Somer: Tüm gidişattan tek kişi sorumlu olacak
Doç. Dr. Murat Somer, Erdoğan’ın partili cumhurbaşkanlığı ile yürütmeye, yasamaya hakim olduğunu ve yargı üzerindeki etkisine dikkat çekti.
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın AKP’ye üye olmasını değerlendiren Siyaset Bilimci Doç. Dr. Murat Somer, Erdoğan’ın partili cumhurbaşkanlığı ile yürütmeye, yasamaya hakim olduğunu belirterek, yargı üzerindeki etkisine dikkat çekti. Somer, Erdoğan’ın AKP’yi güçlü tutmak için devletin imkanlarını kullanacağına ve parti devleti eğilimlerinin kaçınılmaz olarak devreye gireceğine vurgu yaparak “Bu da Türkiye için yetmiş sene geriye gidiş tehlikesini beraberinde getiriyor” dedi.
AKP’ye üye olan Erdoğan’ın 21 Mayıs’ta yapılacak olağanüstü kongrede bıraktığı AKP genel başkanlık koltuğuna 33 ay sonra tekrar oturacak. Koç Üniversitesi Siyaset Bilimleri ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Somer, Erdoğan’ın AKP’ye üye olması ile neler yaşanabileceğini gazetemize şu şekilde değerlendirdi: “Bundan sonra bir sonraki seçime kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan güvenlik, ekonomi ve dış ilişkiler gibi bütün alanlarda iyi veya kötü gidişattan ve kritik kararlardan tam sorumlu olacak. Hiçbir konudaki olumsuzluklardan veya başarısızlıklardan dolayı başka bir makamın yetersizliğini, hatasını veya güç eksikliğini ileri sürmesi kolay olmayacak. Tabii kazanımların ve başarıların kredisini de toplumdan kendisi adına talep edecek. Filli başkan olarak yürütmeye, Meclisteki çoğunluk partisinin üyesi ve yakında genel başkanı olarak da yasamaya hakim. Yargı üzerindeki nüfuzu da malum. AKP’nin bütünlüğünü koruyabilecek mi, ayrılmalar veya MHP’den katılımlar olur mu, örgüt etkin çalışabilecek mi? Bütün bunlardan yani parti içindeki gidişten de genel başkan olarak tam sorumlu olacak.”
AKP’yi bir arada tutan şey artık ideallerden, programdan veya davadan çok lidere bağlılık, güç ve iktidarın nimetleri ve ayrıcalıkları. Dolayısıyla AKP’yi güçlü tutmak için devletin imkanları ve parti devleti eğilimleri kaçınılmaz olarak devreye gidecektir. Bu da Türkiye için yetmiş sene geriye gidiş tehlikesini beraberinde getiriyor. Ancak yüzde 49’un da ağırlığı var ve kolay olmayacaktır. Muhalefet bunları gündeme getirecektir ve halk da hayatında gözlemleyecektir. Bundan birçok samimi AKP’linin de rahatsız olabileceğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanı devleti yeniden yapılandırmaya çalışacak. Bunun için de MHP ve diğer toplum kesimlerinden kadro devşirmeye ve iş birliğine ihtiyacı olacak, uzlaşma arayabilir, ve ehliyet gözetilmezse performanstan tam sorumlu olacak.”
'MUHAHALEFET DEMOKRATİK BİR ANAYASAYI GÜNDEME GETİRMELİ'
Murat Somer, değerlendirmelerine şöyle devam etti: “Gelecek Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) atamaları, OHAL’in daha ne kadar kalıcı olacağı, uyum yasaları ve vadedilen diğer reformlar. Referandum öncesi Siyasi Partiler Kanunu (SPK) ve Seçim Kanunu gibi konularda reformlar yapılacağı sözü verildi. Bu sözlerin mutlaka evet oylarında etkisi olmuştur. Demokrasi güçlenecek, OHAL sürekli olmayacak, Meclis ve partiler zayıflamayacak aksine güçlenecek denerek oy istendi ve bir kesim ikna edildi. Bunlar yapılmazsa da, Mecliste çoğunluğu olan partinin genel başkanı olarak yasamaya da hakim olan Cumhurbaşkanlığı sorumlu olacak. Anayasal tarafsız bir cumhurbaşkanının kalkması Türkiye için elbette büyük kayıp. Bu referandum öncesi yeterince tartışıldı ve umarım ileride telafi edilebilir.”
Türkiye’nin ihtiyacının son anayasa değişikliklerinin zaaflarını düzelten aynı zamanda da geçmiş sistemden daha iyi ve ülkeyi ileri götürecek bir program olduğunu ifade eden Somer, “İleriye dönük demokratik bir gündem. Bunu başta sivil toplum olmak üzere muhalefet de gündeme getirmeli ve tüm meşru siyaset olanaklarını kullanarak talep etmeli” diye konuştu.
'ÜÇ SAİK ÖN PLANA ÇIKTI'
Erdoğan’ın AKP başkanlığı dönemini de göz önüne alarak resmi olarak partili cumhurbaşkanı kimliğiyle yaptığı konuşmasını kısaca değerlendirmesini istediğimiz Somer, şunları söyledi:
“Konuşmada üç temel saik ön plana çıktı. Dış ilişkilerde güç, meşruiyet, ve demokrasi ve hukuk kriterlerine maruz kalmaksızın yeni yönetimi ve iktidar imajını dünyaya kabul ettirmek arayışı; temel dış ilişkilerde planlı veya plansız, yani risk alarak kritik kararlar alınma ihtimali var gözüküyor, ama burada ekonomi belli ölçüde frenleyici bir etken olabilir. İkincisi parti olarak AKP’yi toparlamak ve motive etmek, ayrılmaları engellemek ve bir arada tutmak, trenden inmiş olanların etkisini azaltmak gayreti. Üçüncüsü ise bir yandan güçlü devlet ve tek bayrak vaadiyle Türk milliyetçilerini, bir yandan da kalkınma vaadiyle Kürtleri yanına çekmek çabası.”