10 Haziran 2017 11:17

Çocuk işçiliğinin en kötü hali mevsimlik işçilikte

İHD Çocuk Hakları Komisyonu'nun bu yıl ilk kez düzenlediği Çocuk Hakları Sempozyumu Cezayir Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi.

Paylaş

Cansu PİŞKİN
İstanbul

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu, “Ben Çocuğum Haklarım Var” teması ile sempozyum gerçekleştirdi. Sempozyumda konuşan Doç. Dr. Pınar Uyan Semerci, çocuk işçiliğinin en kötü halinin mevsimlik işçilikte görüldüğünü ve Adana'daki saha çalışmalarının sonucuna göre 15-18 yaş aralığındaki çocukların yüzde 90’ının tarlada çalıştıklarını söyledi.

İHD Çocuk Hakları Komisyonu'nun bu yıl ilk kez düzenlediği Çocuk Hakları Sempozyumu Cezayir Toplantı Salonu’nda yapıldı. 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü öncesinde çocuk hakları ve hak ihlallerini konu alan sempozyumda çocukların maruz bırakıldığı farklı hak ihlalleri ele alındı. Sempozyumun yapıldığı salonda “Çocuk istismarına hayır”, “Erken yaşta evlendirme suçtur”, “Mülteci çocukların hayatları sınırlardan önce gelir”, “Çocukları değil karanlığı hapsedin”  ve “Çocuklar için barış hemen şimdi”  pankartları asıldı. 2 gün sürmesi beklenen sempozyumda, çocuk çalışmaları alanında deneyimli akademisyenler, hak savunucuları, sosyologlar, avukatlar, gazeteciler, psikiyatristler ve psikologlar bilgi ve deneyimlerini paylaşacak.  

'MEVSİMLİK İŞÇİLİKTE 15 YAŞ ÜSTÜ ÇOCUK SAYILMIYOR'

"Ben Çocuğum Haklarım Var" temalı sempozyumun ilk oturumu "Türkiye'de Çocuk İşçiliği ve Mevsimlik Tarımda Çocuk İşçiliği" başlığında yapıldı. Doç. Dr. Pınar Uyan Semerci'nin konuşmacı olduğu oturumda, çocuk işçiliğinin ve çocuk işçiliği kavramlarını tanımlamanın önemine değinildi. 18 yaş altı herkesin çocuk olduğunu belirten Semerci, çalışabilir çocuk yaş aralığının 15-18 yaş aralığında olduğunu ancak mevsimlik sahada 15 yaş üstünün çocuk olarak sayılmadığını anlattı. 

Çocuğun iş yaşamında olmasının çocuk için risk olduğuna dikkat çeken Semerci, Türkiye'de çocuk işçiliğine çok ciddi bir mesele olarak bakılmadığını söyledi. Semerci, "Bizim Türkiye’deki en büyük sorunlarımızdan biri çocuk işçiliği ama toplumun çok büyük bir kesimi bu konuya duyarsız” dedi. Semerci, çocuk işçilerin kayıt dışı çalıştırıldığını belirterek, bu kayıt dışı durumdan veri elde edilmesi için TÜİK'in veri toplaması gerektiğini vurguladı.

'YÜZDE 90'I TARLADA ÇALIŞIYOR' 

15 yaş altı çocuk kesinlikle çalıştırılamayacağını kaydeden Semerci, 15-18 yaş arasındaki çocukların çalıştırılması için de belli kurallara uyulması gerektiğini dile getirdi. Çocuk işçiliği denildiğinde, kız çocukları açısından durumun çok daha ağır bir hale geldiğine dikkat çeken Semerci, ev içi bakım yükünün de çocuk işçiliğinin bir kısmı olduğunu ifade etti. Semerci, 2012 verilerinde 900 bin çocuk işçinin varlığından bahsedildiğini fakat Türkiye’de bunun içerisinde ev içi bakımında varolan çocukların verisinin yer almadığının altını çizdi. 

Yüreğir-Kadıköy, Karataş-Tuzla, Karataş-Karagöçer dahil olmak üzere 3 yerde çocuk işçiliğine ilişkin çalışma yürüttüklerini anlatan Semerci çalışmalar sırasında tanıştıkları bir kız çocuğunun sözlerini aktardı: "15 yaşındaki kız çocuğu, 'Ben büyüdüm' demiyor, 'Bana büyüdün diyorlar."

Semerci, söz konusu çalışmayı sadece Türkiye kökenli çocuklarla yaptıklarını belirterek çalışmanın ayrıntılarını anlattı: "Yüzde 60 çocuk ve gençten bahsediyoruz. Çocukların çalışmasına bağlı bir politik ekonomi var. Sistem elciler üzerinden yürüyor. Elciler kıştan başlayarak ve yıllardır ailelerle tarla sahibi arasındaki bağı kuruyor. Aile tarla sahibiyle hiç muhattap olmuyor. Günlük yevmiye 40 lira olarak veriliyor çocuğa, aslında bu 44 lira, 4 lirasını elci alıyor. Adana’da ürün çeşitliliği de fazla, yüzde 90’ı 11 saat çalışıyor, geri kalanı ise minimum 9 saat çalışıyor. Kayıt dışılık çok fazla ama koşullar çok belirgin, tarlaya giden römork sayısı,

çalışmaya başlama saati, öğle arası herşey çok belirgin. Çalışanların yarısı kazandıklarının hiç yetmediğini, yarısı ucu ucuna yetiyor diyor ama yaşam koşulları insani değil, ucu ucuna yettiren için de öyle, bu çok vurucu bir şey gibi geliyor bana. Gün boyu emek veriliyor, hesaplamaların hepsi elci tarafından yapılıyor, aslında ortada görünür bir para olmuyor. 15-18 yaş aralığımdaki çocukların yüzde 90’ı tarlada çalışıyor.10-14 yaş arası ise yüzde 50’nin üstünde. Çalışma sadece tarlada değil, mahallede de oluyor. Hurda toplayıp satıyorlar."

ÇADIRDA KALAN ÇOCUKLAR EĞİTİMLERİNE DEVAM EDEMİYOR

Kız çocukları için durumun daha zor olduğuna değinen Semerci sahada yaptığı çalışmada özellikle 15-18 yaş arası olan kız çocuklarının, "Biz

tarladan geliyoruz, erkekler yıkanıp gezebiliyorlar ama biz odun taşıyoruz çalışmaya devam ediyoruz" dediklerini aktararak çocuk işçiliğinin en kötü halinin mevsimlik tarım olduğunu söyledi. 

Mevsimlik işçilerin çoğunlukla çadırlarda kaldıklarını kaydeden Semerci, çadır koşullarında çocukların eğitimine devam edemediğini söyledi. Semerci, "Kamp yerinde ders çalışmak için uygun ortam yok, ailelerin yüzde 38'i çocukların okumasını istiyor, çocukların yüzde 10’u okulu bırakmak istiyor" dedi. 

'KIZ ÇOCUKLARININ ÜNİVERSİTEYE GİTME ORANI DÜŞÜK'

“Bir çocuk hakkı ihlali; ev içi çocuk işçiliği” başlığını ise Sosyolog Ayşe Tepe Doğan anlattı. Doğan, ev içi çocuk işçiliğini, çocukların çocukluklarını yaşayamadıları zararlı işler olarak tanımladı. Doğan, çocuk işçiliğinin son zamanlarda eve içine çekildiğini bu nedenle ev içi çocuk

işçiliği diye bir kavramın çıktı ortaya çıktığını söyledi.  Doğan bu konuda yaptıkları saha araştırmasını şöyle anlattı: " Çalışmalarımızda nereden faydalanabiliriz diye düşünürken elimizde çok fazla verinin olmadığını gördük. 93 anket üzerinden biz bu çalışmayı yaptık. Saha araştırmasını İstanbul'da kadınlarla yaptık. Yaş aralığının yüzde 31’i 33-38 arasındaydı. Eğitim durumları yüzde 49.2’si ilk öğretime kadar okumuş, okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüksek. Düzenli çalışanların oranı yarı yarıya. İnsan çocuğunu neden çalıştırır ya da eve aldığı işe neden çocuğunu dahil eder tabi ki en büyük neden yoksulluk. Evde kaç kişi çalışıyor diye sorduğumuzda aslında gördüğümüz şu, kadınların çoğu ev içi çalışmasını iş olarak görmüyor, yani kendini çalışan statüsüne koymuyor. Çocuğu ev içindeki herhangi bir işte çalıştırıyor musunuz diye sorduğumuzda  çekimser davrandılar, cevap vermek istemediler. Eve götürülen işler yaşam alanının hijyenini, çocuğun bu ortamda yaşamını zorlaştırır vaziyette. Ev içinde çalışmayan kız çocuğu sayısı çok düşük, yüzde 9. Kız çocuğu da erkek çocuğu da okula gidebiliyor ama kız çocuklarının çoğu liseye gidebiliyor, isteyen olursa okutulabiliyor. Ama kız çocuklarının üniversiteye gitme oranları daha düşük. Ailelerin çocuklarının ev içi çalıştırılmasını büyük oranı yani yüzde 41’i bu durumdan memnun Ailelerin yüzde 45’i çocuğun ev içi çalışmasının gelişmelerini etkilemiyor diyor, eğitimi etkilemediğini düşünen de yüzde 50. Çocuğunuz işi iyi yapmazsa ne yaparsınız sorusuna yüzde 67’si cevap vermiyor, bu aslında vahim bir şey. Çocuğunuzun fabrikada çalışmasını istemisiniz neredeyse hepsi hayır diyor, ama kendi yanlarında çalıştırıyorlar. Çocuk işçiliğinin yasaklanmasını isteyenlerin oran yüzde 76."

KAYITLI OLMAYAN ÇOCUK MÜLTECİLERİN SAYISI BİLİNMİYOR

Sempozyumun öğleden sonraki oturumunda “Mülteci çocuklar ve eğitim hakkı” başlığında konuşan Araştırmacı Sema Karaca, mülteci çocukların eğitim sorunlarını anlattı. Karaca, Türkiye’deki 3,3 milyon mülteci içerisinde 1 milyonu aşkın çocuk bulunduğunu, okul çağındaki çocukların sayısının ise geçici koruma altındaki Suriyeli çocuklarda 830 bin, uluslararası koruma başvuru veya statü sahipleri arasında 42 bin 221 olmak üzere toplamda 900 bin düzeyinde olduğunu söyledi. Milli Eğitim Bakanlığı'nın 5 Ocak 2017 tarihli verisini de aktaran Karaca, 14 bin 742 resmi okul ve 432 geçici eğitim merkezinde eğitim gören 508 bin Suriyeli öğrencinin mevcut olduğunu belirtti. Geçici koruma altındaki çocukların Türk okullarına kayıtlı sayısının 172 bin, özel okul/milletlerarası okullara kayıtlı sayısının 10 bin, GEM’lere kayıtlı sayısının 325 bin, okula kayıtlı olmayan sayısının 326 bin 396 olduğunu söyleyen Karaca, uluslararası koruma altındaki çocukların 42 bin 221’in Türk okullarına kayıtlı olduklarını, kayıtlı olmayanların ise rakamının bilinmediğini kaydetti.

Türkiye'de birçok kişinin çocuklarının mültecilerle konuşmasını ve arkadaşlık etmelerini istemediklerini söyleyen Karaca, mülteci ailelerin çocuklarını okula gönderememelerinin nedenlerini ise psikolojilerinin çok kötü olması ve maddi imkansızlıklar olarak sıraladı. Suriyeli mültecilerin Türkiye'de kalmaları ile ilgili bir ön görü olduğunu ifade eden Karaca, “Hayatımızın bir yerinde bu kadar insana yeni imkanlar sağlamak için hepimizin taşın altına elimizi koymamız lazım” dedi.

‘ÇOCUK HAKLARI BÜTÜN HAKLARDAN ÜSTÜN TUTULMALI’

“Mülteci çocukların korunma ve sağlıklı gelişim hakkı” başlığında konuşan Mavi Kalem Derneği üyesi Nuran Kızılkan, Suriyeli mülteciler dışında göç nedeniyle gelen kişilerin de benzer mağduriyetleri gördüklerini kaydetti. Çocukların eğitim sorunlarını sunarken özellikle kız çocuklarının eğitim haklarından alıkonulduğunu belirten Kızılkan,  “Kız çocuklar eğitim haklarında erişim engeli olduğunda hayatlarını tehlikeye atan risklerle karşı karşıyalar" dedi. Türkiye’de Suriyelilere bakışın pozitif olmadığını ve sosyal medyada yayınlanan videolardaki nefretin görülebildiğini söyleyen Kızılkan, "Çocuk çocuktur ve çocukları ırklarla tanımlamak doğru değildir. Çocuklarının haklarının diğer bütün haklardan üstün tutulması gerekir. Çocukların şiddet içermeyen ortamlarda büyümelerini sağlamak ve bunların göstergelerini oluşturmak gerekiyor" diye konuştu. Mülteciler için ilk olarak "misafir" tanımının yapıldığını hatırlatan Kızılkan şöyle devam etti: "Biz uzun süre Suriyelileri misafir olarak gördük. Mülteciler bu ülkeye güle oynaya gelmediler. Mesele ne zaman Suriyeye gelse bu çocuk bile olsa nefret söylemi ortaya çıkıyor. Devlet de buna zemin hazırlıyor.”

‘TRAVMA GEÇİREN KİŞİLERİN DESTEK ALMASI GEREKİR’

Oturumun “Çocuk, savaş ve travma” konulu son başlığını ise Yrd. Doç. Elif Akdağ Göçek anlattı. Devletleri harekete geçirenlerin bireyler olduğunu söyleyen Göçek, sempozyumda konuşulanların yayılması gerektiğini belirtti. Travmayı tanımlayan Göçek, “Travma aniden gelişen veya süreli devam eden korku, dehşet ve çaresizlik hisleri yaratan, psikolojik ve fiziksel bütünlüğünü tehdit eden, kişinin yaşamını veya yakınındakileri psikolojik ve fiziksel olarak etkiler” dedi. Travmanın beyinde olumsuz etkiler yaratığını kaydeden Göçek, “Öğretmenler savaşa mağdur kalan çocukların normal çocuklar gibi yerinde oturmasını ve uzun uzun ders dinlemesini istiyor” diye konuştu. Travmanın kişiden kişiye aktarıldığını söyleyen Göçek, “Bu kişilere doğru yaklaşmayı bilemezsek, uzun yıllar bu kişilerle yaşamaya devam ederiz. Bu travmanın sonuçları genlere bile geçiyor” dedi. Çocukların savaşla birlikte birçok travmaya maruz kaldığını vurgulayan Göçek, "Çalıştırmalarından tutulalım, eğitim haklarından yoksun olmalarına kadar birçok şeyle karşı karşıyayız. Savaş ve göçe maruz kalan çocuklara önleyici ve koruyucu çalışmalar yapılmalıdır. Ülkemizde savaş ve göçün etkileri ve bu konuda yapılması gereken ruh sağlığı ve sosyal destekler araştırmalarla saptanmalıdır.  Travma geçiren kişilerin ciddi anlamda destek almaları gerekir” diyerek sözlerini noktaladı.

ÖNCEKİ HABER

Beyoğlu'da kafede yangın çıktı

SONRAKİ HABER

Batman'daki saldırıda yitirilen Öğretmen Yalçın uğurlandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa