05 Haziran 2017 01:34

Şeyhmus Diken: 5 bin yıllık tarih yıkılıyor

Serpil Berk Araştırmacı-Yazar ve  DİTAV yöneticisi Şeyhmus Diken ile Sur’da yaşanan yıkımı konuştu.

Paylaş

Serpil BERK 
Diyarbakır 

Çatışmalı süreçle  beraber Sur’un 6 mahallesi yıkıldı. Şimdilerde ise kentsel dönüşüm kapsamında Alipaşa ve Lalebey Mahalleleri de yıkılmaya başlandı. Sur’un 6 mahallesinde yıkımın ardından yeni binalar inşa edilmeye başlandı. Yapılan yeni binaların bölgenin tarihi dokusuna uygun olmadığı konusunda ciddi tepkilerde var.

Diyarbakır Tanıtma Kültür ve Yardımlaşma Vakfı (DİTAV) Diyarbakır’da düzenlediği basın toplantısında “Diyarbakır mimarisi evleri” adıyla yapılan evlerin eski bazalt mimari evlerle uzaktan yakından ilgisi olmadığını dile getirdi.

Araştırmacı-Yazar ve  DİTAV yöneticisi Şeyhmus Diken ile Sur’da yaşanan durumu konuştuk. Sur’u en iyi bilen isimlerden olan Diken, Sur’un tarihsel dokusunu bilmeden yapılacak olan her şeyin Sur’u yok etmek anlamına geleceğini ifade etti.

‘DİYARBAKIR DEMEK SUR DEMEKTİR’

“Diyarbakır demek Sur içi demektir” diyen Diken, şunları kaydediyor: “Sur’da bugüne kadar 5 bin yıl boyunca hayatın kesintisiz olarak sürdüğünü bilmek gerekiyor. Sur içinde tarihi Roma-Bizans yapıları ve İslam yapıları belirginken, Kürt ve Türk beyliklerini dikkate aldığımızda 30 kadar kavmin bu yapının içinden geçtiğini biliyoruz. Bütün bu yapının içerisinden geçen kavimlerin de bu mekansal doku içerisine izlerini bıraktıklarını görüyoruz. Surların üzerindeki figürlere, kabartmalara, camilere, kiliselere, havralara, ev ve sokak dokusuna bazalt taşı işleyerek bıraktılar izlerini. Romalılar, yani eski kenti yerleştirenler, kalkan balığı şeklinde veya Roma kalkanı şeklinde o doğal bazalt plato üzerine kondurmuşlar Surları. Sonra bunu bir kale planı şeklinde  hayata geçirmişler. Yukarıdan aşağıya çapraz şekilde  kenti kesen 4 tane cadde ve 2 tane de ana cadde ile bunların etrafında da kentin sokaklarını inşa etmişler. Bu sokakları öyle inşa etmişler ki,  güneş bir tarafa vururken diğer taraf güneşten korunuyor. Dar sokakları bu şekilde düşünerek inşa etmişler. Evlerin güzelliğini sokaktan görme şansınız yok. Avluya girdiğiniz de kışlık oda, yazlık oda, havuz ve onun etrafında mutlaka bir ağaç görürsünüz. Sur’un içerisinde insanlar binlerce yıl boyunca kent bahçeleri oluşturmuşlar, su kaynakları kurmuşlar. Böyle bir kent kurulmuş ve siz şimdi kalkıp böyle kurulan bir kenti yıkıyorsunuz.”

‘YENİ YAPILAR DİYARBAKIR DOKUSUYLA ALAKALI DEĞİL’

2015’te sokağa çıkma yasağının başlamasıyla birlikte Sur’da yıkımın başladığını belirten Diken, “Bizlere, ‘Sur’un sokakları dardı itfaiye araçları giremiyordu, ambulans giremiyordu, güvenlik araçları giremiyordu dolayısıyla biz bu dokuyu yeniden dizayn edeceğiz’ dediler. Geniş caddeler, sokaklar açılacak kent yeniden planlanacak, denildi. Bu dizaynda tarihi dokunun ele alınmadığını görüyoruz. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun tescilinden geçmiş yapıların da o çatışmalı dönemde zarar görüp yıkıldığını görüyoruz. 

Yıkımın olduğu mahallelerde adına ‘Diyarbakır evleri’ denilen yapılar inşa ediliyor. Bizim gördüğümüz kadarıyla betonarme yapılar yapılıyor. İnce bazalt taştan giydirme ve Diyarbakır evleriyle uzaktan yakından ilgisi olmayan yapılar bunlar. Ankara’da Çevre ve Şehircilik Bakanının da olduğu bir toplantıda bu tartışılıyor. Hatta Mehdi Eker de bu toplantıda yapılan evlerin ‘Diyarbakır evleri’ olarak kabul görmeyeceğini, yeniden dikkate alınması gerektiğini söylüyor. ‘Bu kent böyle bir tabloya neden geldi’ bunu tartışmak gerekiyor. Siz devlet mantığıyla böyle bir projeyi hayata tabii ki geçirebilirsiniz. Ama siz kültürel ve tarihi değeri olan bir kentte bu uygulamayı yapıyorsanız, bu kentin dinamiklerine sormanız gerekir. Gerekirse gönüllü bir danışma kurulu oluşturarak, onların görüşlerini almalısınız. Böyle yapılmadığı takdirde masa başında bu kent dokusundan uzak, bu kentin gerçekliğiyle ilgili olmayan bir mekansal manzumeyle karşımıza çıkarsınız. Bunun adına da o zaman ‘Diyarbakır evleri’ denmez başka bir şey denir. Bu toplantıya DİTAV adına katı

lan arkadaşımız Prof. Dr. Halil Değertekin düşüncelerini paylaşmış. Bunların Diyarbakır kültürüyle ilgisinin olmadığını, eğer Diyarbakır evleri denecekse bunu anlatan metinlerin, fotoğrafların incelenmesini, halen ayakta olan Diyarbakır evlerine gidip nelerin olduğuna bakılması gerektiğini anlatmış. Ama henüz o toplantıdan sonra bir geri dönüş olmadı. Tartışılan projenin bu anlamda değiştirilip değiştirilmediğini de bilmiyoruz. Bu konuda yürütülen çalışmalar kamuoyunun bilgisi dışında yapılıyor. Biz DİTAV olarak, ‘Bu konuda yapmış olduğunuz çalışmalardan  kamuoyunu haberdar edin ve kentin dinamiklerini sürece dahil edin’ diyoruz. Böyle yapılsa bile tabii bu yaraları sarar mı, sarmaz mı? Başka bir tartışma konusu. Ama en azından oralarda bir şeyler yapılacak o zaman bu kentin binlerce yıldır akıp gelen ruhuna uygun bir şeyler yapılsın, hiç değilse” dedi.

‘İNSANLARA BURADA YAŞAYABİLECEKLERİ BİR ORTAM SAĞLANSIN’

ALİPAŞA ve Lalebey Mahallelerindeki yıkıma da değinen Diken, “2012’de içerisinde belediyenin ve TMMOB’nin de olduğu bir kentsel dönüşüm projesi vardı. Tabii bu proje  uygun olmayan yapıların yeniden inşa edilmesine dair ve yerinde dönüşüm mantığıyla hayata geçirildi. Şimdi ise 2012’deki süreci aşan  bir proje söz konusu. Benim DİTAV yöneticisi olarak söyleyebileceğim halihazırda yasaklı olan mahallerde süren ve tepki çeken projeyi Alipaşa ve Lalebey Mahallelerinde de uyguladıklarıdır. Oradaki yanlışın burada devam etmemesi gerekiyor. Bu kentin iki bin yıl önce burada yaşayan yöneticileri insanı gözetmişler. Sur’un burcu yapılırken hükümdar sadece kendi adını değil o burcu yapan ustanın da adını nakşetmiştir o taşa. Emeğe bu kadar değer veren bir gelenekten gelen toplumun emeği hiçe sayılarak ve ondan azade sadece turistik mekan olarak gören bir projeyi hayata geçirmek doğru değil. Tabii ki kentler güzelleşsin ama insanlara da burada yaşayabileceği bir ortam sağlansın. Tümüyle orayı dümdüz edip park yapsanız kimin işine yarayacak ki? Bu parkın önünde durup poz mu verecek insanlar” dedi.

Alipaşa’da doğduğu eve gittiğini anlatan Diken, şunları kaydetti: “Kutu gibi küçük bir yer. Siz benim doğduğum evi başıma yıkarsanız vallahi ben ömür boyu size beddua ederim. Çok akılcı bir politika yürütülebilir. Yine çıkacak yangına müdahale edilebilir. Eğer buysa  sorun buna dair birçok çözüm var. Politik olarak ne yapmak istiyorsanız yapın ama kenti korumak zorundasınız. Tahribatın olduğu sokağa çıkma yasakları dönemini geride bıraktık şimdi böyle bir durum yokken bari tahribat yaşanmasın, hassasiyet gösterilsin.”

ÖNCEKİ HABER

Katar-Suudi gerginliği yeni ittifaklar doğurur mu?

SONRAKİ HABER

Demokratik siyasetin önü tıkanıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa