07 Temmuz 2012 11:04

Her eylem suç, her talep tehdit

13 Şubat günü KESK’e bağlı sendikalara yapılan KCK operasyonunun hedefinde bu sefer sadece kadınlar vardı. Geçtiğimiz günlerde KESK’e yapılan son operasyonla birlikte Haber-Sen ve ESM’nin kadın sekreterleri de gözaltına alındı. Böylece KESK’e bağlı 11 sendika içinde sadece iki sendikanın kadın sekreteri şu an &ldquo

Her eylem suç, her talep tehdit
Paylaş

Aralarında KESK Kadın Sekreteri Canan Çalağan, Tüm Bel-Sen Kadın Sekreteri Güler Elveren, SES Kadın Sekreteri Bedriye Yorgun’un bulunduğu tutuklu sendikacı kadınlar hakkındaki iddianame nihayet açıklandı. Ancak iddianamede kadın mücadelesi ve sendikal mücadele açısından neredeyse atılan her adımın ve yapılan her eylemin suç olarak değerlendirildiği bir tablo var.   
Savcı, sendikacı kadınlara toplamda 265 yıla kadar hapis isteminde bulundu. İlk duruşma ise 24 Ekimde Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek. Kadın örgütleri ve KESK’li kadınlar ise gözaltı sürecinde sorulan ve iddianamede yer alan bu suçlamaların kadın mücadelesine gözdağı vermek anlamına geldiğini söylüyor. Kadınların hak arama ve barış mücadelesinde demokratik haklarını kullanarak gerçekleştirdikleri eylemlerin birer “suç” olarak değerlendirilmesinin AKP’nin demokrasi anlayışını da ortaya koyduğunu ifade ediyorlar. “Yaşananlar bütün kadınlar için bir tehdittir” diyen kadınlar, tutuklu arkadaşlarının bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyor. (KIRKYAMA)


KADINLARA GÖZDAĞI VERİLİYOR

Nurşen Yıldırım-KESK Genel Meclis Kadın Birimi Üyesi

2009 yılında yaşadığımız sendikacılara yönelik baskında, o dönemki KESK Kadın Sekreteri başta olmak üzere, Eğitim Sen’in kadın sekreterleri, kadın eğitimciler, aktivist kadınlar tutuklanmış, Bergama Cezaevinde uzun bir tutukluluk dönemi yaşamışlar ve ilk çıkarıldıkları mahkemede de serbest bırakılmışlardı. Hem 2009 yılında hem de 25 Haziranda olan gözaltı ve tutukluluklarda kadın ve erkek sendikacılar birlikteydi. Ama 13 Şubatta yalnızca kadınlar gözaltına alınıp tutuklandılar. Bu tarih çok önemli, çünkü KESK’in ve sendikalardaki tüm kadın yöneticilerin katıldığı ve kadın politikalarımızı belirlediğimiz KESK Kadın Meclisinin ilk toplantısını yapmış ve başta 8 Mart’ta hizmet üretmemek olmak üzere, kararlarımızı almıştık. Ertesi gün sendikalardaki yönetici ve aktivist kadınlar cezaevlerine gönderildiler.
Son tutuklamalarla birlikte şu an KESK’e bağlı sendikalarda tutuklanmamış, gözaltına alınmamış kadın sekreteri kalmadı. Bunun yanı sıra KESK Genel Meclis Kadın Birimi üyelerimiz de tutuklandılar. Şu an 69 yönetici ve üyemiz tutuklu. Yapılan bu operasyonlar da Kürt ve kadın kimlikleriyle sendikacılık yapan arkadaşlarımıza yöneliktir.
AKP, kendisinden farklı düşünen herkese kendisine biat etsinler diye her türlü şiddeti uyguluyor. Uzun tutukluluk süreçleriyle bir biçimde yargısız infaz yapıyor. Biz KESK’li kadınlar 8 Mart’ta hizmet üretmedik, sokaklardaydık. Cezaevlerinin önündeydik. Üç çocuk söylemlerine karşı çıktık, kreş bakımevleri istedik. Şiddete karşı çıkan yasanın kadükleşmesine hayır dedik. Taciz davalarında Fethiye’de, Çanakkale’deydik. Erkekler tarafından katledilen kadınların davalarında “tahrik indirimi” olmasın diye mahkemelerdeydik. Daha dün kürtaj eyleminde hep birlikte yan yana yürüdük ve yürümeye de devam edeceğiz. Tutuklanan kadınlara bu eylemlere ilişkin sordukları sorularla, iddianamelerde bu eylemlerin bir suç gibi gösterilmesiyle aslında diğer kadınlara da gözdağı verilmek isteniyor. Ancak biz KESK’li kadınlar olarak mücadelemizden asla taviz vermeyeceğiz.


BİRBİRİMİZE KARŞI DEĞİL BİRLİKTE MÜCADELE

Satı Burunucu Çalı- Tüm Bel Sen Genel Örgütlenme Sekreteri

KESK ve bağlı sendikalara son 3 yılda 4 operasyon düzenlendi. Medyanın “operasyon” diye anlattıklarının arkasında sendikalarımızın baskınları, arkadaşlarımızın uykularından uyandırılarak, avukat istemelerine fırsat vermeksizin, çocuklu iseler çocuklarının gözleri önünde aranarak alınmaları vardı. Ama 13 Şubatta yapılan “operasyon” başta sendikalarımızın kadın sekreterleri olmak üzere, yalnızca kadınlar için düzenlenmişti.
AKP hükümeti bu gözaltı ve tutuklamalarla yalnızca arkadaşlarımızı duvarların öbür tarafında alıkoymuyor, aynı zamanda bütün kadınlara  “Mücadele etmeyin aksi halde sizin de sonunuz bu olur” biçiminde bir gözdağı vermek istiyor. Ancak bütün bu saldırılar bir yandan da içeride ve dışarıda biz KESK’li kadınların birbirimizi daha iyi anlamamızı, daha çok mücadele etmemiz ve dayanışmamız gerektiğini, geçmişte aramıza giren ne varsa bunların ne kadar anlamsız olduğunu gösterdi. Güler Elveren benim de yöneticisi olduğum Tüm Bel-Sen’in kadın sekreteri. Seçim süreçlerinde ya da başka pek çok sebeple onlarca kez karşı karşıya gelmişizdir. Ancak özel izinle açık görüş yapabildiğimizde dakikalarca birbirimize sarılıp ağladık. Sonra Güler benim için çok önemli mesajını verdi dışarıdakilere, “sakın” dedi “Karşı karşıya gelip birbirinizi üzmeyin. Birbirimize karşı değil birlikte mücadele etmeye o kadar ihtiyaç var ki!”
KESK’li Kadınlar olarak ya da Ankara Kadın Platformu olarak yaptığımız bütün eylemlerde yalnızca sendikal hak ve özgürlükler için değil, aynı zamanda barış ve kardeşlik için de tacize, tecavüze, kadın cinayetlerine karşı da yan yana mücadele ettik. İster sendikal hak ve özgürlükler, ister barış, isterse kadın mücadelesi olsun bu eylemleri hep birlikte örgütledik. Ancak Kürt arkadaşlarımız bir kez daha ayrımcılığa uğrayarak gözaltına alındılar, bu eylemlerle ilgili sorguya tutuldular, tutuklandılar. “Belediye başkanı ya da vekil olamazsın” dedikleri gibi “Sendika yöneticisi de olamazsın” diyorlar. Ve onların kadın olanları daha kararlı ve mücadeleci bulunuyor ki en çok da kadınlara özel operasyonlar düzenleniyor. Artan saldırılar dayanışmanın, daha çok mücadele etmenin, barışın ve kardeşliğin ne kadar değerli olduğunu anlatıyor aynı zamanda bizlere. Daha güzel günlerde bu yaşadıklarımızı anacak ve yine “İyi ki mücadele var “diyeceğiz.


‘KADINLARI DESTEKLİYORUZ’ DİYENLERE DUYURULUR

Feray Aytekin Aydoğan- KESK Kadın Birimi Üyesi

AKP iktidarının KESK’li kadınlara yönelik saldırılarının başlıca nedenlerinden biri KESK’in mücadeleci ve muhalif çizgisidir. Bir diğer neden de; AKP’nin hükümet olduğu günden bu yana kadın bedenine, kadın kimliğine saldırarak muhafazakar ideolojisini güçlendirmeye çalışmasıdır. ‘Her kadın 3 çocuk doğurmalı!’, ‘İşsizliğin nedeni kadınlardır’, ‘Bir kreş on huzurevi açar’ , ‘Kadın tecavüze uğrasa da çocuk doğurmalıdır’ gibi söylemler ve kadınların aleyhine çıkardığı yasalar karşısında KESK’li kadınlar inadına sokaklara çıkarak, eleştirilerini işyerlerinde, sokaklarda, alanlarda haykırarak kadını ötekileştiren bu muhafazakar çizginin karşısında yer almışlardır. KESK’li kadın arkadaşlarımıza yönelik yapılan operasyonlardan birinin  tarihinin 8 Mart öncesi olması da tespitlerimizin doğruluğunu kanıtlıyor.
Gözaltında sorulan ve iddianamede dile getirilen tüm noktalar AKP’nin gerçek demokrasi anlayışının ne olduğunu açık bir şekilde gösteriyor. AKP kadınların 8 Mart’a, kadın bedenine, kadın kimliğine sahip çıkmasını, hak talep etmesini, kadınların halkların kardeşliği, gençlerimizin ölmemesi için yapılan çağrılarını, barış taleplerini, KESKli kadınların tutuklanan kadın arkadaşlarına sahip çıkmasını, örgütlü olarak hareket etmesini kadını yok sayan ideolojisinin güçlenmesinin karşısında büyük bir tehlike olarak görüyor. AKP “Benim istediğim kadar demokrasi, ben istersem demokrasi” diyor...
 AKP’nin ‘kadınları destekliyoruz’ söyleminin, biz KESK’li kadınlar gerçek olmadığını, olamayacağını, AKP gibi muhafazakar partilerin dünyanın her yerinde ve Türkiye’de de kadınlara özgürlük getirmeyeceğini biliyorduk. AKP iktidar olduğu günden bu yana da her platformda dile getirdik. AKP söylemleri ile ve çıkardığı yasalarla da bizleri hayatın içerisinde doğrulamış oldu. AKP hükümet olduğu günden bu yana her gün 5 kadın öldürülüyor, kadın cinayetleri, kadına yönelik her türlü şiddet artarak devam ediyor. Emek alanına dönük yapılan saldırılarla da kadınlar ya işsiz kalmaya ya da güvencesiz, esnek ve ucuz iş gücü koşullarında çalıştırılmaya mahkum ediliyor. Kadın kimliği yok sayılıyor. Kadını yok sayan bir zihniyetin ‘Kadınları destekliyoruz’ söyleminin hiç bir karşılığı yoktur.


POSTMODERN CADI KAZANI

Ayşegül Yalçınkaya Aydemir- Kesk Kadın Birimi Üyesi

Bugün barış, emek ve demokrasi, sendikal hak ve özgürlükler mücadelesi veren kadınların baskıyla, zorla sindirilmeye çalışıldığını, sendikal hak ve özgürlükler kapsamında yaptığımız faaliyetlerimizin, eylem ve etkinliklerimizin sorgulama konusu haline getirildiğini görüyoruz.  KESK’li kadınlar, 8 Mart’ın resmi tatil ilan edilmesi, başta cinsiyet ayrımcılığı olmak üzere her türlü ayrımcılığa son verecek eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa hazırlanması Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kaldırılarak Kadın ve Eşitlik Bakanlığının kurulması, KESK kadın sekreterimiz başta olmak üzere tutuklu olan tüm arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılması, ülkede yürütülen savaş politikalarına karşı, savaş sürecinin barışa evrilmesi için bir kez daha alanlarda olma kararıyla çıktık yaptığımız ilk kadın meclisi toplantımızdan. Oysa ki AKP, kadınlardan sesini kısmasını ve kimliğini aile varlığı ile özdeş tutulmasını kabullenmesini istiyor. “Eve yollayamadığım kadınları cezaevine gönderirim” diyen erkek devlet, erkek aklının kurduğu postmodern cadı kazanlarının altındaki ateşi bir kez daha harlayarak gösterdi. Bu tutuklamalar aynı zamanda, siyaset alanında kadınların varlığını ve mücadelesini büyük bir tehdit olarak algılayan eril öfke ve saldırganlığın da göstergesi. Biz savaşın, militarizmin, milliyetçiliğin, kapitalizmin ve ataerkinin birbirinden beslendiğini ve güç aldığını biliyoruz. Dün olduğu gibi bugün de mücadele etmeye devam edeceğiz, arkadaşlarımızla tekrar alanlarda özgürlük türkülerini söyleyeceğiz. Kadınlara yönelik ayrımcılık değişik biçimler alarak karşımıza çıkıyor. Hergün tekrar eden kadın cinayetleri, sezaryen ve kürtaj ile ilgili yasal düzenlemeler, aile tanımı içerisine hapsedilmeye çalışılan varlığımız... Kadınların kimliği, bedeni iktidarın açık savaş alanı. Koşulsuz bu daha güçlü bir kadın hareketi ve mücadelesini gerekli kılıyor. Bu durum isyanımızı daha da büyütüyor. Erkek adalet değil gerçek adalet sağlanıncaya kadar mücadelemize devam edeceğiz.


Önce anneleri, şimdi de babaları tutuklu...

GERİDE KALAN ÇOCUKLAR

Gözaltına alınan ve tutuklanan sendikacı kadınların geride kalan çocukları da cezalandırılıyor. Annelerinden ayrılan çocukların şimdi babaları da içerde.
Ruhat, tutuklanan KESK Kadın Sekreteri Canan Çalağan’ın çocuğu. Ruhat’ın babası SES Ankara Şube Yöneticisi Fikret Çalağan, eşinden 4 ay sonra evine yapılan baskınla gözaltına alındı. Üstelik ev baskınları ve aramalar onun gözleri önünde yaşandı. Ruhat’a şimdi anneannesi bakıyor.
SES Kadın Sekreteri Bedriye Yorgun ve Tarım Orkam-Sen Üyesi Özkan Yorgun çiftinin 17 yaşındaki oğulları Delil, liseye gidiyor. Serhan ise ilköğretim öğrencisi. Tutuklu KESK’li kadınlar ile dayanışma için düzenlenen basın toplantısına babası ve kardeşi ile katılan Delil, annesini çok az bir süre görebildiklerini anlatmıştı. Delil, babasının gözaltına alındığını ise dershanedeyken öğrendi. Serhat ve Delil’e anne babaları yokken teyzeleri bakıyordu. Babaları Özkan Yorgun, serbest bırakıldı   
3 yaşındaki Beritan, annesi Hatice Beydilli gözaltına alınırken onunla birlikteydi. Yaşadıkları sahneler onu çok etkilemiş. Beritan, cezaevi önünde KESK’li kadınlar için yapılan eylemde, annesini özlediğini ve onu rüyasında gördüğünü anlatmış, “Başbakan annemi geri ver” demişti. Bu sesi duyulmadı, şimdi Beritan’ın babası Tüm Bel-Sen Ankara 2 No’lu Şube Başkanı Devrim Kahraman  da suçlanıyor. Beritan’a şimdi anneannesi bakıyor.


İDDİANAMEDEN NOTLAR

* Yargılananların  “KCK” talimatları doğrultusunda sendikal çalışma yürüttüğü, “KCK”nin kadınların sendikalarda aktif rol alması yönünde karar aldığı iddia edilirken, SES Genel Sekreteri Bedriye Yorgun’un bir dönem SES Genel Başkanı olması ve Tüm Bel-Sen Genel Sekreteri Güler Elveren’in genel sekreterlik yapması ise suç gibi gösteriliyor

* Kadınların Berçelan Yaylası’na yaptıkları barış yürüyüşü suç olarak yansıtılırken, kadınların yürüyüş için “özel çaba” harcamaları dayanak olarak gösteriliyor.
* Bedriye Yorgun’un kadınlarla yaptığı bir toplantıda operasyonların durmasına ilişkin konuşma yapması suç, hükümetin uygulamalarına karşı tepki gösterilmesini söylemek ise “ayaklanma hazırlığı” olarak nitelendiriliyor. Bu iddialarının tamamının ise gazete mülakatları ve izinli açıklamalardan oluşması dikkat çekici.  
* Barış Meclisinin 18 Eylül 2010’da düzenlediği “Operasyonlar dursun müzakere başlasın” başlıklı açıklaması, 11 Ağustos 2009’da Barış Annelerinin Kızılay’da yaptığı eylem, 2009 yılında yapılan Mezopotamya Sosyal Forumu (MSF) illegal çalışma olarak yansıtılıyor.
* Elveren’in evinde ve Tüm Bel-Sen Genel Merkezinde bulunan odasında kitaplar ile Dicle Haber Ajansının çalışmalarının yer aldığı fotoğraf albümü delil olarak gösteriliyor.
* Tutuklu SES Ankara Kadın Sekreteri Seher Tümer’e özgürlük için yapılan eylemler suç kapsamında değerlendiriliyor.
* KESK Genel Sekreteri Canan Çalağan’ın genel sekreteri olduğu Sendikanın Genel Başkanı Lami Özgen’in duruşmasına katılması “Örgüt talimatı ile yapılan eylem” olarak değerlendiriliyor.

ÖNCEKİ HABER

‘İslami holding’ mağdurundan Yargıtaya isyan

SONRAKİ HABER

Seyirci kalmayacağız!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa