28 Mayıs 2017 01:07

Canım Feraye

Ayşegül Tözeren, Veli Saçılık’ın kızı Feraye’ye mektup yazdı

Paylaş

Ayşegül TÖZEREN

Sen bu mektubu okuyup anlayacak yaşa geldiğinde umarım aynı masmavi gökyüzünü paylaşıyor oluruz. Bir şair, “İkimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım,” demiş, sen de arada kaldır başını, seyret o enginliği… İnsana şu koskoca dünyada “paylaşamadığımız ne ki?” sorusunu uyandırıverir, kalbini, vicdanını sarsan bir duygudur bu. Çünkü yıllar boyunca gireceğin sınavlar, iş görüşmeleri sana paylaşma değil, yanında oturan arkadaşını elemen gerektiğini öğretecek. Olsun, sen büyüyünce de arada göğe bak.

Babanın, Veli Saçılık’ın hikâyesiyle yıllar önce tanışmıştık, yüz yüze tanışıklığımız birkaç haftayı bulmaz. O görüşme de birkaç dakikayı geçmez. Kalın duvarların ardında yaşadıklarını anlattığı bir kitap yazmış, “Kelepçe”, onu da armağan etti. Sen o kitabı da, bu mektubu anlayabileceğin çağlarında okuyabileceksin. Ben bile bazen hayrete düşerek, okudum. Babanla Şirinler’i izlerken sormuşsun, “kolunu kötü adamlar mı kopardı?” diye… Baban galiba Gargamel’in kim olduğunu sana açıklamayı uygun görmemiş. Sen bu mektubu yıllar sonra okuyacağına göre, ben sana anlatabilirim. 

Gökyüzüne baktığında, göğsüne bir eşitlik hissi dolar demeye getirmiştim ya lafı, mektubuma başlarken… O his aslında bir ütopyadır. Dünyada varsıllık, yoksulluk, emeğiyle yaşayanlar, emeği sömürenler vardır. Baban yoksul bir ailede doğmuş, 18 yaşına geldiğinde işçi olarak çalışmaya başlamış. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’dür, bunu unutma. 8 Mart için bildiri dağıtırken ilkin gözaltına alınmış baban… Ardı da gelmiş, hapishane günleri başlamış. Doksanlı yıllarmış… Baban kitabında şöyle yazıyor: “suçlu” cezaevini “hak” ettiği gibi, onun koşullarını da “hak eder” fikrini içeren cezalandırma yöntemi günümüze kadar gelişerek devam etmiştir.” Doksanlı yıllarda, cezaevi operasyonları adı altında mahpuslara yapılmadık eziyet bırakılmamış. Bunu sana nasıl söylerim bilmiyorum, belki dümdüz söylemeli. Cezaevinin duvarlarını yıkarken bir iş makinesi babanın kolunu koparmış. Sonra ne mi olmuş? 

‘BİR YANLIŞI DÜZELTİRCESİNE AÇMIŞ’ BİR ÇİÇEK, VELİ SAÇILIK

Baban galiba inandıklarında inatçı bir insan. Baban hukukta ısrarcı olmuş. Cezaevlerinde yapılanları yargıya götürmüş, birçok davayı kazanmış, tazminat hakkını elde etmiş. Sonra o tazminat ödeme kararı bozulmuş, babana verdikleri tazminatı geri istemişler. Baban yine pes etmemiş, iç hukuk yolları tükendiğinde, dış hukuk yollarına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş. Dahası baban bu hukuk mücadelesini verirken, sosyoloji okumuş, KPSS kısaltmasıyla bilinen devlet memurluğu sınavını kazanmış, İçişleri Bakanlığı’nda çalışmaya başlamış, sonra… Sonrası herkesin malumu… Belki babanın hikâyesini ilk kez dinlediğinde öfkeleneceksin. Ama unutma, baban hiçbir zaman öfkesine yenilmeyen bir hukuk mücadelesi anıtıdır… Öfkeyi değil, öfkeye yenilmesine bent olan babanın inadını zihninde, kalbinde tut. Baban o inattır. Veli Saçılık’ı görünce insanın aklına, Antik Yunan mitolojilerinden, yaşadığımız çağa yıprana yıprana ulaşan tek kollu heykeller geliyor. Aslında onlar insana dair iyi ve güzel olanı yüzyıllar ötesine taşıma hayalini taşıyan insanlık anıtlarıdır. Baban işte o insanlık anıtlarına benzer; adaletsizlikle karşılaştığında pes etmeyen, ama hukukun insanlığın ortak kazanımı olduğu inancıyla, hukukun sınırlarında mücadele etmeyi seçmiş, insan sevgisi yüzünden taşan bir anıt. Cemal Süreya der ya, “bir yanlışı düzeltircesine açmış” bir çiçek, Veli Saçılık öyledir. 

Babanın inadından söz etmiştim. O inadın kimden geçtiğini galiba buldum. Babaannen Kezban’dan. Babaanneni ayrıca anlatmak gerekir ya… Şimdilik birkaç cümleye sığdırmak zorundayım. Baban yaralandığında, Kezban Büyükannen, yolunu izini bilmemesine, parasızlığa rağmen hapishanenin kapısına koşmuş, su sıkmışlar, uzaklaştırmaya çalışmışlar, durduramamışlardı, ama bir yaşadığı içine dert olmuş. Su sıktıklarında yeşil eteği sıyrılmış, ondan beridir hep pantolon giyermiş. Kezban Annenin yeşil eteğini tekrar giydiği gün, ruhundaki güvensizliğin, huzursuzluğun bittiği gündür. O gün demokrasi ve özgürlüklerden söz edebiliriz belki…

O günler şimdilerde uzak görünse de, bir şiir takılıyor dilime Feraye… Baban işinden ihraç edilmiş, büyük annen yerlerde sürüklenmiş olsa da… 

“Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...”

Şair sözüne inanılmaz sözüne asıl inanma sen, Edip Cansever’e özellikle inan. O çocuklar büyüyecek, büyüyeceksiniz Feraye… 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Nuriye Gülmen: Bakan ne yediğimizi cezaevi yönetimine sorsun

SONRAKİ HABER

Müntzer örneği: Eşitlik mücadelesinde dinin etkileri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa