışmalarının sonuçları, edindiği veri ve bilgilerinde seçmen mesajlarının doğru yorumlanmasında önemli olduğu kanaatindeyim. Zira Bölge’de seçmenin siyasi eğilimlerini ölçen saha çalışmalarımızdan edindiğimiz sonuçlardan biri; Yazının başında genişçe de yer verdiğim gibi; Bölge halkının referanduma yüklediği anlam farklılığıydı. Referandum her ne kadar partiler üzerinden bir propaganda ile yürümüş olsa bile, biz Bölge’deki araştırmalarımızdan biliyorduk ki bölge halkının yanıtlarını ve yaklaşımlarını belirleyen şey; partilerin ne dediğinden öte, iktidarın bölgedeki politikalarına, uygulamalarına ve aynı zamanda demokratik Türkiye’nin geleceğine dönük son defa sözünü söyleme, mesajını verme isteğiydi. Ve o sön sözler söylendi!
Kanımca iktidarın burada düşünmesi gereken ilk şey, resmi rakamlara göre yüzde 20 veya yüzde 30’larda gördüğü “evet”in sevinci değil, yüzde 60-70-80’lerin verdiği “Reddediyoruz” mesajıdır. İkincisi, Bölge oylarında Türkiye demokratikleşme dinamiğine sunulmuş büyük destektir. Bunu okuyamamak, ancak bir körlükle izah edilebilir.
EDİRNE’DEN HAKKARİ’YE DEMOKRASİ KUŞAĞI
Tüm olumsuz koşullara rağmen Bölge halkı oylarıyla vermek istediği mesajı kanımca inkara yer bırakmaksızın verdi. İktidarın bölge politikalarını reddetti, Türkiye’nin demokratikleşme şansına dönük görevini yerine getirdi, Türkiye demokrasi dinamiğiyle buluştu. Algı operatörlerinin ve manipülasyonların örtmeye çalıştığı hakikat, kanımca tam olarak budur.
Son olarak; referandumda çıkan oyların Türkiye haritasına bakın derim. Edirne’den Artvin’e, Antalya’dan Hakkari’ye kadar Türkiye, güçlü bir demokrasi dinamiğiyle kucaklanmış durumda. Şimdiye kadar hangi seçim haritası Kürtler ile Türkiye demokrasi potansiyelini böyle bir uçtan diğerine buluşturmuş, kucaklaştırmıştı?
O haritaya bakarak şimdi söyleyin; atı alıp Üsküdar’ı geçen gerçekte kimdi?