Muhammed Ali ve Emmett Till
NBA yıldızı LeBron James’in ülkedeki ırkçılığa örnek verirken hatırlattığı Emmett Till, Muhammed Ali’nin de hayatına önemli etki yapmıştı.
Mithat Fabian SÖZMEN
Dünya, 14 yaşındaki Emmett Till’i iki fotoğrafıyla tanıyor. Birinde şapkasıyla gülümseyen güzel, siyah bir çocuk var.
Diğerindeyse insandan başka her şeye benzeyen bir “kalıntı”, bir utanç vesikası.
Bu utanç, Emmett’a değil ırkçılığa ve bu insanlık suçunu toplumu yönetme biçiminin bir aracı olarak kullanan egemen düzene ait.
Bu yüzden onun “dev” annesi, 14 yaşında Mississippi’de 2 beyaz tarafından korkunç şekilde dövülerek katledilen oğlu için “açık tabut cenazesi” düzenledi.
Hem kendi halkının, hem de tüm dünyanın ırkçılığın insanlığa neler yaptığını, yaptırdığını görmesini istedi.
Emmett’ı katledenler mahkemede “Onun başına gelenlerin ibret olmasını istediklerini” söylemişlerdi.
Oldu da.
Emmett Till, şarkılarla, resimlerle, şiirlerle anlatıldı.
Howard Zinn’in deyimiyle “Halkın tarihi”ne mal oldu.
14 yaşındaki bu güzel çocuğun dünyadan böylece uğurlanması kaç kişiyi utandırdı bilinmez ama onunla hemen hemen aynı yaşlarda olan bir çocuğun üzerinde derin etkileri olduğunu biliyoruz.
O çocuk, Till’den bir yaş küçük olan Cassius Clay’di yani yalnızca birkaç yıl sonra dünyaya nam salacağı ismiyle Muhammed Ali.
Dün Ali’nin birinci ölüm yıl dönümüydü. Bu vesileyle onun otobiyografisi ‘The Greatest’ta yer alan ‘Emmett Till’ anekdotunu olduğu gibi aktaralım.
“Emmett Till ve ben aynı yaşlardaydık. Mississippi, Sunflower County’de öldürüldükten bir hafta sonra sokağın köşesinde bir grup çocukla onun fotoğraflarının olduğu siyah gazetelerine ve dergilere bakıyorduk. Birinde gülüyordu ve mutluydu. Diğerinde kafası şişmiş ve ezilmişti. Annesi cesur bir iş yapmıştı. Chicago’da binlerce kişinin onun açık tabutuna bakarak parçalanmış vücudunu görmeden gömülmesine izin vermemişti. Onun benimle aynı gün ve yıl doğduğunu(M. F. S.’nin notu: Bu kısım doğru değil) öğrenince duyduğum yakınlık artmıştı. Babam gece olayı anlatıp ve işlenen suçu canlandırdı.
Emmett’ı aklımdan çıkaramıyordum ta ki bir gece beyazlardan öç almanın yolunu bulana kadar. O gece evden gizlice çıktım, Ronnie King’e gittim ve planımı ona söyledim. Louisville’in batı tarafındaki eski tren garına vardığımızda saat iyice geç olmuştu. Silindir şapkalı, zayıf beyaz bir adamın, çizgili pantolonuyla parmağını bize doğru doğrultarak ‘SAM AMCA SENİ İSTİYOR’ dediği o posteri hatırlıyorum. Durduk ve onu taşlamaya başladık. Daha sonra ayakkabı boyacısının kulübesinden iki demir ayakkabı tabanı çaldık ve onları demir yolunun üzerine yerleştirdik. Raylara gömüp beklemeye başladık. Büyük bir lokomotif gelip demir tabanlara çarptı ve onları 10 metre sürükledikten sonra tekerlerinden biri raydan çıktı. Büyük bir gürültü koptu ve koşmaya başladık. Ronnie arkamda kalmıştı, dönüp baktım. Posterdeki adamın bize doğru bakan gözlerini hiç unutmayacağım: SAM AMCA SENİ İSTİYOR.
Oraya yeniden gidebilmem iki günümü aldı. Bir ekip halen molozları temizliyordu ve posterdeki adam da halen bize bakıyordu. Eninde sonunda yüzleşeceğimizi biliyordum.