Hakkaniyetsiz hayat
Karin Karakaşlı yazdı: 1915’in o gününde 250’ye yakın Ermeni aydın, gazeteci, yazar, milletvekili, sanatçı, öğretmen, doktor, avukat, eczacı...

Karin KARAKAŞLI
Bir resmî tarih var bir de çentikli tarih. Resmî olanı ısrarla değiştirilmeyen ve okul sıralarından itibaren başımıza kakılan bir hainler öğretisi. Yaşadığımız her gün geçmişin parçası olurken, günümüzün resmî tarihi de görevi manipülasyon ve provokasyon ekseninde belirlenmiş bülten ruhlu kimi basın organlarınca yazılmakta.
Çentikli tarihse kalbimize yazılı olan. O çentiklerin hepsi bedelli. Kişisel ajandalarımıza kayıtlı ölüm ve zulüm günleri. Çentikli tarihin kayıt tutucusu alternatif basına neler olduğu da tepemizden aşağı yağan Kanun Hükmünde Kararnamelerle tescilli.
Bu tablonun içinden bakıyorum işte 24 Nisan’a. 1915’in o gününde 250’ye yakın Ermeni aydın, gazeteci, yazar, milletvekili, sanatçı, öğretmen, doktor, avukat, eczacı… Bir gece vakti evlerinden alınıp Çankırı ve Ayaş’a sürgün edildi. İçlerinden mucize kabili dönebilen birkaçı, sonradan bütün gidenlerin ve hunharca öldürülenlerin kaydını tutacaktı.
O gün itibariyle Ermeni halkının, bulunduğu her bir toprak parçasından dönüşsüz yollara sürgünü de başladı. Resmî tarih halen doğuda Ruslarla iş birliği eden hain Ermenilerden ve halkın ‘güvenlik önlemi’ olarak tehcir edilmesinden bahseder. O güvenli bölgeler sonsuz çöllerdi. Yol boyu yağmalanan, tecavüze uğrayan kafileler aç susuz ölüme terk edildi.
Mezarsız ölenlerden, güç bela kaçtıkları uzak diyarlardan sil baştan hayata dönenlerden geriye kalan, bir zamanlar halk olan Ermenilerden arta kalan bir avuç insan yıllarca sustu. 24 Nisan’da da. Öncesinde de. Sonrasında da. Elbet hayat konuştu. Bunca sistematik bir kıyımın tarihe ve her güne çentiklenmemesi imkânsızdı. Hakikatin anlatıcıları her yerden filiz verdi. Artık ülkemizde de hazır olan herkes için resmî tarih öğretisine alternatif kitaplar, sözlü tanıklıklar mevcut.
Ama zaten yaşadığımız günün kendisi, hani şu pervasızca süregiden zulüm kendi başına da teyidi değil mi geçmeyen tarihin? HDP’li, DBP’li eş genel başkanlar, milletvekilleri, seçilmiş eş belediye başkanları, sonra bütün o muhalif gazeteciler, avukatlar rehin niyetine tutukluyken, insanlar hayasızca mesleklerinden ihraç edilmişken, referandum sonrası “hayır” gösterilerine katılmak dahi suç ilan edilmişken, sahi tarihte neler olduğunu öğrenmeye kitap mı lazım?
Bizzat varlığıyla tarihinin ve birlikte mücadele ettiği barış dolu yarınların simgesi olan Hrant Dink, 2005 tarihli bir yazısında şöyle diyordu: “Geçmişimi sırtlarken, Türkiye toplumu ile birlikte demokratik bir ülkenin de mücadelesini verdim. Kavramların, propagandaların, tezlerin ötesinde 1915’in insana dair o büyük acısına olanca çıplaklığı içinde sahip çıktım. Çünkü benim nezdimde tarihe bakmak, hukukla ya da belgelerle sınırlı bir alan değil, esas olarak bir vicdan meselesidir…Bir 24 Nisan’da bu topraklarda hep birlikte tüm bu insanları hatırlamak, ruhları şad etmek, acıda ortaklaşarak sevinçler üretebilmek, yalnızca Ermeni halkının duyduğu ıstırabı dindirmekle kalmayacak, Türkiye’nin de demokratikleşmesinin ta kendisi olacaktır.” Bu insan da bir 19 Ocak günü, hakikati anlattığı gazetesinin önünde sırtından vurularak katledildi.
Hakkaniyetsiz hayatta bana her gün 19 Ocak, her gün 24 Nisan. Bellek dediğin de vicdanın ve aklın koruyucusu. Bunca yalanla, kötülükle, zulümle başa çıkabilmek için hatırlamak değil unutmamak şart.
Bir de inadına kararmamak. Gülüşü teslim etmemek. O gülüş ki, acılardan damıtılmış ve inadına var edilmiştir. Korkudan ve öfkeden müteşekkil hakkaniyetsiz hayata karşı bir işaret fişeğidir.
Umutlu olmak hakkaniyetsiz hayatta en büyük mücadeledir. Çünkü kalbine çentiklenen her ölüm aslında umuduna kasteder, içini kemirir. Sonra kendine ve birbirine el verirsin. Çentikli tarihte buluşanlarla birlikte özgür, adil, eşit bugünler ve ferah yarınlar için yola koyulursun. En büyük insanlık kafilesi olarak. En bitmez sürgün yolcuları olarak kendi topraklarında.
Hayat, şu mis kokulu, aşk dolu, emek dolu hayat hakkını ister dersin. Hadi, hep birlikte kalkalım ayağı. Çentikli tarihin belli günlerinde birimiz tökezler, bir diğerimiz, usulca elinden tutar, koluna gireriz aynı yolun yolcuları, aynı hedefin yılmaz barış savaşçıları olarak. Barış ki en büyük suç bellenmiş. Gülerek, şarkılarımızı söyleyerek işleriz o suçu.
Ölülerimizin ruhu şâd olsun; Hayatta olanlarımız güç bulsun; Çocuklarımız güzel günler görsün; Hak da hayat da yerini bulsun diye…
Evrensel'i Takip Et