Macron’un enternasyonalizmi, Fransa’nın emperyalizmi
Arif Koşar, Evrensel Pazar'a, farklı siyasi kesimlerin anlamı üzerinde tepindiği enternasyonalizmin ne olduğunu, ne olmadığını yazdı.
![Macron’un enternasyonalizmi, Fransa’nın emperyalizmi](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/82698.jpg)
Arif KOŞAR
Fransa’da aşırı sağcı ırkçı aday Marine Le Pen’in karşısında Emmanuel Macron’un kazanması, aşırı sağa karşı Avrupa demokrasisinin başarısı olarak liberal dünyada coşku ile kutlandı. İtalyan La Repubblica gazetesinin yorumu bu coşkunun tipik ifadesiydi:
“Macron’un zaferi Avrupa’yı kurtarmıştır. Le Pen cumhurbaşkanlığına seçilseydi o zaman Avrupa’nın günleri sayılı olurdu.”
AB’den yana olmak, İngilizlerin aksine, dar ulusal çıkarlardan uzak durmak, enternasyonalist bir çizgiyi savunmak anlamına gelmiyor muydu?
Cumhuriyet Yazarı Aslı Aydıntaşbaş da tam da bu nedenle attığı twitle “39 yaşında enternasyonalist başkan seçen Fransa seçmenini kutluyorum. Avrupa popülizmi sandığa gömüyor. ABD başka hikaye...” dememiş miydi?
Avrupa’nın en köklü bankalarından Rothschild’da üst düzey yetkili olarak çalışmış, Cumhurbaşkanı Hollande’a danışmanlık yapmış, amacının “milyarder olmak” olduğunu açıkça ilan etmiş Macron’un enternasyonalizmi!
Francis Fukuyama tarihin sonunu ilan ettiğinde, Yeni Dünya Düzeni ile dünyaya refah, barış, adalet vadedildiğinde, kapitalizm sosyalizmin yapamadıklarını yapacaktı. Bunlardan birisi de enternasyonalizm idi, ki, tüm bu “antimilliyetçi” demokratik laf kalabalığının ardında ulusal sınırların emperyalist tekellere, ticarete, yatırımlara, yasal soyguna, el koymaya, özelleştirmelere açılması vardı. Dolayısıyla çok uluslu şirketler ve temsilcileri o kadar enternasyonalistti ki, hiçbir ulus ayrımı yapmadan tüm dünyanın içine tükürdü.
Her halükarda uluslar arasında ayrım yapmadan o ülkede “ücretler düşük”, bu ülkede “vergiler az”, şu ülkede “arazi bedava” diye sınırları aşmak; enternasyonalizm olarak tanımlandı. İş, sol liberallerce işçi sınıfı mücadelesi ve onun enternasyonalizminin, küreselleşme şahsında farkında olmaksızın zafer kazandığına kadar vardırıldı. Bkz. Virno, Negri, Hardt.
Pek uzun zamana gerek kalmadan durum görüldü. Misal, AB, memleketimize göre kimi demokratik hakları tanımakla birlikte, demokrasiyle değil Balkanlardan üzerinden soğuk soğuk esneklik, düşük ücret, taşeronluk, kiralık işçilik, Gümrük Birliği ile geliyordu. AB sermayesi o kadar enternasyonalistti ki, bunlar oldukça sınırları geçecek Türkiye’ye gelecek, güzel güzel memleketin nesi var nesi yoksa sömürecek, el koyacaktı. İşine geldiğinde 1 Kasım öncesinde olduğu gibi tokalaşacak, gelmediğinde kızacaktı.
Sözün özü; Le Pen’in şeceresi bir yana, Macron’un “enternasyonalizm”i Fransa’nın emperyalizmidir.
Enternasyonalizme gelince... Ulus ve ülke ayrımı yapmaksızın ezilen ve sömürülen emekçi yığınların baskı ve sömürü karşısındaki dayanışmasıdır. Alman emekçilerin gelen Suriyeli mültecileri tren istasyonlarında karşılaması, Türkiye’de atılan işçiler için Fransız işçilerin eylemi, savaşa karşı akademisyenlerin barış haykırışıdır. İspanya’da faşizme karşı savaşan uluslararası tugaylar, Filistin’e giden Denizler, halklar hapishanesini yıkan Ekim Devrimi’dir.
Vardır... Ama Avrupa’nın holding merkezlerinde, lüks otellerinde, lobi savaşlarında değil... Olduğu kadarıyla dünyanın limanları, merdiven altı atölyeleri, işyerleri ve gecekondu mahallelerinde; işçi sınıfı ve emekçi halklarındadır. Azsa da; dünyanın hali ahvali bundandır.
***
Son bir not: Bir de konuyu baştan beri karıştırmış olanlar var. Aydınlık Yazarı Yıldırım Koç’a göre de enternasyonalizm 19. yüzyılda kaldı. “İşçi sınıfı enternasyonalizmi sömürgeciliğin 19. yüzyıl ortalarında canlanması ve ardından emperyalizm öncesinde vardı; sömürgecilikle ve emperyalizmle ortadan kaldırıldı.” Koç’a göre, bugün, Batı ülkelerindeki işçi sınıfı, sömürüden aldığı payla, “kapitalizmin payandalarına dönüşmüş”, kendi burjuvalarının “köpekleri” olmuştu. Dolayısıyla bugün işçi sınıfının enternasyonalizmi imkansız, olsa olsa sermayenin (misal Macron gibilerinin) çarpıtılmış bir enternasyonalizmi olabilir.
Oysa Avrupa işçi sınıfı, emperyalist çağ boyunca, kendi sermayesine karşı çetin mücadeleler yürüttü. İkinci Dünya Savaşı sırasında ve hemen ardından Fransa, İtalya gibi emperyalist ülkelerde iktidarın kıyısına kadar geldi. Biraz güç ilişkileri daha fazla komünist partilerin direksiyonu Avrokomünizme (reformizm) bükmesi nedeniyle başaramadı. Almanya’nın yarısı ise başardı. Avrupa’da işçi hareketi hiçbir zaman, üç dünyacı ezberde olduğu gibi, emperyalizmin bir uzantısı olmadı. Belki onu aşamadı, ama teslim de olmadı.
Evrensel'i Takip Et