“Sınıf”tan kaçabilirsin ama asla saklanamazsın
Gençliğin “tek adam” rejimi inşasına karşı aradığı mücadele zemini Wood’un da anımsattığı gibi işçi sınıfının mücadelesinden geçmektedir.
Hazal GÖÇMEN
ODTÜ
16 Nisan’da “tek adam tek parti” rejimi inşasını kolaylaştırmak adına oylanan anayasa değişikliği tarihe “şaibeli referandum” olarak geçti. Seçim sonuçlarının açıklandığı gece dâhil olmak üzere oylarının ve dolayısıyla geleceklerinin çalındığına inanan gençler çareyi, öfkelerini sokakta birleştirmekte buldu.
GENÇLİĞİN ARADIĞI MÜCADELE ZEMİNİ
Türkiye’nin onlarca şehrinde bir araya gelen genç yaşlı halk kitlelerinin eylemleri Türkiye’nin yakın tarihinde önemli bir yeri olan demokratik hak taleplerinin belirginlik kazandığı “Gezi Parkı’ eylemlerinin yeniden konuşulmasına yol açtı. Gençliğin içinde önemli rol oynadığı Gezi Parkı”nı anımsatan, referandum sonuçlarına itiraz gösterileri seçimlerin sıcaklığının geçmesinin ardından giderek azaldı. Referandumun ardından CHP Antalya milletvekili Deniz Baykal’ın 2019 yılında yapılacak olan başkanlık seçimleri için Abdullah Gül’ü işaret etmesi “tek adam” rejimi inşasına karşı belirlenmesi gereken mücadele yöntemlerini siyasi aktörler arası bir çatışmaya indirgemenin yolunu açtı.
AKP-Erdoğan hükümetinin izlediği gerici politikalar nedeniyle yoğun politik gündeme hapsolan gençler ya mücadele çizgisinden uzaklaşmakta ya da mücadele zeminini nereden oluşturmaları gerektiği konusunda derin kafa karışıklıkları yaşamaktalar. Türkiye’nin gençler açısından siyasi tablosu az çok bu haldeyken ODTÜ Siyaset Bilimi Topluluğu olarak okuduğumuz Ellen Meiksins Wood’un “Sınıftan Kaçış” adlı eseri gençliğin aradığı mücadele zeminini hatırlatan yeniden bir yol gösterici olma özelliği taşıyor.
SINIFTAN KAÇAN YENİ “SOSYALİZM”
“Sınıftan Kaçış” kitabında ele alınan temel tartışma Sovyetlerin dağılmasının ardından hız kazanan, Marksizm’in ana vurgusu olan işçi sınıfının devrimci özelliğine olan inancın yitmesi ve sosyalist hareketin kendine yeni devrimci özneler aramasıdır. Ayrıca ideoloji ve politikanın belirlenmesinde sınıfsal ve ekonomik ilişkilerin herhangi bir etkisinin olmadığı dolayısı ile siyasal terimlerle sınıfsal çıkarların açıklanamayacağı öne sürülür bu dönemde. Buna göre sosyalist hareketin oluşumu ekonomik koşullardan ziyade ideolojik ve siyasal bağlarla birbirine bağlanmış halk unsurlarının oluşturacağı siyasal güç ile ekonomik çıkarlar açısından tanımlanan “dar maddi çıkarlar” değil, “evrensel insan değerleri” hedeflenir. Daha açık bir ifadeyle halk ittifakı “sağduyulu insanlar” olarak nitelenebilen ortak zemini akıl ve vicdan olan kişilerin sosyalizmin ana unsuru olduğu belirtilir. Yeni sosyalist hareketlerin işçi sınıfını sosyalizme halk unsurlarına kıyasla daha az uygun görmesinin nedenlerinden biri de sınıfın maddi çıkarlar tarafından yönlendirildiği kanısıdır.
EKONOMİK ALAN İLE SİYASAL ALAN SINIRI
“Sınıftan Kaçış” kitabının yazılması İngiliz işçi sınıfının 20.yüzyıldaki en önemli olaylarından İngiltere’deki 1984-85 senelerinde gerçekleşen madenci grevine denk gelmektedir. Yeni sosyalist hareketlerin işçi sınıfını sosyalizm mücadelesinde esas almayarak vardıkları yargılar tarihsel bir örnek olan madenci grevinden çıkan sonuçlar ile çatışmaktadır. Madenci grevi sınıf mücadelesinin ekonomik çıkarlara yöneldiği zaman bile kapitalist iktidarın sınıf mücadelesini bastırmak üzere kullandığı devlet, hukuk ve polis aygıtlarının gerçek yüzünü ortaya koymaktadır. Ayrıca yeni sosyalist hareketlerin öne sürdüğü gibi ideolojinin özerkliğinden bahsedilemez çünkü madencilerin ve ailelerinin ekonomik mücadele deneyimleri bilinçlerini şekillendirmede önemli rol almıştır ki dünyaya bakışları grevden öncesine göre oldukça farklılık göstermektedir. Bu deneyimden alınan yeni örgütlenme biçimleri ve dayanışmalar “ekonomik alan” ile “siyasal alan” arasındaki sınırların nasıl aşıldığına örnek verilebilir.
Wood’un da belirttiği gibi “ekonomik mücadeleler sınırlarına dayanınca savaş siyasal arenaya kaymıştır ve işçi sınıfı çıkarları uğruna verilen uğraş, ‘ekonomik’ sınırlarını aşarak çoğu kez açıkça sosyalist amaçlara yönelen siyasal hareketlere dönüşmüştür.”
TEKNOROT’TAN ŞİŞECAM’A
Bugün Türkiye’de de sermayenin iktidarını sağlamlaştırmak adına inşa edilmek istenen “tek adam” rejimine giderken iktidar baskı ve sömürü politikalarını arttırmaktan geri durmuyor. Gençliğin “tek adam” rejimi inşasına karşı aradığı mücadele zemini Wood’un da anımsattığı gibi işçi sınıfının mücadelesinden geçmektedir. Kapitalist iktidar aygıtları ülkenin dört bir yanında baskı politikaları estirirken Düzce’de TEKNOROT işçilerinin, Tekirdağ’da ŞİŞECAM işçilerinin grev kararları ve direnişleri son derece önemlidir. Bu gösterilerin sosyalizm için belirleyici bir savaşa neden olamayacağı söylenerek kapılan umutsuzluktan kaçınılmalıdır çünkü Wood’un da söylediği üzere önemli olan tek mücadele son mücadele değildir.