İngiltere tarihi bir seçime gidiyor
Arif Bektaş, İngiltere genel seçimleri öncesindeki siyasi atmosferi yazdı.
Arif BEKTAŞ
Londra
İngiltere, bugün genel seçimlere gidiyor. Geçtiğimiz yıl 23 Haziran’da yapılan Avrupa Birliği (AB) referandumu sonrası çıkan Brexit (ayrılma) kararından sonra istifa eden Başbakan David Cameron’un yerine parti lideri olarak seçilen Theresa May, başbakanlığının meşruluğu ve Brexit yöntemlerinin tartışması sonucu, erken genel seçim kararı almıştı.
18 Nisan’da May’in ani bir kararla erken genel seçimlere gideceğini açıklaması birçok çevreyi şaşırtırken, iktidardaki Muhafazakar Partinin daha güçlü bir iktidarla yoluna devam edeceği tahmin ediliyordu. O günlerde kamuoyu araştırmalarına göre Muhazakarların oy oranı yüzde 47 ve ikinci sıradaki İşçi Partisi ise yüzde 26 görünüyordu.
ARADAKİ OY FARKI 1-2 PUANA DÜŞTÜ
İngiltere’nin son 100 yıllık tarihinde sadece üç defa koalisyon hükümeti kuruldu. Bunların iki tanesini İşçi Partisi, Liberal Demokrat Parti ile kurdu ve bir koalisyon da 2010 yılında Muhafazakar Parti ile yine Liberal Demokrat Parti arasında oluşturuldu. Liberal Demokrat Parti her üç koalisyonda da hükümetin küçük partisi oldu.
Bugün İki partinin yüzde 40 dolaylarında oy alması bekleniyor, ikisinin de tek başlarına iktidar olmaları ihtimal dahilinde. Son kamuoyu araştırmalarına göre Muhafazakar Parti, İşçi Partisinin sadece 1-2 puan önünde görünüyor.
İKİ PARTİ DE KAYNIYOR
Öte yandan iki parti de kendi iç sorunlarıyla seçime gidiyor. Bir yandan parti içinde “Kötü bir lider ve yeteneksiz” olarak görülen Başbakan May’e tutum alan Muhafazakarlar, diğer yandan, partisinin sağcı ve Blairci olarak adlandırılan kanadının “Aşırı sol ve sosyalist” diyerek suçladıkları Jeremy Corbyn; iki parti lideri de partisi içindeki muhaliflerle uğraşarak seçime gidiyor.
Aslında Muhafazakarların on yıllardır yürüttükleri politikaları sürdürücüsü olan May, her seçim öncesinde olduğu gibi “Güçlü ekonomi” diyerek seçmenden oy almaya çalışırken, en büyük rakibi İşçi Partisinden farklı bir yaklaşım söz konusu. May’in bütün hesaplarını bozan da bu yaklaşım ve İşçi Partisinin seçim manifestosu oldu.
Jeremy Corbyn’in liderliğindeki İşçi Partisi, seçim manifestosunda eğitim ve sağlığı tamamen parasız hale getireceğini, sosyal konutlar inşa ederek evsizlere bu konutları ucuz olarak vereceğini, özelleştirilmiş bir çok ulaşım, gaz ve su şirketini tekrar kamuya devredeceğini, güvenlik önlemlerini arttırmak için daha fazla polis işe alacağını, sıfır saat sözleşme uygulamasına son vereceğini ve bütün bunları yapmak için de en zengin yüzde 5’ten daha fazla vergi alacağını beyan etti. Bu manifestonun karşısına Theresa May ve partisi, yeni bir şey koyamadı.
Halk, Corbyn ve ekibinin ifade ettiği vaatlere olumlu tepki verdi ve desteğini artırdı. Parti içindeki sağcı ve yerleşik grubun çalışmasına rağmen Corbyn, İşçi Partisinin oylarını arttırdı. Bu durum Muhafazakarların da parti içi çatışmalarına neden oldu.
TERÖR SALDIRILARI CORBYN’E ‘YARADI’
İngiltere son üç ayda üç saldırı ile sarsıldı. 22 Mart’ta Westminster Köprüsü üzerinde araçla saldırı sonucu 5 kişi, 24 Mayıs’ta Manchester Arena’da konsere yapılan canlı bomba saldırısı sonucu 22 kişi ve son olarak geçtiğimiz cumartesi gecesi London Bridge’de yayaların üzerine sürülen araç nedeniyle 7 kişi hayatını kaybetti.
Bu saldırıların, İngiltere’nin dış politikasıyla bağlantılı olduğunu ve “teröre karşı savaş” politikasının tutmadığını söyleyen Jeremy Corbyn’in puan kaybetmesi beklenirken, daha fazla puan kazanması dikkat çekti.
Independent gazetesi için bir kamuoyu araştırması yapan ORB şirketi, halkın yüzde 75’inin, terör saldırılarının sebebi olarak dış politikayı gösterdiğini ortaya koydu. Muhafazakar Parti seçmeninin bile yüzde 68’i, dış politikanın yanlışlığının “teröristlerin ülkeyi hedef almasına sebep olduğunu” düşünüyor.
SEÇİMDEN BİR SÜRPRİZ ÇIKABİLİR
En son 2015’te yapılan genel seçimlerde, Muhafazakar Parti oyların yüzde 36.9’unu alarak, 650 milletvekilli parlamentodan 331 sandalye kazanmıştı ve tek başına iktidar olmuştu. İşçi Partisi ise oyların yüzde 30.4’ünü alarak sadece 232 milletvekili çıkarmıştı.
İngiltere parlamentosunun daimi üçüncü partisi Liberal Demokrat Parti ise, 2010 seçimlerinde aldıkları yüzde 23’lük rekor oyu kaybederek sadece yüzde 7.9 oy alabilmişti.
İskoçya Ulusal Partisi (SNP), oyların yüzde 4.7’sini almasına rağmen 56 milletvekili ile Westminster Parlamentosunda üçüncü parti olurken, Kuzey İrlanda Partisi Demokratik Birlik 8, yine Kuzey İrlanda partisi olan Sinn Fein 4, Galler Partisi Plaid Cymru 3, Kuzey İrlanda Partisi Ulster Birlik Partisi 2 ve oyların yüzde 12.6’sını almasına rağmen ırkçı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) 1 milletvekili çıkarmıştı. Son olarak oyların yüzde 3.8’ini alan Yeşillerin de 1 milletvekili bulunuyor. Mecliste Kuzey İrlanda’dan bağımsız da bir vekil mevcut.
Türkiye’de de sık sık tartışılan “dar bölge seçim sistemi”nin ne kadar antidemokratik olduğu ve bu yüzden seçimlerde sürprizlerin olabileceğinin en somut örneği 2015 İngiltere seçimlerinde yaşandı. Örneğin; UKIP oyların yüzde 12.6’sını almasına rağmen sadece 1 milletvekili çıkartabilirken, SNP oyların sadece yüzde 4.7’sini alarak 56 milletvekili çıkardı. Yeşiller de yüzde 3.8 oy almasına karşın sadece 1 milletvekili çakarabilmişti.
KATILIMIN YÜKSEK OLMASI BEKLENİYOR
YouGov adlı araştırma şirketinin yaptığı bir kamuoyu araştırmasına göre bugünkü seçimlere katılım oranının, bir öncekine göre yüksek olması bekleniyor. 2015’teki genel seçimlerde katılım oranı yüzde 61.1 olarak gerçekleşmişti. Fakat, özellikle Jeremy Corbyn’in, seçmenin mutlaka oy kullanması gerektiğini söylemesi ve hemen hemen her gün bunu dillendirmesi sonucu katılımın artacağı öngörülüyor.
Yine YouGov’un bir araştırmasına göre, oy kullanmayacağını söyleyen seçmene sorulan ikinci bir soru olan, “Peki oyunuzu kullanırsanız kime verirsiniz?” sorusuna seçmenlerin büyük çoğunluğunun İşçi Partisi demesi dikkat çekiyor.
Bu kararsız kesim de hesaplandığı zaman İşçi Partisi yüzde 43 ve Muhafazakar Partinin yüzde 41 oy alması mümkün. En son anketler ise Muhafazakar Partiye yüzde 41 ve İşçi Partisine yüzde 40 oy veriyor.
Tüm bunlara bakıldığında ve dar bölge seçim sistemi göz önünde bulundurulduğunda, seçimde bir sürpriz olabilir ve Jeremy Corbyn İngiltere’nin başbakanı seçilebilir.