Afrikalı işçiler her renkten kapitalizme karşı örgütleniyor!
Dosyamızın 6. gününde Güney Afrika, Burkina Faso, İran ve Ortadoğu’daki 1 Mayıs öncesi emek hareketinin durumu var.
Güney Afrika Ulusal Metal İşçileri Sendikası (NUMSA) Genel Sekreteri Irvin Jim ile nisan ayı başında yapılan ve Revolutionary Democracy Dergisi’nde yayımlanan röportaj, 1 Mayıs öncesi ülkedeki hükümet krizinin boyutlarını gözler önüne sermesinin yanı sıra, Güney Afrika’daki işçi hareketinin durumu hakkında da önemli bilgiler içeriyor. Jim’in ülkedeki “beyaz kapitalistler” ve “siyah kapitalist”ler vurgusu yapması ve önlerine işçi sınıfının partisini inşa görevi koyması da dikkat çekiyor:
Güney Afrika Devleti ve (iktidardaki) ANC Afrika Ulusal Kongresi’nin yaşamakta olduğu krizin sınıfsal temelleri nelerdir?
Ülkemizde ortaya çıkan son siyasi gelişmeler Güney Afrika Ulusal Metal İşçileri Sendikası (NUMSA) olarak bizleri şaşırtmadı. Geçtiğimiz Aralık ayında özel gündemle topladığımız 10. Ulusal Kongremizde siyah-Afrikalı kapitalist sınıfın içinde bulunduğu krizin derinleşeceğini öngörmüştük. Ayrıca her dönem baskın olan beyaz kapitalist sınıfın kendini yeni ortaya çıkan ve gelişerek güç toplama arayışındaki siyah-Afrikalı kapitalist sınıf ile yükselen bir çekişme içinde bulacağını belirtmiştik.
Bugün tanıklık etmekte olduğumuz gelişmeler ANC‘nin kendi içinde ve kurduğu hükümet içinde yaşanan bu kavganın bir yansımasıdır. Hükümet üyelerinin değiştirilmesi süreci bu kavganın bir göstergesidir. Hükümetin ve onun bütçesinin kontrolünü elde etmek için birbirleriyle kapışan açgözlü kapitalistlerin dövüşünden başka bir şey değildir.
Bu krizin kökenleri nereye uzanmakta?
Bugünkü krizin kökeni bir dizi görüşme ve anlaşmanın ardından 1994 yılında ortaya çıkan sözde “demokratik atlım”a dayanmaktadır. Bu müzakerelerin özünde yatan beyaz servetin ve ayrıcalıkların, uluslararası sermayenin çıkarlarının korunmasıydı. Anlaşma 1994 sonrası Güney Afrikası’nda kapitalist mülkiyet haklarını anayasal garantiye alarak kapitalizme mevzi kazandırmış, bununla da kalmayıp Apartheid (ırkçı rejim) sonrası Güney Afrika’ya kapitalist sosyo ekonomik politikaları yaymıştır.
ANC’nin sağcı liderliği hem yerel hem de uluslararası sermayeye ayrıcalıklar sağladı. Bunun karşılığında sermaye ANC’ye Afrikalı yoksulluğu kontrol altında tutacak, siyah ve beyaz bir Afrikalı kapitalist sınıf yaratacak siyah bir hükümet verdi. Bu alışveriş siyah hükümetin, özünde aynı geçmişin anavatan hükümetleri gibi “Bantustan” idaresi haline gelmesini garantiledi. Bu ekonomik bağımsızlığa sahip olmayan bir hükümet biçimi anlamına gelmektedir.
Beyaz sermaye, hazinenin, SARS’ın (Güney Afrika Gelir İdaresi) ve merkez bankasının kontrolünü elde tutmaya devam etti. Bu da beyaz nüfusun ve beyaz kapitalist sınıfın egemenliğini etkin biçimde güvence altına aldı. Beyaz ırkçılığı besleyen de işte bu beyaz ekonomik hükümranlıktır. Yani kopmakta olan gürültü, hazine de dahil olmak üzere beyaz tahakkümün kilit noktalarının elde edilmesi amacıyla aynı kapitalist elitler tarafından sürdürülen bir mücadeledir.
ANC VE HÜKÜMETTEKİ TASFİYELER
Maliye Bakanı Pravin Gordhan ve Yardımcısı Mcebisi Jonas’ın görevden alınması nedeniyle ülke genelinde bir tepki mevcut. Devlet Başkanı Jakob Zuma ve yeni Maliye Bakanı Malusi Gigaba’nın da dahil olduğu kliği geri adım atmamakta direniyorlar. Peki işçi sınıfı açısından bunların anlamı nedir?
Orta sınıfların ve elitlerin bir çoğu kabine değişikliğiyle ilgili Zuma’yı suçladılar ve özellikle Pravin Gordhan’ın tasfiyesi karşısında sert bir tepki içine girdiler. Zuma’nın istifa etmesi ya da ülkenin ve ANC’nin başkanlığından düşürülmesi için eylemler düzenleniyor. Bu kriz sürecinde işçi sınıfı yanıltılmakta, yanlış yönlendirilmekte ve kendi sınıf çıkarları karşısındaki amaçlara destek vermeye itilmektedir. Esas sorulması gereken soru; İşçi sınıfı sermaye sınıfının hangi kliğinin yanında saf tutabilir? Ve Zuma gittiğinde yerine kim gelecektir?
Zuma neyin mücadelesini veriyor?
Zuma’nın gayesi hazineyi beyaz sermayenin elinden almak ve hazineyi kontrol etmesinin önünde engel olarak duran isimleri tavsiye etmektir. Kabine değişiklikleri Zuma’nın devlet ve ANC yönetiminde rakiplerine karşı giriştiği bir temizlik hareketidir. Yerleşik beyaz sermaye sınıfı karşısında Zuma, kendisini, Guptas başta olmak üzere diğer siyah ve Afrikalı kapitalistlerin egemen olduğu grubun CEO’su olarak konumlandırmaktadır.
Pravin neyin mücadelesini veriyor?
Maliye bakanlığı görevi boyunca Pravin Gordhan, gözden düşmüş neoliberal kapitalist politikaların tutarlı bir savunucusuydu. İşçi sınıfının ve yoksulların günlük yaşamını sefil hale getiren kemer sıkma politikalarının küresel kapitalist polisliğini üstlenmiş olan derecelendirme ajanslarının bir kölesidir. Gordhan liderliğindeki hazine yönetimi döviz kısıtlamalarını kaldırarak acil ihtiyaç duyduğumuz trilyonlarca ‘rand’ın (Güney Afrika para birimi) yasal ve yasal olmayan yollardan ülke dışına çıkmasını sağlamış, hazineyi finans spekülatörlerinin etkisine açık hale getirmiştir. Güney Afrika şirketleri ülke dışında da faaliyet yürütme ve bu ülkeyi daha da yoksullaştırma izni almıştır. Paraların Güney Afrika dışına akması karşısında Pravin’in verdiği tepki ise suçlulara af sunmak olmuştur.
Hazinenin denetimi altındaki Merkez Bankası idaresi, istihdam hedefleri oluşturmak yerine korkunç enflasyon rakamlarının peşinden koşmaya devam etmektedir. Merkez Bankası bu politikasıyla beyaz serveti ve özellikle de finans kapitali koruduğunu ilan etmektedir.
Bu hükümet ve hazine, toprak sorunun ele alınmasının önünde de bir engeldir. Madenlerin ve ekonominin üst kademelerinin millileştirilmesine karşı çıkmakta ve yerel istihdam oluşturacak cevher çıkarma çalışmasını ciddi bir biçimde takip etmemektedir. Kamu işletmeleri kayırmacılık ve ihale yolsuzluklarıyla batağa saplanmıştır. Devlet kuruluşları kendilerine verilen milyonları Güney Afrika dışındaki şirketlere aktararak ekonomiyi yok etmektedirler.
Zuma ve Gordhan emekçi karşıtı, yoksul karşıtı politikaları nedeniyle suçludurlar!
HER İKİSE DE İŞÇİ DÜŞMANI
Tüm yükümlülüğün Pravin Gordham ve Jacob Zuma arasındaki açık savaşa ait olduğunu açıkça belirtmek isteriz. Zuma ve onun Guptas’ın da dahil olduğu kapitalist grubunun kamu işletmelerini, Ulusal Hazineyi ve devletin tüm kurum ve yapılarını beyaz kapitalist grup karşısında mevzi kazanmak amacıyla kendi çıkarları uğruna kullanmayı amaçladığı açıktır.
Her iki taraf da aynı sınıfa –kapitalist sınıfa– dahildir. Ve İşçi sınıfı olarak bizlerin sınıf düşmanlarıdırlar. Hiç birisi desteğimiz hak etmemektedir. Her ikisi de bizleri soymak, baskı altına almak ve sömürmek istemektedir. Çektiğimiz acılardan her ikisi de sorumudur. Her iki grup da yoksulları ve işçi sınıfını görmezden geldikleri için suçludur. Emekçileri ilgilendiren hiçbir konuda eylem ya da kampanya örgütlememişlerdir. Sorumlu oldukları fiillerden bazıları şunlardır;
*Marikana’da madencilerin ve De Doorns’da tarım işçilerinin katledilmesi
*Apartheid sürecinde kanunları çiğneyen, yasadışı ticaret yürüten bankalar hakkında 1994 sonrası dönemde hiçbir kovuşturma yapılmaması.
*Güney Afrika Merkez Bankası’nın özel mülkiyet haline getirilmesine izin verilmesi
*İşçi sınıfına yöneltilen neoliberal politikalar eliyle Güney Afrika’yı en büyük eşitsizliklerin yaşandığı toplum haline getirilmesi.
*İşsizlik, yoksulluk, eşitsizlik ve yolsuzluk seviyelerinin sürekli yükseltilmesi
*Sömürgeciliği savunan Cape Eyalet Başbakanı ırkçı Hellen Zille’in istifasını talep dahi edilmemesi
BEYAZ VE SİYAH KAPİTALİSTLERİN SAVAŞI ÜLKEYİ FAŞİZMİ GÖTÜREBİLİR
Kapitalist sınıfın bu iki odağı (Güney Afrika) işçi sınıfını nasıl kandırmaktadır?
Beyaz kapitalist yönetim medya üzerindeki hegemonyasını kullanarak Zuma ve kliğini karalamakta, onların yozlaştığını işlemektedir. Sanki kendileri yozlaşmamışlar gibi!
Buradaki kandırmaca ise imkansızlığı her işçinin bilincinde olması gereken kendilerinin kapitalizmin temiz bir versiyonunu temsil ettikleri yalanıdır. Tüm kapitalistler yozlaşmıştır.
Geçtiğimiz 23 yıl boyunca beyaz kapitalist sınıf, toprakların karşılıksız kamulaştırılması sürecini engellemiştir. Nüfusun yüzde 10’undan daha azını oluşturan bu azınlık Güney Afrika servetinin yüzde 95’ini kontrol altında tutmaktadır. Bu sınıf, ekonomide ve toplum üzerinde baskındır. Bu Güney Afrika’nın, aynı Apartheid öncesi dönemde olduğu gibi, beyaz hegemonyası altında bir ülke olduğu anlamına gelmektedir. Ülkedeki ırkçılığın kökünü besleyen de budur. Siyah ve Afrikalı kapitalist grup ise işçi sınıfını “radikal ekonomik dönüşüm” için mücadele ettiklerine inandırmaya çabalamaktadır. Gerçekte ise yalnızca kendi kişisel ekonomik dönüşümleri için çaba göstermektedirler. Zuma, ailesinin ve yandaşlarının menfaatlerini nesiller boyu garanti altına almayı istemektedir.
2013 yılında düzenlediğimiz tarihi NUMSA Ulusal Kongremizde ülkedeki Üçlü Pakt’ın neoliberalizmi tüm formlarıyla savunma kararlılığında olan sağcı güçler tarafından ele geçirildiğini ilan etmiştik. NUMSA olarak ayrıca ANC’nin hizipçilik ve yozlaşmayla kirlenerek çürümüş bir yapı olduğunu ve iyileştirilmesinin mümkün olmadığını teşhis etmiştik. ANC’nin yoksullar ve işçi sınıfı yararına hiçbir çözüme sahip olmadığı bizler için açıktı.
Zuma ve yandaşları ile beyaz tekelci sermaye arasındaki güreştiği sürece ülkemiz otoriter bir yönetim biçimine doğru çökmeye devam edecek. Her iki taraf da kendi çıkarlarını savunma konusunda korkunç işler yapabilme yetisine sahip ve bu ülkeyi faşizmeve iç savaşa götürebilirler.
20 YILIN ARDINDAN BIRAKTIKLARI MİRAS KORKUNÇ!
23 yıl boyunca ANC ulusal serveti siyah beyaz ve Afrikalı –tüm Güney Afrikalı kapitalistler- yararına kullanarak neoliberal ekonomi politikaları uyguladı ve bunlar istihdamı yok ederek ülkedeki eşitsizliği ve yoksulluğu arttırdı. Bu hükümet Güney Afrika Komünist Partisi (SACP) ile birlikte GEAR (Büyüme İstihdam ve Yeniden Bölüşüm) ve NDP (Ulusal Kalkınma Planı) gibi isimler altındaki, ülkemizdeki yoksul ve emekçi sınıfların varlığını hedef alan sağcı politikaları onayladılar.
Mevcut hükümet işlenmemiş metallerin ihraç edilmesinin önüne geçmeyi reddederek birçok işyerinin kapanmasına ve binlerce kişinin işini kaybetmesine neden oldu. Son 20 yılda arkalarında bıraktıkları miras korkunçtur. Ekonominin çeşitli sektörlerinde kitlesel işten çıkarmalara imza atıldı ve ülkenin geleceğini tehlikeye atan yüksek seviyelerdeki endüstrisizleşmenin da dolaysız sorumlusudurlar.
ANC ve hükümeti ayrıca Özgürlük Bildirgesi’ni hayata geçirme konusunda da sınıfta kalmış ve toprakların yüzde 87’sini küçük beyaz bir grubun elinde bırakmıştır. Kaliteli bir eğitim alma ise sadece bu azınlığa tanınmış bir ayrıcalık durumundadır.
Ülkedeki siyah ve Afrikalı çoğunluk arasında ise umutsuzluk durumu hakim. Hak ettikleri şartlarda yaşayamayan insanların yüzde 40 işlerine yürüyerek gitmek zorundalar. Çünkü aldıkları maaşlar açlık sınırı seviyesinde ve ANC, Apartheid dönemindeki maaş ve gelir eşitsizliklerini gidermekte başarısız oldu. Düzenli sağlık hizmeti alamayan bu çoğunluk her gün ölmeye devam ediyor. Halkın çoğunluğu uzmanların bulunmadığı harap koşullar altındaki bakımsız hastanelerde acı çekerken ve can verirken kaliteli sağlık hizmeti de sadece varlıklılar için mevcuttur.
ANC 20 YILDIR İŞÇİ SINIFINA SALDIRIYOR
ANC hükümeti aldığı kararlarla beyaz, siyah ya da Afrikalı tüm kapitalistlerin adına Güney Afrika’daki yoksulları ve işçi sınıfını sürekli olarak hedef tahtasına oturtmaktadır. İşçilerimizin iş güvencesini yoke den ve her türlü emek sömürüsüyle yüz yüze bırakan taşeron sistemi kaldırmak yerine bu modern kölelik türüne düzenleme getirmeyi seçtiler. En son saldırıları ise işçilerin anayasal hakkı olan grev hakkına geldi ve bu hakka da sınırlamalar getirilmeye çalşılıyor.
Öte yandan yine ANC Hükümetinin ‘radikal ekonomik dönüşüm’ adı altında Mpumalanga’daki beş Eskom güç santralini kapatma kararı sendikamız NUMSA tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştır. Bu santrallerin kapatılması en az 40 bin kişinin işinden olması aynı sayıda ailenin sefalete itilmesi demektir. Bu da hiç kuşkusuz ülke olarak yüz yüze bulunduğumuz işisizlik krizini kat kat artıracaktır.
SACP’IN İDEOLOJİK İFLASI
2013 Ulusal Kongremizde Jacob Zuma’nın istifsaını ilk isteyen bizlerdik. Zuma yönetimine (Ulusal Kalkınma Planı ) NDP, e-vergiler, iş simsarları, Gençlik Ücreti gibi neoliberal politikaları nedeniyle derhal istifa etmesi çağrısında bulunduk.
SACP, ANC ve COSATU (Güney Afrika Sendikalar Kongresi) liderlikleri ise bu haklı ve ahlaki talebimize öfkeyle karşılık verdiler. Aldığımız bu haklı pozisyondan dolayı SACP bazı ANC liderleriyle ortak çalışarak bizi yok etmeyi hedeflediler. Böylelikle sarı COSATU yönetimi sendikamız NUMSA’nın sendika federsyonundan çıkarılması kararını aldı ve 300 binden fazla işçinin kendi çabalarıyla inşa ettikleri bir federasyondan atılmalarının tetiğini çelmiş oldular. Federasyondan çıkarılmamızdan üç yıl sonra bugün, SACP, Jacob Zuma’nın istifa etmesi gerektiği konusunda ikna olmuş görünmektedir!. Bu üç yılda değişen ne olmuştur? İdeoljik netlike ve Marksist analiz araçları nereye kaybolmuştur?
SACP liderliği bugün hiçbir utanma ya da alçalma belirtisi olmaksızın Jacob Zuma’nın gitmesi konusunda sanayi proleteryası ile aynı çizgiye gelmiştir. Ancak SACP’nin, ANC’nin asalağı konumundaki küçük hesapçı burjuva liderliği Bakan Pravin Gordhan’ın görevi bırakması durumunda kendilerinin de bakanlıklardaki pozisyonlarından ayrılacakları tehdidi karşısında derhal Zuma ile pozisyonlarını görüşmeye başlamışlardır!
Prensip sahibi olmayan tüm liderlerden, korkaklardan ve oportunistlerden beklendiği gibi bu sarı komünistler de kendi gelirleri garantiye alınınca cesaretlerini bir anda yitirmişlerdir.
'ULUSAL SERVETİ SAVUNMA' KAMPANYASI NE İÇİNDİR?
Marksist Leninist bir sendika olarak katılacağımız herhangi bir kampanya öncesinde “Bu kampanyaya hangi sınıfın çıkarları adına katılıyoruz? Günümüzün ulusal servetini savunmayı amaçlayan bir kampanyada işçi sınıfının çıkarları nelerdir? Bu kampanya etrafında dolanmakta olan diğer sınıf güçlerinin çıkarları nedir?” Sorularını sormak durumundayız. Eğer amaç neoliberal siyasetin devamını korumaksa statükoyu koruma anlamına gelmektedir . Ve statüko işçi sınıfının sömürülmesi üzerine kuruludur. Marksist Leninist ilkelerimize aykırı olan böyle bir kampanyanın tarafı olmamız beklenemez.
SACP’nin Pravin Gordhan’ın görevde kalması durumunda neoliberal politikaların çöpe atılmasına ve devrimci bir gündem oluşturulmasına gerek olmadan işçi sınıfının taleplerinin karşılanacağı yanılgısını yaratmak istemesi özellikle rahatsız edicidir.
Güvenilirliği kalmamış SACP nin aksine bizler, beyaz tekelci sermayenin öncü birliği olarak sonumuzu hazırlamak hevesinde değiliz. Kime hizmet ettiğimiz konusunda ideolojik olarak netiz.
Işte bu nedenle “yumuşak darbe” ya da diktatörlük karşısında demokrasiyi savunmak için potansiyel bir devrimci zamanı görememekle suçlanamayız.
‘İŞÇİLER KENDİ TALEPLERİYLE SOKAKTALAR’
Peki işçi sınıfı devam etmekte olan Zuma karşıtı eylemlerde yer almalı mıdır?
Kimden gelirse gelsin bizler yozlaşmışlıktan nefret ederiz. Tüm renkten kapitalistlerden bu ülkede işçi sınıfına ve yoksullara reva gördükleri her şeyden nefret ederiz. İşçiler yürüyüş ve her türden protestolara kendi bağımsız talep ve pankartlarıyla katılmakta özgürdürler. Ancak örgütümüz NUMSA Zuma ya da Pravin karşıtı kitlesel eylem çağrısı yapan siyasi parti ya da organizaysonların bir parçası değildir. Tüm NUMSA üyeleri ve bu eylemlere katılan işçiler bunu demokratik haklarının kullanımı olarak bireysel gerçekleştirdiklerini bilmelidirler.
NE YAPMALI?
NUMSA beş adet ESKOM enerji santralinin kapatılması kararına karşı grevlerin en büyüğüne hazırlanmaktadır. Bu amaçla Seksiyon77 isimli özel bir bildiri hazırladık. Önümüzdeki süreçte bu bildirgeye yukarıda sıraladağımız taleplerimizle greve çağrısını ekleyeceğiz. NUMSA işçilerle birlikte hükümete ve bu ülkedeki tüm kapitalistlere asıl gücün nerede bulunduğunu hatırlatmak amacıyla ekonomiyi durma noktasına getirecektir. Grev hakkımızı kırparak bizleri susturmalarına izin vermeyeceğiz! Sokaklarda ve hukuksal alanda onlarla mücadele edeceğiz. İşimizi, ailelerimizi, birliğimizi ve haklarımızı korumak için tüm meşru yöntemlerimizi kullanacağız.
İŞÇİ SINIFININ PARTİSİ İNŞA İÇİN DEMİRİ DÖVMEYE DEVAM!
Canımızı dişimize takarak işçi sınıfının partisini inşa için demiri dövmeye devam ederken, yeni sosyalist, demokratik,işçilerin yönettiği militant sendika federasyonu kurma hazırlıklarımızı da tamamlamaktayız. Ayrıca Birleşik Cephe oluşturma çabalarımıza da ağırlık vermekteyiz.
NUMSA olarak işçi sınıfı içinde sosyalist bilinci arttırmak ve devrimci sosyalist gerçek işçi partisinin kurulması için çalışmaya devam edeceğiz. NUMSA ideolojik karmaşaya izin vermeyen, işçileri sömürüyü sona erdirerek sosyalizm mücadelesine yönlendirecek sosyalist bağımsız bir federasyonun oluşturulma zamanının geldiğinin bilincindedir.
İşçi sınıfının kurtuluşun politikalarıyla sınıfı yok etmeye çabalarına devam edecek olan Zuma’yı ve neoliberalleri destekleyen bugünkü cepheden gelmeyeceği konusunda aydınlatılmaya ihtiyacı vardır
NUMSA işçi sınıfının kendine düşman sınıfların çıkarları için kullanılmasına ve neoliberal gündemlerin hayata geçirilmesine izin veremez.
Güney Afrika’nın bağımsızlığının bedeli canlarını ortaya koyan işçilerin kanları, teri ve gözyaşlarıyla ödenmişti. Başarısız olma şansımız yoktur. Ya örgütleneceğiz ya da açlıktan öleceğiz!
NUMSA’NIN TALEPLERİ VE PROGRAMI
Biz Güney Afrika’da yoksulluğun, işsizliğin ve eşitsizliğin sona erdirilmesini istiyoruz.
NUMSA olarak aşağıdaki taleplerin seslendirilmesi içinişçi sınıfını sokaklara çıkaracağız. 7
*Özgürlük Bildirgesi derhal ve tam kapsamlı olarak hayata geçirilmelidir
*Tam zamanlı çalışma ve iş garantisi
*Ulusal çapta geçinilebilir maaş
*Ulusal çapta gerçek bir asgari ücret seviyesi
*Apartheid ücret derecelendirme yapısı son bulsun
*40 saatlik çalışma haftası
*Tam ücretli doğum izni
*Herkes için evrensel sağlık hizmeti ve sağlık sigortası
*Herkes için yeterli ve kaliteli barınma
*Toprakların tazminat talep edilmeksizin kamulaştırılması
*Madenlerin bankaların ve tekel endüstrisinin demokratik işçi denetimine açılması
*Yer altı zenginliklerinin ülke içinde işlenmesi
*Sanayileşme süreci Güney Afrikalıların sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi
*Kendimiz ve çocuklarımız için parasız, kaliteli sömürgecilikten arındırılmış eğitim
*Sosyalizm istiyoruz. Şimdi istiyoruz!
BURKİNA FASO’DA İŞÇİLERİ MÜCADELEYİ BÜYÜTÜYOR
2014’de 30 yıllık Blaise Compaore iktidarını deviren ve ardından askeri darbe girişimlerini püskürten Batı Afrika ülkesi Burkina Faso (Yukarı Volta) emekçilerinin kitlesel mücadalesi, oluşturdukları siyasi/sosyal örgütlenmelerle devam ediyor.
Bug PAARGA*
30 ve 31 Ekim 2014’ün silahlı isyanları ve Eylül 2015’te faşist askeri darbeye karşı zaferle çıkan halk ayaklanmasından sonra ete kemiğe kavuşan siyasi, ekonomik, sosyal, askeri ve kültürel krizden dolayı ülkenin durumu büyük kaygı verici, fakat devrimci krizin boyutları da giderek derinleşiyor.
Ülkenin içinden geçtiği kriz alttaki nitelikler tarafından kendini gösteriyor:
- Emperyalistlerin, örneğin Fransız emperyalizminin, ülkenin askeri güvenliğini sağlamak adına iktidarda olan (Gelişim için Halk Hareketi-MPP ve müttefikleri) ya da olmayan (CDP ve CODER içerisindeki müttefikleri, UPC) gerici burjuvaziyle yaptıkları ittifaklar, ülke düzeyinde Fransız ve Amerikan askeri üslerinin oluşması, emperyalizmin egemenliğini ve sömürüsünü daha da güçlendirdi. IMF’nin yeni planı Ekonomik ve Sosyal Gelişme Ulusal Programı aracılığıyla ülkemizi emperyalist kapitalist sisteme her zamankinden daha fazla entegre edildi, tekellerin ulusal ekonominin manivelalarını kontrol etmesi, teröre karşı mücadelede ülkemizin gerici ve emperyalist ittifaklara katılması vs... daha da güçlendi.
- Milyonlarca emekçi sefalet ve yokluk içinde yaşıyor ve hayat pahalılığı, gençlerin işsizliği, sağlık ve eğitim hizmetlerinden faydalanmama, içilebilir suya ulaşamamadan vs.. dolayı hayat ve çalışma koşullarının daha da kötüleştiğini yaşayarak görüyor.
YÖNETENLERLE YÖNETİLENLER ARASINDA TAM BİR KOPUŞ
- Gerici burjuva ve radikal reformist küçük burjuva partilerin, onlara bağlı hükümet dışı örgütler ve derneklerin krizi ve iflası, yeni sömürgeci devletin tüm kurumlarının, özellikle de yargının ve Ulusal Meclis’in iflası yaşanıyor... Halkımız, isyan ve darbeye karşı başarılı direnişle elde ettiği birikim sayesinde, başta Fransa olmak üzere emperyalizmle ittifak yapan ve içerisinde barındırdığı darbeci eğilimlerle -belediye seçimlerinde görüldüğü gibi- burjuvazinin kendi iç çelişkilerinden dolayı başvurduğu şiddetle, ülkeyi kaosa sürükleyen tüm gerici siyasi güçlerden giderek kopuyor. Ülkeyi yönetenlerle yönetilenler arasında tam bir kopuş yaşanıyor.
ASKERİ İSYANLAR BAŞLAYABİLİR
- Halk isyanı sayesinde iktidardan kovulan Blaise Compaore’nin farklı mafyacı klanlarına bağlı siyasi-askeri gruplar olarak bölünmeleri yüzünden, savunma ve güvenlik güçlerin derin kriz içinde. Ordu komutanlığı ile, yoksulluk ve büyük adaletsizlikler yaşayan askerler arasındaki büyük bir bölünme var. Savunma ve güvenlik güçleri öyle bir dağılma koşullarında ki, emekli olanlar, ordudan imha edilenlerle vs.. başlayan hoşnutsuzluk gösterileri, askeri isyanlara yol açabilir durumuna geldi.
- Ülkenin birçok yerinde terör saldırılarıyla güvensizliğin artıyor ve yaygınlaşılor. Ülkenin kuzeyinde bir terör tapınağı oluşturuldu. Soum bölgesinde, teröristler halkın üzerinde terör estiriyor ve neokolonyal devletin yerini almaya başlıyorlar. Bu terör saldırılarına bir de şehirler ve kırsal bölgelerde öfkeyi arttıran büyük çetelerin bitmez tükenmez saldırılarını da eklemek lazım. Tüm bunlar MPP iktidarının gözleri önünde gerçekleşiyor ve durum karşısında çaresizliğini gözler önüne seriyor.
- Emekçilerin mücadelesinin gelişmesi tüm sektörleri etkiliyor ve giderek kamu ve özel sektörde çalışan yüz binlerce işçiyi içerisine çekiyor. Bu mücadeleler toplumumuzun en temel katmaları olan işçi sınıfı ve köylülerin aktif katılımıyla gerçekleşiyor. Halk hareketi giderek antiemperyalist, demokratik, devrimci ve bazen de -öz savunma halk hareketleri, bölgelerin gelişmesi ve temel hizmetlerden faydalanmaya yönelik oluşturulan yurttaş hareketlerinde görüldüğü gibi- sovyetlere benzer bir nitelik de kazanıyor.
HALK KENDİ GÜCÜNÜN FARKINA VARIYOR
Krizin derinleşmesinde en önemli etmenlerden birisi sayısı artan bir kitlenin siyasi bilincindeki ilerlemedir ve halkın kendi gücünün ve kendi lehine durumu değiştirebilme kapasitesinin farkına varmasıdır. “Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak” sloganı bu ilerlemenin en sade ifadesidir.
Tüm bunlar terör saldırılarının yoğunlaştığı uluslararası ve bölgesel koşullarda yaşanıyor. Farklı ekonomik sektörlerde farklı mücadeleler gerçekleşiyor: Sağlık, eğitim, vergi, sosyal faaliyet, kamu hizmeti, maliye, bölge yönetimleri, madenler vs... Bunlara egemen olan ruh, kazanımları korumak ve yeni haklar kazanmaktır. Bu mücadeleler, sınıf mücadelesi ve devrimci sendikacılık temelinde örgütlenen sendikal örgütler, Hayat Pahalılığına Karşı Koalisyon (CCVC) gibi büyük birlikler, İsyanın Kazanımlarını Koruma Komiteleri gibi isyancı organlar tarafından yürütülüyor.
Bu devrimci kriz koşullarında Devrimci Komünist Partisi (PCRV) bu mücadeleleri destekliyor ve Devrimci Değişim İçin Siyasi Eylem Platformu aracılığıyla alternatifini sunuyor.
PCRV, krizin devrimle sonuçlanması için çaba sarf ediyor, bu ise işçi ve devrim hareketinin daha da derinleşmesi ve güçlenmesi, ve devrimin kazanması mücadelesidir.
Bu mücadele, yaşadığı niteliksel sıçrama ve toplumun temel katmanları içerisinde daha derinlemesine nüfuz etmesiyle, giderek daha da inandırıcı oluyor.
*Yukarı Volta Devrimci Komünist Partisi temsilcisi
(Çeviren: Deniz Uztopal)
İRAN’DA İŞÇİ VE EMEKÇİLERİN TALEPLERİ BASTIRILIYOR!
İran Emek Partisi (Tufan)*
1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik ve dayanışma gününü, Batılı emperyalistlerin, ABD önderliğinde sürdürdüğü işgal politikaları ve Birleşmiş Milletler (BM) insan hakları bildirgesini çiğneyerek, BM Güvenlik Konseyi’nin onayını almadan ve birçok ülkenin karşı çıkmasına rağmen eski sömürgeci dönemini hatırlatan bir dünya düzeni kurdukları koşullarda karşılıyoruz.
İnsanlığın bir numaralı düşmanı ve en büyük terörist devlet olan ABD emperyalizmi, ne ulusların kendi kaderini tayin hakkını, ne de bağımsızlık ve devlet sınırlarını tanıyor. Emperyalistler kendi çıkarlarına ters düşen veya sınırlayan hiçbir uluslararası sözleşmeyi tanımıyorlar. Ülkeleri işgal ediyor, hava sahalarını ihlal ediyor ve sivilleri, hesap vermeksizin öldürüyorlar. Amerikan Kongresi’nin, yani kendi hukuk sistemlerinin kararlarını dünyanın tüm ülkelerine zorla kabul ettirmek istiyorlar. Kendi çıkarlarını tüm ülkelere dayatmak için dünya çapında döviz ve para trafiğini kontrolleri altına aldılar. Irak, Afganistan, Yugoslavya, Suriye, Libya, Filistin ve Yemen, bu insanlık dışı politikanın kurbanı edildiler.
Yeni ABD başkanının emriyle gerçekleştirilen, ABD emperyalizminin Suriye’ye yönelik son bombardımanı ise, dünya barışının yok edilmesine yönelik bir uyarı ve uluslararası kanlı bir savaşın başlama sinyalidir.
İSLAM CUMHURİYETİ KAPİTALİZMLE EL ELE
İran’da ise İslam Cumhuriyeti kapitalist sistemiyle işçi sınıfı üzerine baskıyı sürdürüyor. Bağımsız sendikalar kurmak; iş, ekmek, özgürlük, işyeri güvencesi için ve kitlesel işten atmalara karşı sürdürülen mücadele tutuklama, hapis ve işkence ile karşı karşıya.
Aylardan beri gaspedilen ücretleri için sokağa çıkan işçilerin eylemleri kanlı bir şekilde bastırılmaya çalışılıyor. Uzmanlar bir ailenin aylık ihtiyacının 2 milyon 489 bin tuman (yaklaşık 600 avro) olduğunu açıklamalarına rağmen Çalışma Yüksek Konseyi, asgari geliri 930 bin tuman (yaklaşık 235 avro) olarak belirledi.
Bu, neoliberal politikanın uygulanmasında yeni bir adım: Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) taleplerinin hayata geçirilmesi, ucuz işgücünün serbest bırakılması ve sermayenin kâr oranının yükseltilmesi anlamına gelmektedir.
İŞÇİLERİN YÜZDE 80’İ YOKSUL
Resmi açıklamalara göre İran işçilerinin yüzde 80’i yoksulluk sınırında yaşıyor. İran Emek Partisi, mayıs ayında yapılacak olan, ülkede sürmekte olan cani rejimi meşrulaştırmak hedefli, seçim aldatmacasını boykot ediyor.
Bu 1 Mayıs, Sosyalist Ekim Devrimi’nin; proleterya iktidarı sayesinde işçi ve emekçiler için gerçek demokrasiyi olanaklı kılan, insanlığa yeni bir ufuk açan bu ilk devrimin 100. yıldönümünde gerçekleşiyor.
Devrim, Lenin’in kızıl bayrağı altında gerçekleştirildi. Bolşevik Partisi, O’nun ve daha sonra yoldaş Stalin’in önderliğinde Ekim Devrimi’nin kazanımlarını savunmak için zorlu bir mücadele sürdürdü. Kanlı savaşlardan kurtulmanın, atom ve kitle imha silahlarının yok edilmesinin, gerçek insan haklarının hayata geçirilmesinin, sömürü, yoksulluk, işsizlik ve ekonomik sefaletten kurtulmanın tek yolu işçi sınıfının önderliğinde gerçekleştirilecek sosyalist devrimdir. Yaşasın proleterya enternasyonalizmi! Kahrolsun İslam Cumhuriyeti! Yaşasın sosyalizm!
*İran Emek Partisi’nin 2017 1 Mayısı açıklamasıdır
(Çeviren: Semra Çelik)
İRAN’DA SENDİKACILARA ÖZGÜRLÜK
Uluslararası Af Örgütü, dün yayınladığı bildiri ile İran’da işçilere ve sendikalara yönelik baskılara son verilmesi çağrısı yaptı. Ülkede çok sayıda işçi ve emekçinin sendikal faaliyetlerinden dolayı hapse atıldığı ya da yargılandığı belirtilerek, İranlı yetkililerin cezaevindeki işçileri serbest bırakması, gösteri özgürlüğüne saygı duyulması istendi. Açıklamaya göre, Tahran Öğretmenler Sendika (ITTATehran) yöneticisi Esmail Abdi 6 yıllık hapis cezasına çarptırılarak cezaevine konuldu. Abdi, 1 Mayıs günü açlık grevine başlayacağını açıkladı. İşçi Örgütleri Kurulmasını Teşvik Kometise Üyesi Behnam Ebrahimzadeh neredeyse 7 yıldır cezaevinde. Yine Tahran Öğretmenler Sendikası yöneticileri Mahmoud Beheshti Langroodi, Mohammad Reza Niknejad ve Mehdi Bohlooli ile Tahran ve Çevresi Otobüs Şirketi Çalışanları Sendikası üyeleri Davoud Razavi, Ebrahim Madadi ve Reza Shahabi; İran İşçileri Bağımsız Sendikası üyeleri Jafar Azimzadeh ve Shapour Ehsanirad da 5 ile 11 yıl arası hapis cezalarına çarptırıldılar.
Af Örgütü, Haft Tapeh Şeker Şirketi Sendikası yöneticisi Ali Nejati ile İran İşçileri Bağımsız Sendikası yöneticisi Sheys Amani’nin de istihbarat ajanların tarafından 1 Mayıs’ta eylem yapılmaması için tehdit edildiğini duyurdu.
1 MAYIS HAFTASINDA ARAP COĞRAFYASINDAN EMEK HABERLERİ
LÜBNAN: 1 MAYIS’A ÇAĞRI
Lübnan İşçi ve Emekçi Sendikaları Ulusal Federasyonu tüm işçileri 1 Mayıs yürüyüşe katılmaya çağırdı. Sendika Başkanı Castro Abdallah, yaptığı açıklamada, “Ulusun gerçek inşacıları, savunucuları bizken, hırsızların bizim fedakarlıklarımızın üzerine oturması kabul edilemez. Çocuklarımızın hastane kapılarında, gençlerimizin göç yolunda ölmeleri kabul edilemez” dedi. Sendikaların yürüyüşü bugün yerel saatle 11.00’de başkent Beyrut’taki Wata Mousaitbeh’ten başlayıp kent merkezindeki Riad al-Solh Meydanı’na kadar sürecek. Öte yandan Lübnan Komünist Partisi Lideri Hanna Garib de, geçtiğimiz Çarşamba bir açıklama yaparak işçileri yürüyüşe katılmaya davet etti.
LİBYA’DA İKİ GÜN 1 MAYIS TATİLİ
ÜÇ ayrı fiili hükümetin bulunduğu ve iç savaş halindeki Libya’da doğu hükümeti olan Temsilciler Meclisi ile Cumhurbaşkanlığı Konseyi 1 Mayıs için bugün ve yarını resmi tatil ilan ettiler. Libyalı emekçiler, 2011’deki NATO müdahalesinin ardından iç savaş ve IŞİD’in Sirte’deki saldırıları nedeniyle bir savaş ortamında çalışmaya ve yaşamaya çalışıyorlar. Ülke, göçmen ve mültecilerin Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ulaşmak için toplandığı limanlardan biri olması nedeniyle “mülteci köle pazarı”na da dönüşmüş durumda.
MISIR: İŞÇİLER EKMEK KRİZİNE ÇÖZÜM İSTİYOR
EL Vadi el Cedid bölgesindeki tarım şirketleri çalışanları, bölge yönetiminden ekmek krizine çözüm bulmasını talep etti. Devletin ekmek fiyatındaki subvansiyonları iptal etmesinin ardından işçiler ekmek sıkıntısı yaşıyor. Çok sayıda işçi ve teknisyen fırınların önünde toplanarak yöneticilerin bir aydan fazladır soren sorunu çözmesini talep etti. Öte yandan IMF heyetinin ziyaret ettiği Mısır yeni kemer sıkma planlarına hazırlanıyor.
FİLİSTİN: 1 MAYIS’TA AÇLIK GREVİNE DESTEK
Filistin Sendikaları Genel Konfederasyonu (PGFTU) 1 Mayıs’ta İsrail cezaevlerinde tutulan ve açlık grevi yapan Filistinli tutsaklarla dayanışma eylemi yapacaklarını duyurdu. 1 Mayıs öncesinde de Arap ve uluslararası sendikal örgütlere mektup gönderilerek İsrail’e tepki göstermeleri istendi. Konfederasyon 1 Mayıs öncesi çeşitli yürüyüş ve eylemler de gerçekleştirdi.
FİLİSTİNLİ İŞÇİLERE ÇİÇEK
HADAŞ hareketi üyeleri ve İsrail Meclisi’nden bazı milletvekilleri her sabah Filistin’den İsrail’e çalışmak için İsrail arama noktalarından geçmek zorunda olan Filistinli işçilere çiçek dağıttılar. Geçtiğimiz Perşembe sabahı yerel saatle 05.00’te arama noktasına gelen milletvekilleri, işçileri hakları konusunda da bilgilendirme yaptılar. Çoğu inşaat işçisi olan Filistinli işçiler işe gitmek için gece 03.00 gibi evlerinden çıkıyor ve arama noktalarından geçebilmek için uzun süre kuyrukta bekliyorlar.
İSRAİL: 1 MAYIS EYLEMLERİ
1 Mayıs nedeniyle İsrail’de Tel Aviv, Nazaret, Kufr Yassif gibi çok sayıda bölgede 1 Mayıs yürüyüşleri düzenlendi. Hadaş (Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephe), İsrail Komünist Partisi, çeşitli sendikalarla birlikte 1 Mayıs’ı kutluyor. Merkezi yürüyüş cumartesi günü Nazaret’te gerçekleştirildi.
Hadaş’ın 1 Mayıs açıklamasında, “Hükümet politikalarıyla oluşan ekonomik tiranlıklarının keyfini süren patronlar tarafından sömürülen ve yüzde 99’u oluşturan geniş güçler ortak çıkarları doğrultusunda artık birleşiyor. 1 Mayıs’ta kadınlar ve erkekler, Araplar ve Yahudiler, üniversite öğrencileri ve çocuklar, kadrolu ve sözleşmeli işçiler, sendikalı ve örgütsüz işçiler, göçmen işçiler ve onların çocukları, kooparatifler, mülteciler, işsizler ve emekliler, işçi sınıfının uluslararası dayanışma gününü birlikte kutlayacağız” denildi.
Açıklamada, Filistin’in işgaline son verilmesi ve barış talebi de dile getirildi.
BAHREYN’DE 1 MAYIS YASAKLANDI
Körfez ülkesi Bahreyn’de 1 Mayıs yürüyüşü yasaklandı. Bahreyn Sendikalar Genel Konfederasyonu Genel Sektreteri Hassan Al-Hilwaji, her yıl olduğu gibi bu yıl da işçilerin yürüyüşlerini gerçekleştireceklerini söyledi. Güvenlik kaygılarını anladıklarını belirten Al-Hiljawi, “İşçilerin yürüyüş örgütlemesini engellem sadece emek hareketine ve sendikalara değil ülkenin ekonomisine de kötü etki yapacaktır” ifadelerini kullandı.