13 Haziran 2017 00:17

Halkların Fotoğrafçısı Sönmez’den ‘Bizimkilerin hikayesi'

İsmail Şimşek, Fotoğrafçı Demir Sönmez ile 64 fotoğraf karesinden oluşan ve İngilizce-Fransızca olarak da basılan kitabı hakkında konuştu.

Paylaş

İsmail Şimşek

Jean Zigler “Demir Sönmez’in kitabına aldığı her bir fotoğraf karesinin kökünde aynı duygu vardır; “Umut”.

Demir Sönmez’in 2016 yılında Birleşmiş Milletler (BM) binası önünde sergilenen fotoğrafların yer aldığı 64 fotoğraf karesinden oluşan, “Place des nation Place des peuples l’honneur de Genève” İsviçre Slatkine Yayınevi tarafından Fransızca ve İngilizce olarak basıldı. Sönmez ile kitabı, tepkileri ve 2016 yılındaki sergi sonrası gelişmeleri konuştuk. Sönmez, “Ben kitabımda bizimkilerin hikayesine yer verdim. BM binası onlarınsa, meydanı da ezilen halklarındır, ötekileştirilen, görünmeyen, sesi duyulmayan ezilenlerin meydanıdır. Bir belge, bir tanıklıktır kitabım, dünya halklarının barış ve özgürlük mücadelesine” dedi.

‘BU HİKAYE HEPİMİZİN HİKAYESİ DEDİM’

Kitabın hikayesi anlatır mısınız? Neden bir kitap ve neden BM önü ?

Aslında kitabın hikayesi bizim hikayemiz, bizim mücadelemizin hikayesi, dünya halklarının ezilen halkların mücadelesinin hikayesi. Birleşmiş Milletler meydanı, dünyada eşi benzeri olmayan bir meydan. 190 ülkeden insanların yaşadığı bir yer. Uluslararası bir kent. Bir tarafta New York varsa, Avrupa yakasında da Cenevre’den bahsedebiliriz.

190 ülkeden vatandaşların yaşadığı, bu vatandaşların kendi ülkelerindeki sorunların, BM’de tartışıldığı dönemlerde, onlarda o meydanda çeşitli gösteriler düzenliyorlar. Sadece ezilen halklar değil, çevreciler, homoseksüeller, hayvan hakları savunucuları, savaş karşıtları, barış savunucuları, silahsızlanmaya karşı olanlar, vicdani retçiler. Bu kitapta esin kaynağı, daha çok izlediğim olayları hem bir arşiv haline getirmek hem de gelecek kuşaklara bir miras, bir çalışma olarak, bırakmak. “Bu hikaye hepimizin hikayesi” dedim. Aynı zamanda Cenevre, bankaların, lüks mağazaların, dünyanın zenginlerinin Leman Gölü çevresindeki villalarda oturduğu kent değil, yani hiçbir sorunun yaşanmadığı bir yer değil, aslında sorunların yaşandığı ve sorunların dile getirildiği bir yer. Aynı şekilde bir amacı da bu mücadelelileri hem Cenevre kamuoyuyla, hem İsviçre kamuoyuyla, hem de uluslararası kamuoyuyla  paylaşmak.  Kitabın hikayesi böyle.

Kitabınızı İngilizce ve Fransızca olarak iki dilde  yayımlamışsınız. Berkin Elvan ın olduğu aynı kare şimdi İngilizce olarak da açıklanmış.

Evet sergide iki dilliydi. Ama pankart Fransızca’ydı. Berkin Elvan bir kez daha anıldı. Gezi olayları sırasında sadece Berkin Elvan değil, diğer kaybettiğimiz  insanlar bir kez daha anıldı. Gezinin direniş ruhu bir kez daha yaşatıldı.

Kitabın ön söz yazarlarından bahsedebilir misiniz birazda. Sami Kanaan ve Jean Zigler kimdir?

Kitabıma iki kişi ön söz yazdı. Bunlardan birisi Cenevre Belediyesi Konsey Üyesi, Eski Belediye Başkanı, şu anda da Belediyenin Kültür Departmanı Sorumlusu Sami Kanaan, diğer taraftan da yine uluslararası üne sahip, İsviçre’nin yetiştirdiği en büyük devrimcilerden, sosyologlardan Jean Zigler’in ön sözü var. Jean Zigler biliyorsun, ’68 kuşağının yaşayan temsilcilerinden birisi. Birebir Che Guevara ile arkadaşlığı olan birisi. Che Guevara’nın İsviçre’de Cenevre’de BM’de yaptığı konuşmada bizzat yanında olan, onu Cenevre’de gezdiren, kendi anılarında yazdığı gibi, Che Guevara ile birlikte Küba’ya gitmek isteyen, Küba’da devrime katılmak istediğini belirten bir devrimcidir. Che Guevara’nin ona söylediği ise, “Jean” diyor, “Burası dünya kapitalizminin beyni. Bize beyinde senin gibi insanlar lazım. Bizim talebimiz senin burada kalmandır. Bize daha çok faydası dokunacaktır”.  Böyle bir devrimcinin kitabıma ön söz yazması beni onurlandırmıştır.

Aynı zamanda kitabın ikinci başlığı “Haklar Meydanı”dır. Ama Jean Zigler aynı zamanda onur meydanı olarak ekledi. Ve gerçekten Cenevre’nin onuru bugün o meydandır.

‘HALKLARIN MEYDANI’

Şöyle demek doğru olur mu? Kitap aynı zamanda halkların çözüm taleplerini de içeriyor..

Evet bunu çok rahat söyleyebiliriz. Çünkü bu meydan ezilenlerin taleplerini haykırdığı, barış ve özgürlük çığlığının yükseldiği bir meydan. BM binası içerisinde ele alınan sorunların hiçbiri halkların, ezilenlerin çıkarına çözüme ulaştırılmıyor. Birleşmiş Milletler halklar adına çözüm olmaktan çoktan uzaklaştı. Onlar daha çok egemen olanların, devletlerin çıkarlarından yana çözümler üretiyorlar. Asıl sorunun muhatapları ise, BM önünde bulunan bu meydanda talepleri haykırmaktadırlar. Halkların, ezilenlerin talepleri dikkate alınmamakta, ama asıl çözümü de, gerçek bir çözümü de halklar bu meydanda dile getirmektedirler. Resmi olarak henüz bir gelişme olmasa da, bizimkilerin yanı ezilen hakların dilinde bu meydan “Halkların Meydanı” olarak anılmaya başlanmıştır. Birçok insan ile birebir sohbetlerimizde 70 yıllık meydanın adını değiştirdiğim dile getirilmekte, artık BM Meydanı, halkların, ezilenlerin meydanı olarak anılacaktır..

‘FOTOĞRAF BİR MÜCADELE ARACIDIR’

Amacınıza ulaştınız diyebilir miyiz?. Fotoğrafçılık sizin için meslekten de öte bir şeydi.

Yani “Fotoğrafçılık benim için bir mücadele aracı, bir belge aracıdır. Gelecek kuşaklara mücadeleyi aktaracak bir araç olarak görüyorum. Ben fotoğrafın gücüne inanıyorum. Bazen her şeyi sözle anlatmak, kelimelere dökmek mümkün olmuyor. Ama bir fotoğraf karesi yıllarca, on yıllarca, hatta yüzyıllarca hafızalarda kalıyor. O fotoğraf karesinin verdiği mesaj bazen on binleri, yüz binleri sokağa dökebiliyor. Bu anlamda önemlidir. Örneğin son yıllarda Aylan bebeğin, bir Suriyeli çocuğun kıyıya vurmuş görüntüsü dünyada nasıl bir infial yarattıysa, Vietnam savaşında Vietnamlı bir kişinin kafasına dayanan namlunun yarattığı infial ve sonra Hiroşima’da gazdan yanan, atom bombası ile yanan bir çocuğun fotoğrafı nasıl karelerde birleştiyse, veya büyük devrimci Che Guevara’nin o ünlü portresi nasıl milyonların, milyarların evlerinde, odalarında salonlarını ya da şehirlerin meydanlarını süslüyorsa, ben fotoğrafın gücüne inanıyorum. Fotoğraf bir mücadele aracıdır. Hem de önemli bir mücadele aracı.”

‘MUTLULUK BENİM İÇİN BİR RANT KAPISI DEĞİL’

Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?

Bu benim için nasıl diyeyim, övüneceğim, gurur duyacağım, çok büyük işler başardım diyebileceğim işler değil elbette. Anlattığı  gibi, bizimkilerin hikayesinin kitaplaştırılması, belgeselleştirilmesi, bu görev bana düştü. Belki biraz şans, belki başkalarının, diğer fotoğrafçı arkadaşların düşünemediklerini ve gözden kaçırdıklarını ben düşündüm... Ama güzel bir şey, mutluyum ama bu mutluluk benim için bir rant kapısı değil.

Yani bizimkilerin hikayesinde benim payıma düşen, o anları yakalamış olmak, o anları fotoğraflamak. Belki de çok büyük bir kelime ama ölümsüzleştirmek. Bizimkilerin hikayesi, ezilen halkların barış ve özgürlük talepleri, ötekileştirilenlerin, emekçilerin hikayesini yine biz emekçiler fotoğraflarda dile getirmiş olduk.

ÖNCEKİ HABER

Macron, Fransız siyasetini altüst etmeyi sürdürüyor

SONRAKİ HABER

'Bir milyon çocuk fiili olarak çalışma hayatının içinde'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa