Almanya’da işçiler ‘Biz çoğuz, biz biriz’ diyecek
Dosyamızda dünyanın dört bir yanından işçi ve emekçilerin 1 Mayıs 2017’yi hangi koşul ve taleplerle karşıladığının panaromasını çıkarmaya çalıştık.
Hazırlayan
Elif GÖRGÜ
“Emek özgürlüktür ve özgürlük de emek” diyerek kapitalist sömürüye karşı verdikleri tarihi mücadeleyle 1 Mayıs’ı işçi sınıfının Uluslararası Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü’ne dönüştüren Amerikalı işçilerin talepleri, 131 yıl sonra hâlâ geçerli. Kapitalizm ekonomik ve siyasi krizlerle sarsılmayı sürdürürken, dengesini koruyabilmek için olağanca ağırlığıyla emekçilerin sırtına çöküyor; kazanılmış haklara el koyuyor; daha çok çalışma ve fazla baskı, daha az ücret ve iş güvencesi dayatıyor. Savaşları kışkırtıyor; ırkçılık ve milliyetçilikle sınıfın ve halkların birlik ve dayanışmasını engellemeye çalışıyor. Buna karşılık dünyanın her yerinde emekçilerin, kendi alın teriyle beslenen bu sistemi insanlığın sırtından atma mücadelesi de devam ediyor.
Dosyamızda Avrupa’dan Afrika’ya, Amerika’dan Asya’ya işçi ve emekçilerin hangi koşul ve taleplerle 1 Mayıs 2017’yi karşıladıklarının; önümüzdeki yıl dünya işçilerini hangi mücadelelerin beklediğinin bir panaromasını çıkarmaya çalıştık. Almanya ve Yunanistan’la başlıyoruz...
Serdar DERVENTLİ
Köln
Alman Sendikalar Birliği (DGB) ve üye sendikalar, 1 Mayıs 2017’de emeklilik, çalışma süreleri, entegrasyon ve sosyal adalet gibi konuları gündeme alacaklar. Sendikaların planı genel seçimlere kadar bu konuları gündemde tutarak tartıştırmak.
Uzun yıllar 1 Mayıs sloganlarının içi boş olduğu için sürekli eleştirilen DGB, bu yıl -eleştirilecek yanları olmasına karşın- iyi bir ana slogan ve üç yan sloganla 1 Mayıs’ta alanlara çıkmaya hazırlanıyor.
“Biz Çoğuz-Biz Biriz” ana sloganının yanında “Sosyal adalet için”, “Başarılı bir entegrasyon için” ve “Yeterli emeklilik maaşı için” sloganları afişlerde yer alacak. Şüphesiz bu sloganların altının doldurulması ve taleplerin de daha özgün formüle edilmesi, içlerinin doldurulması ve uğruna mücadelenin örgütlenmesi için harekete geçecek olan yine ileri işçiler ve mücadele yanlısı sendikacılar olacak.
SINIFIN BİRLİĞİNİ TEMSİL EDİYOR
Yaşlı-genç, kadın-erkek, yerli-göçmen, işçi-işsiz gibi toplumsal bölünmenin had safhaya getirildiği; her fırsatta körüklendiği ve ön yargıların güçlendirildiği bir dönem DGB’nin “Biz çoğuz-Biz biriz” sloganını seçmesinin, fabrikalarda yapılan anketlerin de bir sonucu olduğunu söylemek gerekiyor.
Çalışma koşulları, işyerindeki atmosfer vb. üzerine yöneltilen sorulara verilen yanıtlarda emekçiler arasında rekabetin arttığı, rapor alanlara ‘Acaba gerçekten hasta mı’ gözüyle bakıldığı, kimin kaytardığı/çalıştığı gibi sorularla uğraşıldığı ortaya çıkmıştı.
İşletmelerde bu atmosferin aynı zamanda “örgütlenme”, “örgütlü mücadele etme” fikrine de zarar verdiği uzun süredir emek yanlısı sosyologlar tarafından da ortaya konuluyordu.
Bu anlamda “Biz çoğuz-biz biriz” sloganı birlik, mücadele ve dayanışma fikrinin yeniden anlam kazandığı yeni dönemin de başlangıcı olabilir.
TOPLUMSAL ADALET
Hükümetin yoksulluk raporunu tartıştığı, iki kez taslağı geri çekerek orasını burasını törpülediği bir dönem, “Sosyal adalet için” (Für soziale Gerechtigkeit) sloganı da geniş emekçi kitlelerinin ruh halini ifade ediyor.
Toplumsal servetin yüzde 60’ına yakın bir bölümü yüzde 10’luk bir nüfusun elinde bulunurken geniş emekçi kitlelerinin yoksullukla boğuşması, çalışan emekçilerin yüzde 42’sinin güvencesiz işlerde çalışması, yüz binlercesinin tam gün çalışmasına karşın aldığı ücretle geçinememesi, kadınların hâlâ erkeklerden beşte bir oranında daha az ücret almaları bu ruh haline neden olan somut durum.
Her ne kadar yaşadığımız sistemde; üretim araçlarının toplumsallaştırılmadığı ve bir avuç sermayedarın elinde olduğu süre “sosyal adalet” diye bir şeyin mümkün olamayacağı bilinse de geniş emekçi yığınlarının “Sosyal adaletli bir toplumda yaşama” arzusu ciddiye alınmalı.
ENTEGRASYON
Göçmen emekçiler için ne kadar önemliyse Alman emekçiler için de o kadar önemli olan “entegrasyon” meselesi de Alman Sendikalar Birliği (DGB) sloganları arasında bulunuyor: “Başarılı bir entegrasyon için” (Für Integration die klappt). Aynı zamanda “bütünleşme” anlamına gelen “entegrasyon” kelimesinin içeriğini sınıfsal açıdan doldurmak da ileri işçilere ve mücadeleci sendikacılara düşmekte.
“Entegrasyon” adı altında sadece göçmen emekçilerin egemen kültüre biat etmeleri istenmiyor; Alman emekçiler de buna ikna ediliyor.
YAŞLILIKTA YOKSULLUK
Bugün Almanya’da 6 milyon emekli 500 avronun altında emekli maaşı alıyor. Onlarca yıl çalışmalarına karşın yaşamlarının son bölümünü büyük bir yoksulluk içinde yaşamaktalar.
SPD/Yeşiller hükümetinin, yasal emeklilik sigortasının bir bölümünü özelleştiren adımını CDU/CSU/SPD hükümetinin emeklilik yaşını 67’e yükseltmesi izledi. Her iki uygulama da pratik olarak emekli maaşlarının düşürülmesine neden olmuştu.
Buradan bakıldığında DGB’nin afişlerine yazdığı “Yeterli emeklilik maaşı için” sloganı bugünün ve geleceğin ciddi bir sorunu. Bugün, genç ve yaşlı emekçileri karşı karşıya getiren sermayeye karşı, yaşlılıkta insan onuruna yaraşan bir emeklilik dönemi için mücadele örgütlenmeli.
GÜÇLÜ BİR 1 MAYIS İÇİN!
Geçmiş yıllarda 1 Mayıs gösteri ve etkinliklerine katılanların sayısında sürekli bir gerileme yaşandı. 2000’li yılların başında 500-530 bin arası katılım olurken bugün katılım 400 binin altına düştü.
Bu yılki yürüyüşlerde “Biz çoğuz- biz biriz” sloganıyla Alman Sendikalar Birliği (DGB) ve ona bağlı sendikalar tarafından gerçekleştirilecek 1 Mayıs kutlamalarına, Eylül ayında yapılacak genel seçimler dolayısıyla sosyal adalet ve yeterli emeklilik maaşı talepleri öne çıkıyor. Ayrıca ırkçı partilerin sendika üyeleri arasında örgütlenmesini engellemek için sağa karşı mücadele talebi de bu yıl özel olarak öne çıkarılacak.
DGB Genel Başkanı Rainer Hoffmann’ın katılacağı merkezi 1 Mayıs gösterisi ise Ruhr Bölgesi’nin en yoksul kentlerinden biri olan Gelsenkirchen’de gerçekleştirilecek.
YUNANİSTAN 1 MAYIS'INA NEOLİBERAL DAYATMALARA ÖFKE DAMGASINI VURACAK
Seyit ALDOĞAN
Atina
Yunanistan’da, 2010 yılından günümüze kadar uygulanan kriz politikaları yüzde 30-40 oranında işsizliğe, kazanılmış hakların gasbına ve hızla artan yoksulluğa yol açmaya devam ediyor. Aleksis Çipras Başbakanlığındaki SYRIZA Hükümeti, dördüncü memorandum (troyka anlaşması) anlamına gelen yeni anlaşma maddeleri üzerinde anlaşmış görünüyor.
Avrupa Birliği (AB) ve IMF yetkilileri, son zamanlarda arka arkaya yaptıkları açıklamalarda Yunanistan’ın borçlarını ödeyebilmesi için uzun sürece yayılan önlemler alması gerektiğini açıklarken 2018 yılından itibaren bütçede yüzde 3.5 oranında bir artışı şart koşuyor.
İŞÇİLERİN SIRTINA ON MİLYARLARCA AVROLUK YÜK
IMF Başkanı Christine Lagarde “güvenilir bir paketin” uygulanmasından bahsederken özellikle emeklilik ve sosyal güvenlik sisteminde geçici değil “kalıcı politikalara” olan ihtiyaca dikkat çekiyor.
Yunanistan’ın 2060 yılına kadar borç ödeyeceği düşünüldüğünde, dayatılan politikaların krizden çıkış için değil, işçi ve emekçiler başta olmak üzere ezilen tüm toplumsal sınıf ve katmanların karşı karşıya olduğu azgın sömürünün kalıcı hale getirilmesinin hedeflendiği ortaya çıkıyor.
Bütçede 53.5’luk bir artış, işçi ve emekçilerin sırtına on milyarlarca avroluk yeni yüklerin bindirilmesi anlamına geliyor. Emeklilik aylıkları başta olmak üzere bir kez daha aylık ücretlerin düşürülmesi, yeni vergi kararlarının alınması, elektrikten sağlığa kadar yeni zamların getirilmesi anlamına geliyor.
Çipras Hükümeti, 12 bin avroya kadar olan gelir vergisinin 5 bin avroya indirilmesi, yeni zamlar getirilmesi ve kamu kuruluşlarının bütünüyle özelleştirilerek, aylıkların düşürülmesi konusunda Troyka ile anlaşmış bulunuyor.
TROYKA VE SYRIZA ANLAŞMALARINA KARŞI 1 MAYIS’A...
Bu yılki 1 Mayıs, kuşkusuz gene kriz politikalarına, AB ve IMF’ye karşı işçi ve emekçilerin tepkisini yansıtacak. Sol, sosyal demokrat söylemlerle hükümet olan SYRIZA’ya karşı duyulan öfkenin de dile getirileceği açık.
Yunanistan’da son süreçlerde sağlık, eğitim, ulaşım vb. sektörlerde ortaya çıkan direnişlere ek olarak köylülerin ve emeklilerin de alanlarda daha kitlesel olarak yer alacaklarını belirtmek gerekir.
Troyka anlaşmalarının iptal edilmesi, borçların ödenmemesi, AB ve Avro Bölgesi’nden çıkılması, işten atmaların yasaklanması, bütün işsizlere sosyal güvence hakkı tanınması, eğitim ve sağlık hizmetlerinin parasız olması, ücretlerin yükseltilmesi, yıllık geliri 12 bin avroya kadar olanların vergiden muaf tutulması, işçi ve emekçilere karşı tam bir soyguna dönüşen ağır vergilerin kaldırılması vb. bu yıl da gene başlıca talepleri oluşturacak.
1 MAYIS’TA YİNE ‘BİRLİK’ YOK
Öte yandan işçi-emekçi hareketini zayıflatan ve bölen tutumlar, bu 1 Mayıs’ta da gündeme gelecek. Yunanistan Komünist Partisi (KKE) ve ona bağlı sendikaların oluşturduğu PAME sendikal konfederasyonu ile uzlaşmacı çizgide ısrar eden konfederasyonlar ayrı yerlerde, ayrı gösteriler yapacaklar. Mücadeleci sendikalar olarak adlandırılan birçok sendika şubesi ile meclis dışında bulunan sol parti ve örgütler ise bir başka alanda kutlama yapacaklar.
Hükümet partisi olan SYRIZA’nın konfederasyonların yapacağı gösteriye katılacağı belirtiliyor.
PAME içinde yer alan sendikalarla, mücadeleci sendikalar olarak adlandırılan sendika şubeleri, yoğun bir 1 Mayıs faaliyeti sürdürüyorlar. Kesin olan ise 1 Mayıs’ın tüm Yunanistan genelinde kitlesel olarak kutlanacağı.
Troyka’nın dayattığı uzun vadeli yıkım ve sömürü politikalarının artarak devam edecek olması ve SYRIZA Hükümetine yönelik umutların tükenmesi, önümüzdeki süreçlerde direnişlerin daha da yoğunlaşması anlamına geliyor. 1 Mayıs gösterileri bu direnişlerin startını vereceğe benziyor. Son yapılan genel grevlerin, konfederasyonlara rağmen kitlesel ve başarılı geçmesi ve hemen her sektörde yoğun bir katılımın sağlanması bunun kanıtı.
Yarın: İngiltere, İtalya, İspanya