30 Nisan 2017 02:56

Bu kitap baştan aşağı ‘klişe!’

Nazife Yaşar, Şenay Aydemir'in sinema klişelerini listelediği '100 Sinema Klişesi' adlı kitabını Evrensel Pazar'a yazdı.

Paylaş

Nazife YAŞAR

Yeşilçam filmleri bir kuşak için çocukluktur. Aile, mahalle, şehir, ülke olarak televizyonla tanışmaktır. Tabii ki siyah beyazıyla. Her evde yoktu, çok kıymetliydi o nedenle. Bizim mahallede çocukları olmayan bir çiftin evinde vardı. Sevgiyle yad ediyorum onları, tek başlarına izlemiyorlardı. Televizyonu meydana çıkarıp bütün mahalleliyle izliyorlardı. O zamanlar film eleştirisi nedir bilmiyorduk. Biz o insanların o kutuya nasıl girdikleriyle ilgileniyorduk. O safhayı anlamadan geçtikten sonra, ninelerimizin tehlikeler karşısında kahramanları uyarmalarını izledik filmi bırakıp. Siz de hatırlarsınız o nidaları: ‘Kaç kaç geliyor’, ‘İçme kızım onu, ilaç var onda.’ Ninelerimizin diz ağrılarında Yeşilçam filmlerinin payı var bence, az dövmediler zira...

Çok sonra fark ettik, kahramanımızın bütün engelleri aşıp mutlu sona ulaşacağını, sarışın kadının ‘kötü’ olduğunu, o fakir ama mağrur gencin almak zorunda kaldığı parayı bir gün kötü adamın yüzüne çalacağını, kırmızı ve mavi kablo arasındaki gerilimin doğru kablo kesilerek biteceğini, kadın kahramanın pavyona da düşse ‘temiz’ kalacağını.

Sinema kültürümüz üst levele geçmiş, bu klişelerle karşılaştığımızda küçümser olmuştuk. Ama tabii bunun yönetmen klişesi, oyuncu, seyirci, eleştirmen klişeleri de var. Tam da bu nedenle Yazar ve Sinema Eleştirmeni Şenay Aydemir, 100 Sinema Klişesi adlı kitabında meseleyi film klişelerinden çıkarıp sinemaya doğru genişletmiş. Sinemanın tamamına dair toplu bir klişe listesi oluşturmuş. 

Kitap dokuz bölümden oluşuyor. Türlerine göre ayrılmış 6 bölüm film klişeleri, diğer üç bölüm de seyirci, yönetmen ve eleştirmen klişelerine ayrılmış. İlk bölümü Türk filmleri klişeleri almış. Bunlardan Haydarpaşa Garı bölümünden bir alıntı yapalım:

“Yeşilçam filmlerine mal edilen ‘İstanbul, ya sen beni yeneceksin ya da ben seni’ repliği, bir klişeden çok daha fazlasını ifade eder. Bu ifadeye anlam katan şey, Haydarpaşa Garı’nın önünden İstanbul’a bakıp söylenmiş olmasıdır. Bugün kaybolmakta olan “siluet”tir Anadolu’dan kopup gelenlerin ilk gördüğü.”

‘EVLENMEDEN OLMAZ’A İSYAN: ‘YAT BENİMLE’

Duyulduğunda hiçbir annenin es geçmeden kızlarına -oğullarına değil- ‘Duydun değil mi’ bakışı attığı replik: “Evlenmeden olmaz”… 

Aydemir’e bırakalım sözü: “Yeşilçam melodramlarının belki de en çok tekrar edilen, tekrar edilmese de her filmde bir kere hissettirilen repliğidir. Yeşilçam melodramlarının esas erkek ve kadınları evlenmeden asla birlikte olmazlardı. Dönemin ahlak anlayışı düşünüldüğünde bunda bir sorun yok ama çoğu filmde öpüşmezlerdi bile. Saadet içinde birbirlerine sarılıp yanak yanağa bakarlardı kameraya. Yeşilçam’ın bu küçük hanımefendileri korunması, sevilmesi ve evlenilmesi gereken kadınlardı. Bu klişenin içindeki klişe ise bu hanımefendilerin genellikle koyu saçlı olmasıydı. Erkekleri baştan çıkaran, masum kızın sevgilisini ayartmaya çalışan ve ilişkiye leke sürenler ise genellikle sarışın kadınlar olurdu. Bu durumun tek istisnası ise Filiz Akın’dır. 1965 tarihli Sevinç Gözyaşları’nın iyi sarışını Filiz Akın, en büyük rakibi kötü sarışın ise Ajda Pekkan’dır. Pekkan, nişanlısıyla çılgın partilere gidip deliler gibi sevişip çıplak pozlar verirken Filiz Akın masumca dolanır ortalıkta. Bu filmde Ajda Pekkan’ı izleyince “İnsan neden Filiz Akın’a âşık olur ki?” diye sorarsınız kendinize. (...) Sultan bile “Yeter artık” deyip 20 yıl sonra 1985 yılında rol aldığı Mine filminde kapısına dayandığı Cihan Ünal’a “Yat benimle,” diyerek “evlenmeden olmaz” klişesine isyan etti.”

Gelelim Yılmaz Güney oturuşuna. Daha önce de kullanılmış ama Güney’in Umut filminde kullanmasıyla klişe haline gelmiş. “Bu oturuş, tam bir dibe vurma halini temsil eder. Umudun bitip tükendiği, geleceğe dair hiçbir şeyin kalmadığı bir anda ortaya çıkan bir tür kendini koyvermişlik halidir aslında” diyen Aydemir şekil olarak alaturka tuvalette büyük abdesti giderme oturuşuna benzetiyor. “Ama” diyor “İşlevi farklıdır. Bu oturuşa anlamını Yılmaz Güney vermiştir belki ama Umut da dahil olmak üzere en güzel taşıyan Tuncel Kurtiz’dir”

Farkındayım hep Yeşilçam klişelerinden bahsettim. Kitapta her bölümden böyle alıntılar yapmak isterdim. Ama bize ayrılan sayfanın sonuna geldiğim için diğer klişelere başlıklar halinde değinebileceğim. 

2. Bölüm: Korku Filmleri

*Terk edilmesi gereken mekanda kolayca ölmek için bekleyen karakter
*Şişkolar, şımarıklar, sevişenler hemen ölür

3. Bölüm: Romantik Komedi-Melodram

*Birleş, ayrıl, sonra yeniden birleş
*Gizlenen gerçekler
*Kadının sabah yataktan çıktıktan sonra erkeğin gömleğini giymesi

4. Bölüm: Aksiyon-Bilimkurgu-Western

*Çalışmayan arabalar
*Bir türlü ölmeyen kötü adam
*Kapanan kapıdan son anda geçmek
*Dibe vurmuş polis

5. Bölüm: Sanat Filmleri

*Sabit bir kameraya doğru 3 kilometreden yürüyen adam
*Sigara şart

6. Bölüm: Porno filmleri

*Ben erotik seviyorum
*Hiç izlemedim

7. Bölüm: Seyirci Klişeleri

*Oscarlık film, Cannes’de yarışmış abi
*Sanat filmi, buna gidilmez
* Bunu ben de çekerim

8. Bölüm: Yönetmen-Oyuncu Klişeleri

*Seyirci anlamadıysa onun sorunu
*Festival için film yapmıyorum

9. Bölüm: Eleştirmen Klişeleri

* Sevmediği filmi ödüllü diye övmek zorunda kalan eleştirmen
* Yönetmen kendini tekrarlamış

ÖNCEKİ HABER

Sanatta yaşamı örgütleyen işçiler

SONRAKİ HABER

Caz: Halkın müziği mi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa