01 Mayıs 2017 16:55

Haber de, haberci de sahipsiz değildir; böyle biline!

Fatih Polat, İstanbul'da düzenlenen 1 Mayıs kutlamasından izlenimlerini yazdı.

Paylaş

İncirli'deki metrobüse bağlanan üst geçit, herhalde en kalabalık anlarından birine tanıklık ediyor. Böyle bir yoğunluk Şirinevler’deki üst geçitte günün işe gidiş ve dönüş saatlerinde sıkça yaşanır. Şimdi aynı yoğunluk İncirli’teki üst geçitte de dikkat çekiyor. Çeşitli pankart ve bayraklarla 1 Mayıs’a gelenler metrobüsten çıkarak, üst geçidin üzerinden dönüyor ve geçidin ayaklarından dönerek aşağıda bekleyen kalabalığın arasına katılıyor.

OHAL döneminin özelliklerinin ve referandum sürecinde yapılmış olan çalışmanın enerjisinin alana taşındığını söylebileceğimiz döviz ve pankartlara rastlıyoruz. Demokrasiye ve işe, ekmeğe dair taleplerin alanda birbirini tamamlaması dönemin politik iklimi açısından anlamlı ve değerli. İstanbul Bakırköy’de son yılların en kalabalık 1 Mayısı’nın yaşandığını söylemek abartı olmaz. Ancak bu katılımda siyasi parti ve hareketlerin katılımı yanında, işçi sendikalarının katılımının zayıf olduğunu da ifade etmek gerekiyor. 

İstanbul 1 Mayısı’nı çeşitli yönleriyle ele alan izlenimleri Evrensel’de bulacağınız için ben bu dönem açısından özel bir anlam taşıyan gazetecilerin katılımına odaklanmak istiyorum.

Bir basın emekçisi olarak bu 1 Mayıs’ta bir yandan, alanın toplamını algılamaya çalışırken, diğer yandan da örgütlü olduğum Türkiye Gazeteciler Sendikasının (TGS) pankartı arkasında yürüdüm. 

TGS’nin büyük pankartı, 159 gazetecinin hapiste olması, basın tarihinin belirli bir dönemde yaşanan en fazla basın davalarına tanıklık edilmesi ve kapatılan basın kurumları gerçeğine dikkat çekmek üzere, “Gazetecilik Suç Değildir” biçimindeydi. “Gazetecilik hapsedilemez”, “Nasıl geçti habersiz”, “Medyada kıyıma son”, “Özgür basın susturulamaz”, “Journalism Is Not A Crime” yazılı dövizlerdi. Yürüyüş boyunca, Türkiye’de katledilmiş olan gazetecilerin isimleri sayıldıktan sonra “burada” diye haykırılarak, bu mesleğin yüz akı olan meslektaşlarımızın anılarını da 1 Mayıs alanına taşımaya çalıştık. “Gazetecilere özgürlük”,  “Gazeteciler çıkacak yine yazacak” ve artık oturmuş bir slogan olarak “Ahmet çıkacak yine yazacak” TGS kortejinde atılan sloganlardan başlıcalarıydı. 

Gazetecilik açısından darbe dönemlerini aratmayan ve bazı yönleriyle de geride bırakan bir dönemde, basın özgürlüğü taleplerinin 1 Mayıs alanına taşınması, diğer sektörlerden sınıf kardeşlerimizin de ilgisini çekti. Herhalde alana yürürken en çok fotoğrafı çekilen, görüntüsü alınan kortejlerden biriydik.

DİSK Basın-İş de, “Özgür basın susturulamaz”, Susma haykır özgür basın haktır”, “Gazetecilere Özgürlük”, “Hakikati yazacağız, hayır susmayacağız”, “Kıdem tazminatı gasbına hayır” slogan ve dövizleriyle alandaki yerini aldı.

İki ayrı basın sendikasının, bu ağır dönemde, gazetecilerin taleplerini 1 Mayıs alanına taşımak için gösterdikleri gayret önemlidir. Bizim meslekte “basın emekçisi” olduğu gerçeğini tek tek gazetecilerin içselleştirmesi bile kolay olmuyor. Çoğu gazeteci işsiz kalıp, eski konumunu yitirdiğinde basın emekçisi olduğu gerçeği ile zorunlu, nesnel bir yüzleşme yaşamak durumunda kalıyor.

Ancak, 10 bin dolayında gazetecinin işsiz olduğu, 159 gazetecinin hapiste olduğu ve çok sayıda basın kurumunun KHK ile kapatıldığı bir dönemde basın sendikalarımızın pankartlarının arkasındaki kabalalığın bu gerçekliğin ağırlığını karşılamaktan uzak olduğunu da belirtmek gerekiyor. Bunu, sadece bugün alana gelmeyenler açısından değil, basın sendikalarımızın ve biz sendikalı gazetecilerin sonuçlar çıkarması gereken bir gerçeklik olarak yazıyorum.

Tüm bunlara rağmen, İstanbul’da ve Türkiye’nin başka 1 Mayıs alanlarında, talepleriyle alanlara çıkan gazeteciler, habersiz bırakılmak istenen kitlelerle birlikte, eğilmediklerini gösterdiler. Haber de, haberci de sahipsiz değildir. Böyle biline!

ÖNCEKİ HABER

Adana'da 1 Mayıs: Güvenceli iş, güvenceli gelecek!

SONRAKİ HABER

Korku duvarını yıktılar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa