11 Haziran 2017 03:14

‘This is for Allah!’ Bıçak ya da dayak

IŞİD adına ya da onun inandığı her şey adına eylem yapan, söz söyleyen herkesi, herhangi bir çağrı, emir-komuta olmaksızın harekete geçiren şey budur.

Paylaş

Aydın ÇUBUKÇU

Geçen yıl Haziran ayının ortalarında, bir ramazan günü, ABD’de Orlando kentinde, eşcinsellerin gittiği bir bara yapılan silahlı saldırı sonunda 50 kişi ölmüştü. Katil, Ömer Sıddık Metin adlı Afgan asıllı Müslüman bir gençti. Yıllar önce  Afganistan’dan ailesiyle birlikte göç etmişti ve olaydan sonra yapılan araştırmalar, “terör örgütüyle”, yani IŞİD’le doğrudan bir bağlantısı olduğuna dair işaret vermemişti. Ama o, kalabalığa rastgele ateş ederken, “Allah için” diye bağırmış, IŞİD de, saldırıyı hemen üstlenmişti. 

Geçen hafta cuma gecesi, Londra için iftar vakti geçtikten biraz sonra, üç Müslüman genç bıçaklarla ve köprü üstünde kamyonetle akşam gezintisine çıkmış Londralılara ve turistlere saldırdı. 

İlginç olan, üç ayrı yerde gerçekleşen saldırıların birbirleriyle doğrudan bağlantılarının bulunmamasıydı. Başbakan May, saldırıların birbirleriyle örgütlü bağlantısı bulunmadığını ancak ortak noktalarının “İslami aşırılık” olduğunu söyledi. Bu arada, İslamiyet’i saldırıdan muaf tutan sözler etmekten geri durmadı. “İslami aşırılık” dediği şeyi, “ İslam’ı ve hakikati çarpıtan bir ideoloji” olarak tanımladı. Benzeri her saldırıdan sonra, bizim siyasetçilerimizin de “gerçek İslam bu değil” demesi gibi…  Ne de olsa bir hafta sonra seçimler vardı ve göçmen Müslümanlar, önemli bir oy kitlesi oluşturuyorlardı. 

Saldırının açığa çıkardığı asıl gerçek bu ikiyüzlülük değil. May de, her ülkenin burjuva politikacılarının ortaklaşa kullandıkları “İslamiyet iyi ama Müslümanlar kötü” şeklindeki şablonu yeri geldiğinde elbette kullanacak. Onun, Fransız, Amerikan, Alman meslektaşlarından nesi eksik? Açığa çıkan asıl gerçek ise, ABD-Orlando saldırısından sonra yazdığım gibi, IŞİD’ci olmanın epeyce bir zamandır ille de örgütlü olmaktan, şu ya da bu şifreyle, şu ya da bu irtibat elemanıyla merkezdeki bir herife bağlanmaktan öte bir anlam kazandığıdır. IŞİD adına eylem yapmak, artık emir almakla, uyuyan hücrelere üye olmakla ilgili değildir. Bir reklamda söylendiği gibi, kendini nasıl hissediyorsan öyle, ben de İslam ve Allah adına günahkârları ve kâfirleri cezalandıracağım dediğin, buna niyet ettiğin an, dosdoğru IŞİD merkezine bağlanmış oluyorsun! Halife derhal seni kutsayacak ve cennet biletini eline verecektir.  

***

Allah ve din adına ceza kesen iki kişi arka arkaya geldiler. Biri Londra saldırısında, bir kadını 15 kez bıçaklarken, her darbede “This is for Allah” (Bu Allah için) diye bağırıyordu. Kadın, “mübarek Ramazan akşamı” eğleniyor, geziyor, ya da yalnızca bir şeyler yiyip içiyordu, öyleyse Allah için kurban edilmesi haktı! Her bıçak darbesinde, ritmik bir biçimde “this is for Allah” inlemesini adeta zikreder gibi tekrarlayıp duran adam, biraz sonra öldürülse bile, doğrudan cennete gideceğinden tamamen emindi. Arada sorgu, kabir azabı gibi aşamalar olmadan, canı çıkar çıkmaz soluğu cennetin kapısında alacaktı, çünkü belli ki, orucunu yeni açmış abdesti henüz bozulmamış, kurbanını da Allah adına ve Allah için öldürmüştü.  
 

Birkaç gün sonra, Allah adına kadınlara ceza kesen bir başkası Türkiye’de televizyon ekranlarının bilirkişisi olarak boy gösterdi. Prof. Dr. Cevat Akşit, TV8’deki sahur programında, “O hayızlı kadınlar da biz tutmuyoruz diye sokakta bir şey yiyemezler. Dayak yerler ha bak. Dinen dayak yerler. Gizli yesinler” buyurdu. Üslubundaki aşağılayıcı tavır, yüzünün iğrenç bir şeyi parmaklarının ucuyla tutup bir kenara atarken alabileceği şekle girmesi,  tehditten daha beter bir çirkinlikti… Fakat, tıpkı birbirinden habersiz teröristleri birbirine bağlayan gizli bağ gibi, Prof. Cevat’ı da onlarla aynı cennetin kapısında sıraya sokan o esrarengiz şey, kendinden olmayana duyulan nefretten, kendisinin kesin üstünlüğüne olan kör inançtan başka bir şey değildi. 

IŞİD adına ya do onun inandığını söylediği her şey adına eylem yapan, söz söyleyen herkesi, herhangi bir çağrı, emir-komuta olmaksızın harekete geçiren şey de budur. IŞİD, bu tür eylemleri sahiplenmeyi otomatiğe bağlamıştır. Sorup soruşturmaya, sorumluluğunu üstlenirken herhangi bir siyasi ya da ahlaki kıstas kullanmaya ihtiyacı yoktur. Prof. Cevat’ın “saygı duyacaksınız, inanca, oruca saygı duyacaksınız” derken kendine yakıştırdığı o kanıtsız ve gerekçesiz hüküm verme üstünlüğü, nereden geliyorsa, IŞİD’çi olduğuna inanan, ya da gerçekten o örgütün mensubu, fedaisi olan herkesin kendilerine vehmettiği üstünlük duygusu da oradan geliyor. Tartışılmaz doğruların sahibi olmak, en üstün ve en doğru düşüncelerin kendilerinde olduğuna körü körüne inanmak, kendi dışında herkese “saygılı olun ulan saygılı olun” derken kendisini hiçbir şeye saygı duymayacağını açıkça ilan etmek…  Bu kof böbürlenme, bu şişirilmiş kibir, kuşkusuz derin bir aşağılık komplesinden başka bir şeyin ürünü değildir. 

Londra’nın eğlence ya da alışveriş muhitlerinde, şen şakrak caddelerinde, metrosunda, otobüsünde gözleri yarı açık, başı sürekli önünde, herhangi bir şeye bulaşma korkusuyla acele acele yürüyen genç Müslüman’ın düşmanlığı her neye ve kimlere ise, bütün çocukluğu ve gençliği boyunca, kafası önünde, gözleri yarı kapalı, bir hoca efendinin dizi dibinden evinde babasının anasının sopası altına gidip gelmekle geçmiş adamın öfkesi ve düşmanlığı da onadır. Tek kelimeyle HAYATA; kendi dışında akıp giden ve bir türlü içine girmeye cesaret edemediği, cesaret etse fırsat ve imkân bulamadığı hayata!  

Din adına ve Allah için bıçak sallayanla, din ve Allah adına sopa gösteren herkesin ortak sorunu, ezilmekten ve horlanmaktan kurtulmak için, ezen ve hor gören biri olmak gerektiğine inanmalarıdır. 

Bütün tarihleri boyunca, gerçekten en fazla ezilen ve horlanan inancın sahibi olan Yahudiler, kendi inançlarının kendilerini en üstün inançlılar yaptığına da yürekten inanırlar. Diğer bütün dinlerin, kendi dinlerinin bir türevi, ya da bozulmuş biçimi olduğuna inanmışlardır çünkü. Bu ezilmişlik gerçeği bir başka çarpık kavrayışa yol açar: Onlar ezilenlerin en ezileni olduklarına göre, ezenlerin de en üstünü olma hakkına sahiptirler. 

IŞİD’te kristalize olan zihniyet de bunun aynısıdır. Ezikliğinin, yoksulluğunun, cahilliğinin sebebi, mademki kendi dışındaki herkestir, öyleyse ölüm onlara! 

Başlangıçta sözünü ettiğim yazıyı, şöyle bitirmiştik: “Yarın sokakta sigara içtiği için, Ramazan günü birahaneye gittiği, parkta sevgilisinin elini tuttuğu için içimizden biri bıçaklanabilir ve IŞİD bunu derhal üstlenebilir. IŞİD artık bir ‘terör örgütü’  değil, bireyselleşmiş nefret ve yobazlık için bir kimliktir.”

Gelecek Ramazan’da da benzer bir yazıyı yazmam ihtimali ne yazık ki yüksek görünüyor.

ÖNCEKİ HABER

İşçilikten, öğretmenliğe ve sanatçılığa: Rolly Brings

SONRAKİ HABER

Sevgili Acun Karadağ öğretmenim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa