16 Nisan: Mitler, gerçekler, kahramanlar
Başkanlık plebisiti karşımıza bir harita çıkardı çıkarmasına ama bundan sonraki politikasını buna göre şekillendirmeye kalkanlar başarısızlığa mahkum.
Mithat Fabian SÖZMEN
Umut Sarıkaya’nın meşhur karikatürlerinden birinde kafasına Meşrutiyet’in ilanı yatmayan Padişah, veziri tarafından ikna edilmeye çalışılır: “Efendim bence sırf seçim gecesi partilere göre oy dağılımı grafiğini izlemek için bile parlamenter sisteme geçilir. Gerçekten çok zevkli izlemesi. ANAP var diğerleri var. Kandırıyormuş gibi olmayayım ama gerçekten çok güzel.”
Haritalar, grafikler verileri anlatmak için cazibeli yöntemler ama aynı zamanda aldatıcı olma potansiyeli taşıyorlar. Nihayetinde bir şeyi kolay anlatmanın da bir bedeli var. En basitinden 81 illik bir haritaya göz gezdirdiğinizde 919 ilçeyi görmezsiniz. Örneğin yüzde 74.5’lik, “kapı gibi” ‘Evet’ kenti Erzurum’un içerisinde yüzde 60’ın üzerinde ‘Hayır’ diyen Tekman, Karayazı, Karaçoban, dikkat isteyen bir detaydan ibarettir.
Başkanlık plebisitinden bu yana yapılan kimi yorumlarda bu “harita ilüzyonu”nun pek çok farklı şekilde zihinlerimize “algı operasyonları” düzenlediğine tanıklık ettik.
Akdeniz, Ege ve Trakya kentleriyle birlikte büyük sanayi şehirlerindeki ‘Hayır’cılığa ya da Karadeniz, İç Anadolu, doğu ve güneydoğunun belli kentlerindeki ‘Evet’çiliğe toptancı yorumlar getirmeye kalktık.
Oysa 7 Haziran’ın da, 1 Kasım’ın da, 16 Nisan’ın da verileri önümüzde. İpsos’un AKP’lilerin yüzde 10’unun, MHP’lilerin yüzde 70’inin ‘Hayır’ dediği yönündeki araştırmasını hatırlayarak devam edelim.
MİT: Büyük kentlerde ve sahil şeridinde AKP ve MHP’nin eğitimli, orta sınıfa mensup üyeleri ‘Hayır’ dedi. Bu, İstanbul, Ankara, Adana, Antalya, Mersin, Hatay gibi merkezlerde haritanın rengini değiştirdi.
GERÇEK: AKP ve MHP, Akdeniz, Ege, Trakya kentleri ve İstanbul, Ankara, İzmir’de kaybettiği oy oranının hemen hemen aynısını(bazı yerlerde fazlasını) Karadeniz ve İç Anadolu’da da kaybetti. İpsos’un yüzde 10 ve yüzde 70’lik kayıp denklemi Ankara’dan İzmir’e, İstanbul’dan Tekirdağ’a, Tokat’tan Konya’ya, Kürt illeri hariç hemen hemen her yerde geçerliydi.
MİT: Türkiye toplumunun bölünmüşlüğü sandığa yansıdı.
GERÇEK: Sandıktan yarı yarıya bölünmüş bir manzara çıktı ancak bu Türkiye toplumunda var olduğu söylenen sınıflardan bağımsız, suni, kültürel bölünmenin bir yansıması değildi. Sadece hazırlayıcıları tarafından meydanlarda dahi savunulamayan maddelere sahip bir sistemle yönetilelim mi sorusuna verilen yanıtta oluşan bölünmenin yansımasıydı. Elbette burada Erdoğan’ın kutuplaştırmaya dayanan propagandası çok önemli bir faktördü. ‘Evet’ler bundan büyük oranda etkilendi ancak ‘Evet’ bloğu içerisinde buna rağmen ‘Hayır’ diyenlerin oranı her iki taraftan da iddia edildiği üzere sahillerden bozkırlara ya da sanayi merkezlerinden taşraya dramatik farklılıklar gösteren seviyede değil.
MİT: Erdoğan ve AKP büyük şehirleri kaybetti.
GERÇEK: Erdoğan’ın başkanlık dayatması büyük şehirlerde kaybetti. Ancak bugün seçim olsa AKP, ‘Evet’in kaybettiği İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyük kentlerde yeniden birinci parti olur ve haritanın şu an için farklı renklere bürünmüş bölgeleri Akit yazarının sözde “Milli duvar”ına katılır.
‘HAYIR’INA DEĞİL SINIFINA GÖRE
Neden? Çünkü ‘Hayır’ bir parti değil. ‘Hayır’ ortak ideolojik hassasiyetlere sahip değil. Bu yüzden başından beri ‘Herkesin hayırı kendine’ dendi ve bu başkanlık dayatmasına ikna olmayan herkes ikinci seçenekte toplandı. Bu yüzden ‘Hayır’dan bir blokmuşçasına bahsedilemez, bu yüzden ‘Hayır’a ortak başkan adayı aramak beyhude bir çabadır.
Habertürk’ten Muharrem Sarıkaya, hafta içi yazdığı yazıda oluşan tablonun üç benzemez seçmen profilini ortaya çıkardığına şu sözlerle değinmişti: “Üç benzemez” tanımına oturan bu yapıda, birinin tercihi ve beklentisi ötekinin nefreti ve karşıtı haline gelmiş durumda.
Bu da bir siyasi partinin, bu üç toplumsal tabana aynı söylemle hitap etmesini olanaksız kılıyor. Çünkü milliyetçi-muhafazakâr söylemden, ideolojik temelli Kürt seçmen hoşlanmıyor; Kürtlere yönelik söylem de milliyetçi muhafazakâr ve liberal tabanı rahatsız ediyor.”*
Bu, toplumu seçim ya da referandum verilerine göre okuyup politikasını buna göre şekillendiren burjuva partiler için bir referans noktası olabilir. Zaten CHP’nin referandum boyunca Kürtleri ağzına almayıp Suriyeli mülteci düşmanlığını arşa vardırma fırsatını kaçırmamasının nedenlerinden biri buydu.
Ancak sermaye partisinin Suriyeli mülteciye düşmanlığı oy için fırsat gördüğü yerde Marksistler emekçilerin demokratik bilincini yükseltmenin fırsatını görür. Sermaye partisinin “Kürt, milliyetçi, dindar seçmen profili” çıkmazına düştüğü yerde sınıf partisi bu kesimlerin gerçek problemlerine ışık tutar ve bunları çözecek politikaları yükselterek onları ortak çıkarları yolunda birleştirmeye çalışır.
Ahmet Hakan, Hürriyet’teki köşesinden** sormuş: “Yüzde 48.4’ün başkan adayı kim olmalı” diye. Yüzde 48.4’e sorunlarının çözümü olarak milliyetçiliği, mülteci düşmanlığını gösterenler yüzde 48.4’ü taşıyamadığı gibi yüzde 51.6’yı da değiştirip dönüştürecek rüzgarı yaratamaz. Bu yüzden çözüm Ahmet Hakan’ın dediği gibi Süpermen’de, Dadaloğlu’da, Örümcek Adam’da, James Bond’da yani kahramanlarda, “tek adam”larda değil, günlerdir küçümsenip hedef gösterilse de sokaklarda gasbedilen hakkını arayan kitlelerdedir.
* http://www.haberturk.com/yazarlar/muharrem-sarikaya/1465017-uce-boldu
** http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-hakan/2019da-yuzde-48-4un-baskan-adayi-kim-olmali-40433420