Galatasaray Lisesi’nden Anadolu’ya uzanan bir serüven
Biz burada İstiklal Caddesinde okuyoruz, Anadolu’ya uzak kalıyoruz. Bu proje bizim bu yönümüzü geliştirmeye de yönelik, öğrettiğimiz kadar öğreniyoruz
Elif TURGUT
Galatasaray Lisesi öğrencileri tarafından 6 yıldır düzenlenen Galatasanat Sosyal Sorumluluk Projesi’ni konuşmak için Deniz Büyükbaş, Elif Aydın ve Ozan Er’le buluştuk, projelerinin içeriği onlardan öğrenmek istedik.
Öncelikle Galatasanat ekibini ve projenizi tanıyalım.
Ozan: Organizasyon ekibi olarak hepimiz yatılı öğrencileriz. 10. ve 11. sınıflar olarak gidiyoruz okullara. Projemizin adı Galatasanat. Bu 6 senedir yapılan bir proje. Bu okula farklı illerden geldik. Ben Isparta’dan, Elif Antalya’dan, Deniz Balıkesir’den... Genelde öğrenciler memleketlerinden bağlantılarıyla ayarlıyorlar gideceğimiz yerleri. Deniz; voleybol kulüp başkanı, Elif; sinema kulübü başkanı. Aynı zamanda bir festivalimiz var: Galatasaray Kültür ve Sanat Festivali oluyor her sene sonunda. Elif onun da organizasyon komitesinde aynı zamanda.
“KÖKLÜ BİR GELENEĞİ SÜRDÜRÜYORUZ”
Galatasanat kapsamında neler yapıyorsunuz?
Elif: 8 kulüp var projede bulunan; sinema, halk oyunları, tango, müzik, plastik sanatlar, tiyatro, edebiyat, fotoğrafçılık. İlk olarak gittiğimiz okula kitap götürüyoruz götürebildiğimiz kadar ve orada bir kütüphane oluşturuyoruz. Sinema kulübü olarak biz çocuklara sinemanın tarihinden bahsedip bir kısa film çekiyoruz onlarla birlikte. Aynı zamanda projenin tanıtım filmini de biz çekiyoruz. Halk oyunları, Karadeniz yöresinden bir oyun öğretiyor. Müzik kulübü istedikleri enstrümanlara göre çocukları ayırıyorlar ve birebir ilgileniyorlar.
Ozan: Sene başından beri düzenli çalışan kulüplerimiz var, her hafta haftanın belli günlerinde toplanıp çalışmalar yapan. Her kulüp kendi alanında oldukça hazırlıklı oluyor. Bu proje dışında çoğu kulübün katıldığı yarışmalar var. Bu proje de bir gelenek aslında ve bizler de bu geleneği sürdüren insanlarız. Her sene projeye katılanlar önceki yıla bir şeyler ekleyerek ilerletiyor. Mesela bu sene duvar boyamayı ekledik, sahneyi boyadık. Seneye biz 12.sınıf olup sınava hazırlanmaya başlayacağız, bizim bir alt dönemimiz devralacak. Kulüplerin inanılmaz bir mirası var, tiyatro kulübü için Ferhan Şensoy’dan tutun şu anki öğrencilere kadar bir geçmişi var, müzik kulübünde Barış Manço’dan... Bizler köklü bir geleneği sürdürüyoruz, bu değerlerin farkında olarak. Galatasanat projesi de bizim açımızdan en önemli işlerden biri. Geçmişten miras edindiklerimizi Anadolu’da köy okulunda çocuklara aktarıyoruz, onlara temel sanat eğitimi veriyoruz. Her sene Galatasanat gelse de gitsek diyoruz. İki ayağı oluyor normalde bu projenin. Beyoğlu ayağı var, Beyoğlu’nda bir okulu kendi okulumuza davet ediyoruz, 1 hafta süren bir atölye çalışması yapıyoruz. Bir de bizim gittiğimiz, projenin ikinci ayağı var. Geçtiğimiz günlerde 2-6 Mayıs arasında gerçekleşen proje, Isparta’nın Yeşilköy ilçesi’nde bir okula gittik.
“ÖĞRETTİĞİMİZ KADAR ÖĞRENİYORUZ”
Bu bir yandan tüm kulüplerin bir araya gelip, ortak bir iş çıkarması, ortaklaşmaları açısından da iyi bir örnek gibi görünüyor.
Deniz: Aramızdaki birlik ve beraberliği de çok geliştiriyor.
Ozan: Bu projenin bilinci çok gelişmiş, herkes özenle yapıyor işini. Aynı zamanda bizi alt dönemimizle, kendi aramızda, çocuklarla, ülkemizle kaynaştırıyor. Bazı gerçekleri görmemizi sağlıyor. Biz burada İstiklal Caddesi’nde okuyoruz, Anadolu’ya uzak kalıyoruz. Bu proje bizim bu yönümüzü geliştirmeye de yönelik, öğrettiğimiz kadar öğreniyoruz da.
Nasıl tepkiler aldınız?
Elif: Bu sene biraz şanslıydık, gittiğimiz okul bizi çok sıcak karşıladı. Okulda biz sadece 6., 7., 8. sınıflarla çalışacakken 2. ve 3. sınıflar da çok istekli oldukları için onlar da katıldı. Biz sinema kulübü olarak yaptığımız atölyede 10 kişiyle çalışacakken 26 kişiyle bir film çektik.
Ozan: Çocukların çok ilgi duyduğunu görünce biz de çok motive oluyoruz. Biz önceden gideceğimiz okula atölyelere katılacak öğrencilerin listesini oluşturmalarını söylüyoruz her kulübe 10-12 kişi katılacak şekilde. Oraya gittiğimizde herkes katılmak istiyordu. Bir anda kapsam büyüdü. Köy halkı sağolsunlar, 4 gün boyunca neye ihtiyacımız varsa bize yardımcı oldular. Alyperi arkadaşımın bir hikayesini anlatacağım. Bekir diye bir öğrencimiz vardı, yağmur yağıyordu biz okuldan ayrılırken. Bekir de mesaj yazmış “Çok yağmur yağıyordu, kaza yapmadınız değil mi? Çok merak ettim, uyuyamadım.” diye. Bunu söyleyen 3. Sınıf. Geçen yıllarda da giden edebiyat kulübü çocuklarla bir fanzin çıkarmışlar. O çocuklardan biri lisesinde dergi çıkarttırmaya başlamış, o zaman giden edebiyat kulübü başkanına nüshasını yollamış “Ben de dergi çıkartmaya başladım.” diye.
Ne gibi zorluklar yaşadınız?
Elif: Gittiğimizde eğitim verdiğimiz çocuklar zor koşullarda eğitim görüyorlar ve kendi kulübüm açısından söylersem onları açmakta biraz zorlandık. Kaynaşalım diye isim oyunuyla başlıyoruz. İsminizin baş harfi ile bir sıfat buluyorlar, hepimiz sayıyoruz; ama konuşmak istemiyorlar başta. Bir şey sorduğumuzda utanıyorlar diğer arkadaşlarının önünde bir şey söylemekten. İlk gün o konuda sıkıntı yaşadık; ama onun dışında pek zorlanmadık.
Atölyelerde neler yaptınız? Nasıl dönüşler aldınız?
Elif: Çocuklara en sevdikleri filmi sorarak başlıyoruz. Daha film ile dizinin farkını çok bilmiyorlardı. Televizyonda izledikleri her şeyin film olduğunu düşünerek bize isimlerini saymaya başladılar. Biz bunun farkını anlatarak başladık. Sonra Hızlı ve Öfkeli’nin nasıl çekildiğini sorduk ve görsel efektlerini anlatmaya başladık. Çok şaşırdılar. “Biz filmimizde bunu kullanacak mıyız?” diye soruyorlardı. Bunların çok büyük bütçelerle çekildiğini, bunu yapamayacağımızı söyledik ama elimizden geldiğince görsel efektler ekliyoruz, hoşlarına gidiyor çünkü.
Ozan: Köydeki insanlar için müzik daha çok düğünlerde ya da özel günlerde çalınan bir şey. Eski abdal kültürü vardır Anadolu’da, ona dönüşmüş. Çocuğun eline darbuka veriyorsunuz “İyi bari, bir sonraki düğüne birlikte düğünde çalarız.” diyorlar. Müziğin aslında düğünlerde çalmaktan ibaret olmadığını, aynı zamanda hayat tarzı olarak nitelendirilebilecek bir şey olduğunu anlattıktan sonra çocuklara farklı tarzda müzikler dinletiyoruz. Çocuk bunun düğünle alakalı olmadığını söylüyor. Sonra düşünüyor, “Düğünde çalmak için değil müzik sadece.” diye. O önemli bizim için.
“ANADOLU’DA KEŞFEDİLECEK YETENEK ÇOK”
Bu atölyelerde yaşadığınız ilginç anılarınız var mı?
Deniz: Ben müzik kulübünde bağlama öğretiyorum. Geçen sene iki öğrenciyi çalıştırdım. İlk gün gösterdim yine Caddelerde Rüzgar çalıyoruz. Bir kız vardı Fatmanur, hemen çalmaya başladı, çok yetenekli bir kızdı, hatta gösteride de çok iyi çaldı. Arkadaşlarım hala dalga geçiyor benimle “Senden iyi çalıyordu.” Diye.
Elif: Yetenekler de çıkıyor aralarından. Mesela bu sene keman çalmak isteyen bir kız vardı. Normalde kemanda 1 ay yay çekersiniz, tutuşu çok zordur. Kız hemen öğrendi tutuşunu, yay çekmeyi. Caddelerde Rüzgar’ı öğretiyor müzik kulübü. Kısa sürede şarkıyı çıkarttı, müzik kulağı da oldukça iyiydi. Bir ödev vermişler, keman virtiözlerini araştırmalarını istemişler. Akşam 100 kişilik bir liste yapıp gelmiş, arasında en beğendiği parçaları seçmiş getirmiş. Çok istekli ve yetenekliydi hatta arkadaşımız ona bir keman hediye etmeyi düşünüyor.
Ozan: Keşfedilecek çok büyük yetenekler var Anadolu’da. Sanatla uğraşmak bir çok kişi için aç kalmak demek Türkiye’de. Biraz da bu algıyı kırmak, saygıyı, inancı oluşturmak amacımız. Başarılı öğrencilere burs bağlamayı da düşündük hatta; ancak projemizin destek kapsamı küçük olduğu için yapabileceklerimiz sınırlı. Burada Galatasaray Eğitim Vakfı’na teşekkürlerimiz büyük, 40 bine yakın para harcanıyor bu projeye ve bu paranın tamamını vakıf karşılıyor.
“OKUL KOROSUNA GİRDİM ABİ SAYENDE”
Galata Sanat projesi tamamen öğrencilerin üstlendiği bi proje herhalde?
Elif: 11. Sınıflar o sene her şeyin organizasyonuyla ilgileniyorlar. Kulüp başkanları Galatasanat’ın, festivalin organizasyonu, her türlü işle 11. Sınıflar uğraşıyor.
Ozan: Gerçekten nefes alacak zaman olmuyor bazen. 12. sınıfa geçip ders çalışmak ister hale geliyorsun; ama ders verdiğin çocuklardan biri “Okul korosuna girdim abi sayende.” diye bir mesaj atıyor ve tüm yorgunluğunu unutup çalışmaya devam ediyorsun. Mektuplar veriyorlar bize, çok duygusal oluyor, motivasyonumuzu çok arttırıyor.
Kaç öğrenci olarak katılıyorsunuz?
Ozan: bu sene 51 kişi katıldık. Biz giderken belli bir birikimle gidiyoruz, işin nasıl yürüdüğünü bilerek. Alt dönemlerin katılımı önemli. 11. sınıftan da 51 kişi götürürüz; ama amaç gelecek dönemlere nasıl yapıldığını, bu işlerin nasıl yürüdüğünü de öğretmek ki sonraki yıl proje organizasyonunu yaparken bu birikime sahip olarak yapsınlar.
Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?
Elif: Bu sene 31.sini düzenleme çalışıyoruz festivalin. 11. sınıflar olarak organizasyonunda çalışıyoruz ve büyük bir bütçeyle düzenleniyor bu festival. Yılın en başından itibaren sponsorluk aramaları, görüşmeler yapıyoruz. Festivalde öğlenden itibaren film gösterimleri, söyleşiler oluyor. Sonra ön gruplar çıkmaya başlıyor sahneye, akşam da ana grup çıkıyor. Türkiye’nin ilk ücretsiz lise festivali aynı zamanda. Giriş öğrenci kimliğiyle oluyor.
Ozan: Şundan da bahsetmek istiyorum. Bizim yaptığımız bu iş tamamen tarafsız bir iş, herhangi bir ideolojiye bağlı değil. Yaptığımız işin tarafsız olması gerek köy halkı gerek ülke çapında bizi çok rahatlatıyor. Bir insan topluluğunu bir araya getirecek en tarafsız yol sanat diyebilirim. Bir topluluk bir konuda kavga ediyor ve kutuplaşıyor toplumda ister istemez; ama konu sanat olduğunda şu çok olmuyor: “Sen Tolstoy’cusun!”, “Sen Victor Hugo’cusun! Hadi birbirimize girelim”. Herkesin bireysel bir sanat tercihi olmasına rağmen sanat üzerinden insanlar kendilerine bir özsaygı ve karşı tarafa saygı duymayı öğreniyorlar. Biz de bunun üzerinden gitmeye çalışıyoruz.
“KASABALARI GÖRMEK DAHA GERÇEKÇİ OLMAMIZI SAĞLIYOR”
Anadolu’da, Doğu’da köy okullarına gidiyoruz dediniz. Gittiğinizde düşündüğünüzden çok daha farklı çıktığı oldu mu?
Ozan: Maalesef şehir insanının gözünde Doğu bir tabu olarak varlığını sürdürüyor. Ama oraya gidip çocukları, onların saflığını görünce insanların algısı değişiyor. Maalesef ülkemizde bir insan kendini eğittikten sonra halka olan bakış açısı değişiyor, biraz daha üstten bakmaya başlıyor, tabii herkes böyle değil, kendini geliştirdikçe halka dönen insanlar da var. Bizim okul çok yaftalanır elistist diye. Ama tam tersi olduğunu bu projeden de görebilirsiniz. Bu tarz projeler elitist yaklaşımları da engelliyor. O bölgelerin yazıya dökülmemiş inanılmaz hikayeleri ve değerleri var. Bunları görmek çok ilginç geliyor. Giden grubun çoğunluğu şehirde doğup büyüdüğü için bir kasabayı görmek daha gerçekçi bakmalarını sağlıyor.
Elif: Sadece köyler değil, şehir merkezleri için de geçerli. Geçen sene Malatya’ya gideceğimiz zaman daha önce hiç Doğu’ya gitmemiş arkadaşlarımız biraz tedirgindi. Akşam oturduk çay içtik beraber, hesabı sorduk 4 liraymış, çayın ucuz olması, yemeklerin ucuz olması herkesi çok şaşırtıyor. Bir yemeğe 20 lira vermeye o kadar alışmışız ki daha ucuza yiyince yemekten şüphe eder duruma gelmişiz.