30 Nisan 2017 02:30

Lanetli sınıf ayağa kalk ve laneti sonlandır

Yakup ASLANDOĞAN

1 Mayıs herhalde üstüne en çok yazı yazılan konu başlıklarındandır. Zira onu böylesine önemli kılan özellikleri vardır. Dünyanın “lanetlileri” olarak görülen işçi sınıfının nişanesi, kendini en çok hissettirdiği gün. Ürettiğinin karşılığını alamadığı her an mücadele bayrağını taşımaya hazır olan, sömürüye karşı birleşmekten başka bir çaresinin olmadığını en çabuk kavrayan sınıfın, demokratik hak ve özgürlüklerin en çok da kendisinin rahatlamasına neden olacağını bilince çıkardığı an tüm ezilenlerin önünde yürümesini bilen ve düşmanını en net hedef tahtasına koyan bir sınıfın gününden bahsediyoruz.

‘SEKİZ SAAT ÇALIŞMA, SEKİZ SAAT DİNLENME...’

Ülkemizin ve dünyanın içinde bulunduğu durum ile 1 Mayıs çalışmaları Evrensel'in ve Evrensel Pazar'ın sayfalarında işleniyor. Ancak üstüne en çok yazı yazılan konu başlığı dediğimiz 1 Mayıs’ın bu dönemki özgünlüğü ile onu kutlamak için alanlara çağrı yapan bir kısım mücadeleden yana olan siyasal anlayışın maalesef sorunlu bir kavrayış içinde olduğunu gözlemlemekteyiz.

Ülkemizde 2017 1 Mayısının referandumda hayır verenlerin 1 Mayıs’ı olması gerektiğini söyleyerek ve bunu yaymak için de çeşitli bildiri afiş ve pankartlar astıklarına şahit oluyoruz. Maalesef bu anlayışla hareket eden kelli felli sendikacılarımız da bu koroya eşlik ediyorlar. 

Tüm işçi sınıfının birlik mücadele ve dayanışma günü olmasıyla anlam kazanan bu gün nasıl olur da referandumda hayır veren işçinin olur da evet veren işçinin olamaz. Fabrikada sömürülmekten anaları ağlayan ama henüz sınıf bilincinin “teşekkül etmediği evetçi” işçi 1 Mayıs’a layık görülmüyor mu?

Çalışma koşullarının kötüye gitmesi ile son tahlilde bu kötü gidişle siyaset arasındaki bağı henüz görememiş ya da gösteremeyenlerin olduğu koşullarda “evetçi” işçileri,“at kuyuya ver üstüne kumu ve gömelim” mi diyeceğiz? “Verdiler eveti çeksinler cezalarını” diyerek siyaseti ıskalayanlar en basitinden söyleyelim, sınıfı atomize ederek, bölerek nasıl tutarlı demokratlar olacaklar?

1 MAYIS’I ORTAYA ÇIKARANLAR

Bundan önceki başlık esasen bir slogandı. Bu sloganı çoğumuz biliriz. 1 Mayıs 1886’da Amerikalı işçilerin ağır çalışma koşulları ve özellikle 12 saatlik işgününe karşı attıkları slogandı.

1881’de Pittsburgh’ta bir araya gelen işçi delegeleri, ABD ve Kanada Örgütlü Meslek Kuruluşları ve İşçi Sendikaları Federasyonu’nu (FOTLU) kurdular. İşte bu topluluğun 8 saatlik çalışma için örgütledikleri genel grevde atılan slogan oldu bu slogan. Siyasi bir nitelik de kazanmış oldu. Hedefleri tek tek patronlar değil tüm patronlar sınıfı ve yönetenler oldu.

Öncesi de var. 1856’da yani Amerikalı işçilerin genel grevinden tam 30 yıl önce. Avustralyalı sınıf kardeşleri 8 saatlik işgünü için eylemlere ve grevlere başvurdular. Sonrasında bu talep daha güçlü ve örgütlü dile gelmeye başladı. Hatta bazı engelleri, barikatları da aşarak. Belki de çok bilinmeyen ama sınıfın özelliklerinin en fazla anlaşılabileceği bazı özelliklerini de sergileyerek. 1886’daki grevde Kentaki şehrinde yaklaşık 10 bin siyah ve beyaz işçi kol kola yürüdü. O dönemde şehirdeki parklar, siyah emekçilere kapalıydı. İşçiler, yürüyüşlerinin ardından topluca Ulusal Park’a girdi. Birçok kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler sayesinde ön yargılar yıkıldı. Birleşerek yıktılar.

DÜN SİYAH BEYAZ, BUGÜN EVETÇİ HAYIRCI!

“Fabrika bacaları tütmüyor, öylece terk edilmişler, her şey pazar sabahlarını andırıyor. Emek bir tür evrensel böcek tarafından sokuldu, çılgınca dans ediyor!”

1 Mayıs günü Amerika’da başta Şikago kentinde olmak üzere yaklaşık yarım milyon işçi greve çıkmıştı. Ve burjuvalar ve gazeteleri yukarıdaki gibi yazmışlardı.

O zamana kadar tekil eylemler, hatta siyahların ve beyazların, çeşitli diğer toplulukların farklı metotlarla eylemler yaptığı yerlerde şimdi işçiler sınıf olarak topyekün ortak davranmayı bildiler. Bölünmediler. Çılgınca dans ettiler! Her türden, soydan sermaye temsilcisi ya da küçük burjuva beylerine tokat gibi cevap vermesini bildiler. Hem de tüm yapay ayırımları yıkarak ve olabildiğince ve “tahmin edilemeyecek” kadar hızla.

Marks, o dönemki mücadelenin; işçi sınıfının genel çıkarlarını ifade eden, işçi sınıfını tek bir bayrak altında toplayan ve işgününün yasallaştırılması mücadelesinin bu anlamda siyasal bir mücadele olduğuna değinir. Cidden tekil eylemler, dar alanda yapılan 8 saatlik işgünü mücadelesi 1800’lü yılların sonlarında siyasal bir içerik ve uluslararası bir boyut kazanarak genel bir sınıf hareketine dönüşmüştü.

Engels de, 1 Mayıs 1886’dan önce “hiç kimse hareketin böylesine kısa zamanda öylesine karşı konulmayacak bir güçle patlayacağını, hızla yayılacağını ve Amerikan toplumunu temellerinden sarsacağını tahmin etmemişti" diye yazacaktı. Fakat Engels’in İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu adlı eserinde bu direnişlere giden süreci betimlemiş ve işçilerin yaşam koşullarını anlatarak kaçınılmaz bir biçimde işçilerin mücadelesinin mayalandığını da yazmıştır.

GÜNÜMÜZ 

Engels’in betimlediği gibi bugün de tüm ağırlığıyla işçi sınıfı üzerinde sömürünün bin bir çeşidi devam ederken; bir de onların önüne sanki kendilerinin ve kendiliklerinden çözebilecekleri sorunlarmış gibi yapay ayrımlarla bölünmeyi dayatırsak: “İşte bu olmaz” derler.

Referandum sürecinde işçi sınıfının kuşatıldığı siyasi koşullar henüz onun sınıf bilinçli bir işçi olması için değil ama tersine işletilen ve bilincinin çarpıtılmasına yarayan bir kuşatılmışlıktı. İşçiler siyaseten bölündüğü evet ve hayır cenderesinden ancak ve ancak bütünlüklü bir sınıf mücadelesi ve programı etrafında yürüyerek çıkabilir. Buradan çıkması için önemli bir dönemeç olan ve tarihsel anlamıyla da duran 1 Mayıs ve sınıfın gündemini, kusura bakmasın kimse sadece hayır verenlerin 1 Mayıs’ı gibi yansıtarak bölemez. Referandumda hayır vermek, çıkarmak önemliydi ama bu olmadıysa 1 Mayıs’ı hayır cephesini toparlamanın arenası gibi yansıtmak, değindiğimiz gibi işçi sınıfını bölmeye hizmet etmez mi?

Nasıl ki Avustralyalı işçilerin (öncesi bir yana) taleplerini daha ileriden devam ettirmişse Amerikalı işçiler; bugün bize düşen de sınıfın acil taleplerinin elde edilebilmesi için adımlarımızı hızlandırmak olmalıdır. 

İş güvencesini ortadan tamamıyla kaldıracak ve sömürünün her türlüsünün dizginsizce uygulanmasına fırsat verecek, örneğin kıdem tazminatının kaldırılmasına karşı 131 yıl önceki ruhla karşı koymak dururken işçileri bölenler bir kez daha şapkasını önüne koymalıdır. 

Marks Kapital eserinde, makineleşmenin ve modern sanayinin doğuşuyla birlikte, ahlâkın ve doğanın, yaşın ve cinsiyetin, gecenin ve gündüzün bütün sınırları yıkıldı diyerek kapitalizmin işleyişine dikkat çekiyordu. Şimdi de farklı değil. Sınırları yıkan, yapay ayrımların yerine sınıf çelişkilerini koyan bir mücadele gerekmez mi?

Haydi işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin 1 Mayıs’ına...

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek imzasıyla taşıt alım satımı hariç ülkedeki tüm alım satım işlemlerinde dövizle ödemenin önü açıldı.

Evrensel'i Takip Et