Selcen: Hükümet, Katar meselesinde soğukkanlı davranmalı
Eski Başkonsolos Aydın Selcen, Evrensel'e Katar krizine dair Türkiye'nin attığı adımları değerlendirdi.
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Katar’la ilgili tezkerelerin Meclisten geçirilmesini Evrensel’e değerlendiren Erbil Eski Başkonsolosu Aydın Selcen, “Siyaseten ve zamanlaması bakımından Ankara’nın bölge ülkelerinden ayrılarak Katar’a güçlü destek vermesi anlamına geliyor” dedi. Selcen, Hükümetin ve Cumhurbaşkanının dış politikada, “soğukkanlı, uzgörülü ve öngörülebilir davranmaları” gerektiğini ifade etti. Selcen sorularımızı yanıtladı.
ABD Başkanı Donald Trump ilk yurt dışı gezisini Suudi Arabistan’a yaptı. Ziyarette Trump ve Suudi Arabistan Kralı Selman arasında yaklaşık 110 milyar dolar değerinde bir silah anlaşması imzalandı. Bu anlaşmadan sonra Suudi Arabistan’ın başını çektiği ülkeler Katar ile tüm ilişkilerini kesti. Bu gelişmeleri nasıl yorumlarsınız?
Elimizde sözünü ettiğiniz iki konu arasında doğrudan bir ilişki kurabilecek bir veri bulunmasa da, gelişmelere bakarak Suudi Arabistan’ın (SA) Katar’ı ablukaya alacak tarzda baskı kurmaya yönelik adımlar atmasında ABD Başkanı Trump’ın Riyad ziyaretinden cesaret aldığı açık. Ayrıca, Başkan Trump’ın kendine özgü doğrudan iletişim yöntemiyle, sosyal medya üzerinden paylaştığı mesajlarda SA’nın yaklaşımını desteklediğini de biliyoruz. Buna karşılık, Katar ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM) ana bölgesel karargahına ve dolayısıyla on bin civarında ABD askerine ev sahipliği yapıyor. ABD hükümetinin askeri kanadı gelişmeler üzerine bu durum bağlamında Katar’a teşekkürlerini yineledi. Ayrıca Doha’daki ABD Büyükelçisi de Katar’ın özellikle terörün finansmanı alanında ABD’nin ciddi bir ortağı olduğunun altını çizdi. Karakuşi tahminlerde bulunmak istemem ama zamanında ABD Büyükelçisi April Glaspie’yle görüşmesinin içeriğini kendince yorumlayan Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgali ve son olarak Brüksel’de Trump’ın NATO kurucu anlaşmasının 5. maddesine atfı konuşmasından çıkarmasında ‘MM&T’ denilen Savunma Bakanı Mattis, Ulusal Güvenlik Danışmanı MacMaster ve Dışişleri Bakanı Tillerson’un karanlıkta kalması diplomatik bir hıçkırığa işaret ediyor olabilir. Bu merakı gıdıklayan ancak somut zemini elimizde olmayan tahminler dışında, ben de, DUVAR’da bugünkü (8 Haziran) köşesinde Kemal Can’ın gayet güzel izah ettiği gibi, Trump Ortadoğu’da artık ‘gri alanlar’ istemiyor. Dolayısıyla bizimki (veya Katar) gibi birbiriyle çelişen konumlar alan ve ortaklıklar geliştiren küçük ve orta boy ülkelerin ABD nezdindeki diplomatik manevra alanları daralıyor. Fakat arka plandaki büyük çelişki SA’nın da Katar gibi hatta ondan öte ‘tavşana kaç, tazıya tut’ siyaseti güttüğü ve hedefe oturtulan İran’ın ABD’nin bölgedeki başat önceliği IŞİD’le mücadelenin en önünde yer aldığı gerçekleri. Askeri çatışma olasılığı da henüz ortada ve suların belirli bir süre daha (en az altı ay ila bir sene) durulmayacağını öngörürsek yanılmış olmayız sanırım. Son olarak, haritayı önüne koyan ve Katar’ın nüfus büyüklüğüne bakan herkes, sözkonusu emirliğin SA ve yandaşlarının baskısına uzun süre dayanamayacağı ve uzlaşı aramaya zorlanacağı sonucuna varabilir.
İRAN UZLAŞI ARAYIŞINA GİRECEK
Tam Katar tartışılırken, İran’da IŞİD’in üstlendiği bir saldırı yaşandı. Trump ziyareti sonrasında yaşanan bu iki gelişmeye ilişkin nasıl bir değerlendirmelerde bulunacaksınız?
Tahran’da belki yetmişli yılların ortasından bu yana bu tür bir terör saldırısı yaşanmamıştı. Devrim Muhafızları derhal bir açıklama yaparak SA’yı sorumlu tuttu ve ‘intikam alınacağını’ belirtti. İran, yanıtını Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan sahalarında verebilecek kapasitede. SA’nın petrol kaynakları zengin ve nüfusu Şii yoğunluklu doğu kesimlerinin karışması veya SA’nın büyük kentlerinde benzer terör saldırıları yaşanması ihtimal dahilinde. İran ayrıca, Mehmet Ali Şabani’nin CNN International’daki söyleşisinde belirttiği gibi, bölgede çekiştiği bizimki gibi ülkelerle de ortak tehditler zemininde bir güçlendirilmiş uzlaşı arayışına girecektir. Herhalde, İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’in dün gerçekleşen Ankara ziyaretini bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
‘SİYASETEN KATAR’A DESTEK ANLAMINA GELİR’
AKP hükümeti Katar’la daha önce yapılan anlaşmalarla ilgili takvimi hızlandırdı. Türk askeri birliklerinin Katar’da konuşlanması ve jandarma birliklerinin eğitim ve öğretimi alanında Katar ile işbirliği yapılması kanun tezkerelerini Meclisten geçirdi. Sizce Hükümet takvimi neden hızlandırdı?
AKP’nin TBMM’den geçirerek kanunlaştırdığı anlaşmanın imzalanması eski tarihe dayanıyor. Özünde de bu anlaşma, ABD’li Bölge Uzmanı Aaron Stein’in işaret ettiği gibi, içeriği itibarıyla bir ‘SOFA-Status of Forces Agreement.’ Yani ‘Güçlerin Statüsü Anlaşması’ olmak bakımından pek fazla anlam ifade etmiyor. Ancak kuşkusuz siyaseten ve zamanlaması bakımından Katar’a Ankara’nın bölge ülkelerinden ayrılarak güçlü destek vermesi demek oluyor. SA’ya finansman yönüyle bağlı Mısır, sıkletleri belli BAE ve Bahreyn dışında kalan diplomatik ağırlığı boyundan büyük Ürdün’e bakarsak, El Cezire Amman Ofisi’nin kapatılması ve diplomatik ilişkilerin düzeyinin düşürülmesi gibi farklı tonda tepkiler verdiğini görüyoruz. Ayrıca, Katar Emiri Tamim es Sani’nin ABD Başkanı Trump’la görüşmesinin ardından Beyaz Saray’dan yapan açıklamada değinilen es Sani’nin ve diğer tüm KİK üyesi ülkelerin liderlerinin Washington’da buluşması gerçekleşirse, bu mutasavver toplantı belki kilidi açabilir. Kuveyt’in Riyad-Doha arasında mekik diplomasisi ise şimdiye dek SA’nın ültimatomlarının ilk elden aktarılması dışında sonuç vermişe benzemiyor.
Hükümetin Meclisten Katar tezkerelerini geçirmesini hem iç siyaset hem de bölge siyasetine etkisi nasıl olur?
Pek çok kere ve son olarak Duvar’da Salı günü (6 Haziran) yayımlanan yazımda belirttiğim üzere, Türkiye Cumhuriyeti’ni bu bölgelerde kan, ateş ve çelikle imtihan olup, imparatorluğun yıkılış sürecine ilk elden tanıklık etmiş kadrolar, Araplararası meselelere dahil olmama, Arap ülkeleriyle iyi ilişkiler kurma ama fikir sorulmazsa görüş dahi beyan etmeme ve bölgede dönemin ‘emperyalist’ güçlerinin maşalığını yapmama gibi dış siyaset ilkeleri belirlemişti. Keza aynı yazımda hatırlattığım üzere diplomaside etkinlikle, işgüzarlık arasındaki çizgi de her zaman çok belirgin olmayabiliyor. Bu itibarla, hükümetin veya doğrudan Cumhurbaşkanının demek daha yerinde, soğukkanlı, uzgörülü ve öngörülebilir davranmalarını dilerim.