'Kore Yarımadası’nda asıl kaygı nükleer değil toplumsal'
ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Asya Araştırmaları Ana Bilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ceren Ergenç ile ABD-Kuzey Kore gerilimini konuştuk.

Elif GÖRGÜ
İstanbul
Kuzey Kore’nin nükleer füze denemeleri, ABD savaş gemisinin rotayı Kore Yarımadası’na doğru çevirmesi ve neredeyse her gün yenilenen “uyarılar”ın doğurduğu “Kore Yarımadası merkezli nükleer bir savaş gerçekten gündemde mi?” sorusunu ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Asya Araştırmaları Ana Bilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ceren Ergenç’e sorduk.
Ergenç, gerilimin fiili bir çatışmaya dönmesini beklemediğini belirterek, bölgedeki asıl sorunun nükleerden çok Kuzey Kore rejimindeki bir çöküş olabileceğine dikkat çekti.
Ergenç ayrıca, “Bölgedeki iki süper gücün de bölge kurumlarını ve çok taraflılığı kenara itecek politikalar gütmesi Asya’da Çin ve ABD arasında hegemonik bir mücadelenin hızlanacağının işareti” dedi.
Kuzey Kore gerçekten dünya için nükleer bir tehdit mi yoksa dünya üzerindeki siyasi etkisini yeniden restore etmek isteyen ABD’nin dengeleri etkilemek açısından kullandığı bir koz mu?
Kore Yarımadası’nın bölünmüşlüğü Soğuk Savaş Dönemi’nden kalan ve askeri tehdit içeren tek mesele. Kuzey Kore’de yönetimin parti-devlet rejimi olmasının yanı sıra fiiliyatta aile hanedanlığı olarak nitelendirilebilecek güçlü bir liderlik geleneği de var. Bu durum, karar alma mekanizmalarının tahmin edilebilir olmasını güçleştiriyor. Kuzey Kore, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra artan bir oranda kendini bölgede ve dünyada tehdit altında hissederek nükleer kapasitesini bir koz olarak kullansa da, ülkenin oluşturduğu esas tehdit insani güvenlik alanında.
Kuzey Kore devleti, Soğuk Savaş’ın ideolojik bölünmesinin coğrafi sınırlarını belirleyen vekalet savaşlarından biri olan Kore İç Savaşı sonrasında yarımadanın kuzeyinde Halkın Demokratik Kore Cumhuriyeti adıyla kuruldu. Ülkenin Kurucu Lideri Kim İl-Sung, bir yandan Doğu Bloku içerisindeki güç dengelerinde yer bulmaya çalışırken bir yandan da kalkınmacı iktisadi politikalar izleyerek ülkeyi güçlendirmeye çalıştı.
KALKINMACI OTORİTERLİKTEN ASKERİ OTORİTERLİĞE
SSCB’nin Stalin’in mirasını reddetmesine tepki olarak Çin’le beraber bu ittifakı sona erdiren Kuzey Kore, Çin’in 1964 yılında nükleer bomba geliştirmesini ve 1972 yılında ABD ile diplomatik ilişkiler kurmasını kendisi için tehdit algılayarak bu ülkeden de uzaklaştı. Bu diplomatik yalıtılmışlık, 1960 ve 1970’lerdeki iktisadi büyümenin getirdiği avantajların 1980’lerde Asya Kaplanları’ndan biri olarak gelişen Güney Kore’ye kaybedilmesiyle birleşince, Yeni Lider Kim Jong-il Soğuk Savaş sonrasında babasının kalkınmacı-otoriter çizgisini askeri-otoriter bir noktaya kaydırdı.
Bu yeni liderlik döneminin silahlanmayı arttırması ve nükleer denemelere girişmesi, Kuzey Kore’yi Soğuk Savaş sonrasında ABD’nin tek kutuplu bir uluslararası sistemi meşrulaştırma kaygısıyla hedef aldığı ülkeler arasına soktu. O zamandan beri, Kuzey Kore’nin dış politikası bu algıyı pekiştirecek nükleer ve diğer silah denemeleri, bölge kara sularında donanmalar arası gerginlikler yaratma ve tehditkar açıklamalarla dolu.
SALDIRGAN TUTUMDA YÜKSELİŞİN NEDENİ İÇ SORUNLAR
Öte yandan, Kuzey Kore’nin uzlaşmacı davrandığı dönemler de gözlemlendi. 1994 yılında Clinton yönetimiyle imzalanan Çerçeve Antlaşması, 1998 yılında Güney Kore Demokratik Lideri Kim Dae-Jong’in Gün Işığı Projesi, 2003-2008 yılları arasındaki altılı Görüşmeler ve 2008 yılındaki ASEAN Bölgesel Forumu üyeliği bunun bir örnekleri.
Üçüncü kuşak Lider Kim Jong-un’un babasının son dönemlerine kıyasla daha saldırgan sayılabilecek dış politikası aslında iç politikadaki zayıflığının bir sonucu. Önceki liderlerin aksine Kore Komünist Partisi ve Kore Halk Ordusu gibi devlet kurumları üzerinde hakimiyeti ve iktisadi dönüşümlerin etkisiyle çoğulculaşan toplumsal hayat içinde halkın gözündeki meşruiyeti zayıflayan Kim Jong-un saldırgan bir dış politikayla yerini sağlamlaştırmaya çalışıyor. Bu yüzden, bölge ülkelerinin öncelikli kaygısı, ABD’nin yeni yönetiminin yansıttığının aksine, Kuzey Kore’nin küresel ölçekte bir nükleer savaşın başlatıcısı olmasından çok, rejimin beklenmedik bir anda çökmesinin yaratacağı mülteci akınları, açlık ve halk sağlığı gibi insanı tehditler.
ABD Yönetimi, USS Carl Vinson isimli savaş gemisinin rotasını değiştirerek Kore Yarımadası’na yönlendirmişti.
ÇİN’İ KÖŞEYE SIKIŞTIRMAYI AMAÇLAYAN BİR HAMLE
ABD’nin son dönemde Kore Yarımadası’ndaki gerilimi tırmandırmasının ekonomik/siyasi temelleri nedir? Bu durumun ne kadarı ‘Trump’ın tarzı’ ile ne kadarı ABD’nin güncel ihtiyaçları ile bağlantılı?
Trump yönetiminin ilk yurt dışı ziyaretlerinin Asya’ya olmasının ülkenin iç ve dış siyasetiyle ilgisi var. Trump, Obama’nın başarısız olmuş ‘Asya Çarkı’ politikasına rağmen ABD’nin Asya-Pasifik’te sözü geçen bir aktör olma iddiasından vazgeçmediğini kanıtlamak zorunda ama kendisinin ve ekibinin yaptığı görüşmeler, yeni dönemin Asya politikasının Obama döneminin çok taraflılığının aksine ikili ittifaklara dayanacağına işaret ediyor.
Obama’nın başlattığı Trans-Pasifik Partnerliği’nin iktidara gelir gelmez feshedilmesi, Japonya, Güney Kore gibi geleneksel ABD müttefiklerine yapılan ziyaretler bunun işaretleri. Trump’ın ikili ittifaklara dayanan Asya politikası, ABD’nin Soğuk Savaş zamanında yürüttüğü merkeze bağlı çubuklardan oluşan ‘tekerlek’ politikasını hatırlatıyor.
Çin’in 2012’de başlattığı Yol&Kuşak projesi de aynı modele dayanıyor. Bölgedeki iki süper gücün de bölge kurumlarını ve çok taraflılığı kenara itecek politikalar gütmesi Asya’da Çin ve ABD arasında hegemonik bir mücadelenin hızlanacağının işareti. Trump’ın Kuzey Kore meselesini ikili bir sorunmuş gibi sunması da bu çerçeve içinde Çin’i köşeye sıkıştırmayı amaçlayan bir hamle olarak değerlendirilebilir.
Öte yandan, Trump’ın beklenmedik Kuzey Kore çıkışının ardında iç politikadaki güçler çatışmasının da izleri var. Kuzey Kore meselesinde bölge kurumlarını ve ülkelerini dışlayan, çok taraflı olmaktan ziyade tek taraflı olan ve çatışmacı bir dille kurulan bu yeni politika, Trump’ın çok taraflı, müzakereye ve iktisadi bütünleşmeye dayalı bir Kuzey Kore politikası taraftarı olduğu bilinen Dışişleri Bakanlığına bağlı Amerikan Barış Enstitüsü gibi bürokratik kurumları bir dış politika aktörü olarak dışlama hamlesi olarak okunabilir.
GERİLİM BÖLGE ÜLKELERİNİ NASIL ETKİLİYOR?
“Bölge ülkelerinin öncelikli kaygısı, ABD’nin yeni yönetiminin yansıttığının aksine, Kuzey Kore’nin küresel ölçekte bir nükleer savaşın başlatıcısı olmasından çok, rejimin beklenmedik bir anda çökmesinin yaratacağı mülteci akınları, açlık ve halk sağlığı gibi insanı tehditler.”
ABD’nin yanı sıra Kore Yarımadası ve çevresindeki siyasi güç dengeleri ne durumda? Bölgede yükselen/düşen gerilim hangi ülke açısından ne anlama geliyor?
Güney Kore, Kuzey Kore’nin nükleer güç kapasitesi kadar rejimin istikrarsızlığından da endişeli. 1998 yılında başlayan Gün Işığı Projesi, yarımadanın güneyi ve kuzeyini, ortadaki tarafsız bölgede kurulacak imtiyazlı ekonomik bölgede Güney’in yatırımlarıyla Kuzey’e istihdam imkanı sağlama, Kore Savaşı’yla bölünmüş aileleri birleştirme, kültürel değişim gibi yollarla Kuzey’le ilişkileri geliştirmeyi ve olası bir rejim değişikliğinin yaratacağı sonuçları Güney için azaltmayı amaçlıyordu. Proje aktif olarak devam etmese de bugün Kuzey Kore’nin Güney Kore, Çin ve hatta Avrupa ülkeleriyle iktisadi entegrasyonundan söz etmek mümkün.
Kuzey Kore’de rejim çökerse, Güney Kore ve Çin’e mülteci akışı bekleniyor, bu da adı geçen ülkeleri ama özellikle yakınlığı ve küçüklüğü nedeniyle Güney Kore’nin iktisadi ve toplumsal dinamiklerini etkiler. Bu kaygılar Güney Kore kamuoyunun Kuzey’le birleşme fikrine olumsuz yaklaşmasına neden oluyor. Olası bir birleşme ya da Kuzey Kore’yi içine alma durumunda Güney Kore hükümeti toplumsal destek bulamayabilir. Güney Kore’nin şu an içinde bulunduğu siyasi kriz de göz önüne alınırsa, Güney Kore için esas tehdit Kuzey Kore’nin füzelerinden çok iktisadi ve toplumsal çöküş yasaması denebilir.
Benzer şekilde, Çin için de esas tehdit, çökmüş bir Kuzey Kore siyasi rejimi ve ekonomisini desteklemek zorunda kalmak. Bunun başına gelmesini önlemek için Çin 2000’li yıllardan beri Kore Komünist Partisinin önde gelenlerini Kuzey Kore’yi Çin benzeri bir açılım ve küresel entegrasyon politikasına ikna etmeye çalışıyor.
Kim ailesinin Parti üzerindeki gücü bu hamleyi şimdilik etkisiz bıraksa da, Trump’ın da işaret ettiği gibi Çin hükümeti Kuzey Kore’nin iç siyasetine nüfuz edebilen tek aktör konumunda.
FİİLİ ÇATIŞMA İHTİMALİ VAR MI?
Peki gerilimin fiili bir çatışmaya dönmesi ihtimali var diyebilir miyiz?
Gerilimin fiili bir çatışmaya dönme ihtimali az çünkü Kuzey Kore yönetimi fiili bir çatışmanın siyasi ve iktisadi sonuçlarını göğüsleyebilecek gücü olmadığının farkında. ABD de her ne kadar liderlik düzeyinde çatışmacı bir dil kullansa da, Asya-Pasifik’te askeri bir harekata girmenin kapsamlı sonuçlarını bu güne kadar göze almış değil.
Bölgenin Soğuk Savaş sonrası tarihine bakacak olursak, ABD’nin Japonya, Güney Kore, Tayvan gibi güvenlik anlaşması olan ülkelere kendisini fiili bir askeri durumda bırakmamaları için baskı yaptığını görebiliriz. Benzer şekilde, Çin, komşularına karşı barışçıl bir bölgesel güç portresi çizmek ister. Çin ve ABD aralarındaki büyük güçler çatışmasının ekonomik alandan askeri alana sıçramamasını tercih eder.
Bu gerilimi, Trump döneminin dış politikasının ve yeni küresel ilişkilerin ana hatlarını çizecek, ağırlıklı olarak söylemsel düzeyde bir hareket olarak görebiliriz.
ÜLKE İÇİNDEKİ SOSYAL DENGELER NE DURUMDA?
Kuzey Kore’deki rejimin çöküşü tehlikesinden bahsettiniz. Ülkede toplumsal bir hareketlilik var mı bunu talep eden?
Kuzey Kore’nin içinden bilgi akışı az ve düzensiz. Kuzey Kore’de yabancı yatırımların ve kayıt dışı ticaretin sayesinde “yeni zengin” denen bir orta sınıfın geliştiğini ve bu sınıf mensuplarının Çin ve Güney Kore’de gördükleri lüks tüketim mallarını talep ederek böyle bir pazar yarattıklarını; köylülerin kıtlık ve enerji kaynağı eksikliğine karşı protesto düzenlediği zamanlar olduğunu; sivil halkın ordu mensuplarının imtiyazlarından şikayetçi olduğunu biliyoruz.
Azınlıkların sosyal ağlar sayesinde bir araya gelebildiğini biliyoruz ama internet ve sivil toplum örgütleri olmadığı için kentli işçi sınıfının, aydınların ya da öğrencilerin bir toplumsal örgütlülüğü olmadığı tahmin ediliyor.
Kısacası, Kuzey Kore’de rejim karşıtı bir toplumsal hareketlilik görülmemekle beraber, rejimin zayıflaması durumunda kendi refahı için hareketlenecek toplumsal kesimlerin rejimin devamlılığını tehlikeye düşüreceği düşünülüyor.
Evrensel'i Takip Et