Binlerce yıl öncesinden gelen gizem: Moai Heykelleri
Başak Şahindoğan, Evrensel Pazar'a Paskalya Adası'nda yer alan gizemli Maoa heykellerini yazdı.
Başak ŞAHİNDOĞAN
Yeryüzünde neredeyse hiçbir yer, diğer yerleşim bölgelerine Paskalya Adası kadar uzak değildir. Doğuda Güney Amerika, 4300 mil, batıda Tahiti ise adaya 2300 mil uzaklıktadır. Okyanusun ortasında kaybolmuş lavlardan oluşan bu küçücük ada dünyamızın en büyük bilmecelerinden birisidir.
Bu gizemli bilmece adada yer alan ve ‘Moai’ adı verilen dev heykellerdir. Moai heykellerini ve adada yer alan tapınakları 1722’de adaya ayak basan ilk Avrupalı, Alman denizci ve kâşif keşfetmiştir. 1935’te giden Alman dilbilimci ise adada yaptığı inceleme sonucunda 638 tane heykeli türlerine ve büyüklüklerine göre sınıflandırarak kaydetmiştir. 1969 ile 1976 arasında yürütülen Paskalya Adası Heykelleri Projesi araştırmalarında ise 887 heykel kayda geçirilmiştir. Ancak adada toplamda 1000’den fazla heykel olduğu tahmin edilmektedir. Moailer abartılmış derecede uzun kulakları, güçlü çıkıntılı çeneleri, büyük başları ve kolsuz gövdeleri ile insanı etkileyen görkemli heykellerdir. İyice belirli olan göz delikleri ile düz burunları ile hepsi aynı biçimdedir.
Moai heykellerinin en uzununa ‘Paro’ adı verilmiştir. Paro yaklaşık 10 metre uzunluğa, 82 ton ağırlığındadır. En ağır Moai ise 86 tondur ve tamamlanmamıştır. Eğer tamamlanabilseydi 21 metre uzunluğa ve 270 ton ağırlığa sahip olacağı tahmin edilmektedir. Genel olarak erkek heykeller “Moai Kavakava”, dişi heykeller ise “Moai Pæpæ” adıyla anılmaktadır. Heykellerin ada yerlileri tarafından 1000-1600 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Dinsel anlamları da tam olarak bilinmemekle birlikte yaşadığına inanılan ataları temsil ettikleri sanılmaktadır. Yerliler bulundukları toprakları “kuş adamların ülkesi” olarak adlandırmaktadır. Adada pek çok yerde kayalara işlenmiş çeşitli ve moai heykellerinin birçoğunda dövmeye benzeyen bilinmeyen bir yazı diline ait semboller bulunmuştur. Bu yazı bugüne kadar çözülememiştir.
“Moai”ler adanın doğu kıyısında bulunan Rano Raraku volkanından alınmış olan yumuşak volkanik tüflerden yapılmıştır. Bu dev heykeller kayalardan tek parça halinde imal edilmiştir. Bu heykeller çarpıcı bir sanat örneği oluşturmakta ve yontma tekniğinin son aşamalarının örneklerini gözler önüne sermektedirler. Ayrıca moailerin başında Pukao adı verilen dev kırmızı şapkalar bulunmaktadır. Pukao’laradanın güneybatısındaki Punapau volkanından alınmış scoria denilen kırmızı tüften yapılmış ve metrelerce uzunluktaki Moailere sonradan yerleştirildiği anlaşılmıştır. Ancak ağırlıkları 10 tonu bulan bu şapkaların heykellerin üzerlerine nasıl yerleştirilebildiği halen gizemini korumaktadır.
Rano Raraku’da yaklaşık olarak 200 adet heykel kalmıştır, Bunların birçoğunun da taşocağının altında gömülü olduğu sanılmaktadır. Heykellerin çoğu yarım kalmış durumdadır, bir kısmı ise neredeyse taslak aşamasındadır.
Rano Raraku bir heykel atölyesi olarak kullanılmış ve tamamlanan dev heykeller adanın genellikle denize bakan değişik yerlerine taşınmışlardır. Yerliler bu tonlarca ağırlıktaki heykelleri taşımak için mükemmel bir mühendislik örneğin ortaya koyulmuştur. Yakın geçmişteki birçok bilim insanı bu konuda uzun süre araştırmalar yapmış, heykellerden bir tanesini birebir kopyalayarak dönemin teknolojisi ve insan gücüyle taşıma denemeleri yapmışlardır. Bunun sonucunda heykellerin değişik noktalardan halatlarla bağlanarak sağa sola sallandığında ileriye doğru gidecek şekilde üretildiği fark edilmiştir. Yani ağırlığı ne olursa olsun sağa sola salladığını zaman heykel ağaç dövmeleri üzerinden kaydırılarak yavaş olsa da ilerlemektedir.
Volkanik bir yapıya sahip olduğundan zaten bitki yetişmesine pek müsait olmayan adadaki az sayıdaki palmiye ağacı da heykelleri taşımak için kullanılan kızak sistemi için kesilerek ne yazık ki yok edilmiştir.
Bu zorlu yolculukla taşınan heykeller rastgele bir yere değil ‘Ahu’ adı verilen platformlara uzmanlar tarafından hala keşfedilememiş bir yola yerleştirilmiştir. Bir anlamda mozoleler olan ahular, öte yandan eski kabilelerin kutsal bir yer olarak kabul ettikleri odak taşı olarak da kullanılmaktadır. Ahular da en az moailer kadar ilginç yapılardır. Genellikle parça taşların işlenmesiyle oluşturulan bu platformlardaki uyum kadar güçlüdür ki iki taşın arasına incecik bir bıçak girmesi bile imkânsızdır. Bu inşa tarzının adadaki yerel yapıdan çok İnka Medeniyetini anımsatması da ayrı bir gizem konusudur.
Uzmanların araştırmalarına göre bir moaiyi yontmak, taşımak ve ahunun üzerine yerleştirmek için 23.000 adam-günlük bir çalışmayı gerektirmiştir. Yaklaşık 1000 adet heykel olduğu düşünüldüğünde olayın ihtişamı daha belirgin hale gelmektedir. Bunca yıllık araştırma sonucunda bile ancak yaklaşık bilgiler edinilebilmektedir. Okyanusun ortasındaki bu küçücük ada hala modern 21. yüzyıl insanı için gizemini korumaktadır.