03 Mayıs 2017 01:24

Saldırıların özünde emek sömürüsü var

Cansu Pişkin'e konuşan Doç. Dr. Banu Kavaklı Birdal, mültecilere yönelik saldırıların özünde yatan temel etmenin emek sömürüsü olduğuna dikkat çekti.

Paylaş

Cansu PİŞKİN
İstanbul

İzmir Torbalı’da ve Mersin Adanalıoğlu’da Suriyelilere yönelik toplu saldırılar mültecilerin başka bölgelere nakledilmesiyle şimdilik ‘çözüldü.’ Saldırılar medyada ‘korkutan gerginlik’, ‘karşılıklı kavga’ gibi başlıklarla yer alsa da arka planında yılladır çözülmeyen sorunlar var. 

İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Sosyoloji Bölümü akademisyenlerinden Doç. Dr. Banu Kavaklı Birdal, saldırıların özünde yatan temel etmenin emek sömürüsü olduğuna dikkat çekiyor.

Suriyeli mültecilerin ucuz iş gücü olarak görülmesinin yerli halka işsizlik ve ücretlerin düşmesi olarak yansıdığını söyleyen Birdal, Suriyeli mültecilere hayırseverlik uygulamaları yerine hak temelli uygulamaların hayata geçirilmesi gerektiğine vurgu yapıyor. 

“Sorun ilk etapta ötekileştirilmiş bir grup olan Suriyeli mültecilere yerel halkın kışkırtılmış tepkisi gibi gözükse de özünde emek sömürüsü yatıyor” diyen Birdal, Suriyelilerin 6 yıla yaklaşan birlikte yaşam pratiğine rağmen hâlâ net bir statüye sahip olamamalarının da bu durumu tetiklediğini ifade etti.

‘MİSAFİRLİKTEN GEÇİCİ KORUMAYA...’ 

Karşılığında minnet bekleyerek sunulan hayırseverlik uygulamalarının yerine hak temelli ve insanlık onurunu gözeten uygulamaların topluma yerleşmesi gerektiğine dikkat çeken Birdal, “Uluslararası hukukun açıkça belirttiği gibi aslen ‘mülteci’ olarak tanınmaları ve bundan doğan sosyal, ekonomik ve siyasi haklarını kullanabilmeleri gerekirken 6 yıl içinde ‘misafirlikten’ ‘geçici koruma altındaki insanlar’ olmaya geçebildiler. Yerli halk perspektifinden bu misafirlik ve geçicilik hali hem devlet ve belediyeler hem de sivil toplum kuruluşları tarafından yapılan yardımlarla kolaylaştırılan ayrıcalıklı bir ziyaret hali. Oysa Suriyeliler son derece zor koşullarda ve çok ağır bir hayatta kalma mücadelesi sürdürüyor. Torbalı’daki olayların tetikleyicisi olan çocuk kavgasına bakınca da bunu görüyoruz. Suriyeli çocuk ‘mahallenin çocuğu ya da komşu çocuğu’ olarak değil de ‘ötekinin çocuğu’ olarak algılandığından, iki halk arasındaki farklılıklar vurgulanarak kutuplaştırıldığından birinin diğerini kasabadan şiddet yoluyla sürmesine varıyor. Burada kısaca bahsettiğim kalıcı olarak kabul edilmeme hali, ekonomik kaynaklar ve hizmetler için rekabet, sadece iç değil dış politikanın da unsuru haline gelmiş olan ayrımcı dil, kışkırtılan milliyetçilik ve savaş söylemleriyle birleşince Suriyelilere yönelik ön yargı, ayrımcılık ve nefret suçları kolayca alevlenebiliyor” diye konuştu.

KORUMASIZ VE SÖMÜRÜYE AÇIKLAR

Mültecilerin sahip oldukları muğlak statü sebebiyle çalışma izni meselesinin çözülememiş olmasının emek sömürüsüne yol açtığının altını çizen Birdal, Suriyeli mültecilerin sistem dahilinde son derece korunmasız ve sömürüye açık bir iş gücünü de temsil ettiklerini söyledi. Üreticilerin iş gücü ihtiyacını mevsimlik tarım işçileri yoluyla karşıladığı yerlerde son 5 yıldır Suriyelilerin kadın, erkek ve hatta çocuk demeden düşük yevmiyelerle ve insanlık dışı koşullarda çalıştırıldığına dikkat çeken Birdal, “Ucuz iş gücünün peşine düşen tarımsal üreticiler ve onlara aracılık yapan dayıbaşıları eliyle yürütülen bu sömürü düzeninde geleceksiz ve güvencesiz olarak yer alıyor Suriyeliler” dedi. 

EKONOMİK KAYGI VE REKABET ÇATIŞTIRIYOR 

Birdal, tarım işçiliğinin Suriyeliler tarafından kabul edilemez koşullarda ve düşük ücretlerle dolduruluyor olmasının bölgedeki yerli halk arasında işsizlik ve ücretlerin düşmesi olarak da kendini gösterdiğini kaydetti. Birdal, bu durumun ekonomik kaygı ve rekabet hislerini derinleştirerek kendisinden olmayanı cezalandırma hatta yok etmeye dönük davranışlara ortam yarattığını söyleyerek şöyle devam etti: “Zaten dolaşımda olan ayrımcı söylem, güvenlik tartışmaları ve toplumsal uyumsuzluğa işaret eden ön yargılarla birleştiğinde bugün şahit olduğumuz saldırılar gerçekleşiyor. Ne acıdır ki, savaşla yerinden yurdundan edilen bu insanlar sözde komşuluk ve din kardeşliği altında kabul edildikleri bu ülkede, maddi ve manevi yokluklara rağmen yürüttükleri var olma mücadelesinde de yerlerinden ediliyorlar.”

ÖNCEKİ HABER

Gölette yaşanan ölümlerden yüzde 80-90 belediye sorumlu

SONRAKİ HABER

Zulüm bitene kadar mücadele edeceğiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa