Yeni yaşam için mücadele dansı: Hêk
Mezopotamya Dans topluluğu, yeni dans oyunu Hêk ile izleyiciyle buluştu. Dansta zorluklara karşın yaşam mücadelesi anlatılıyor.
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) bünyesinde dans çalışmalarını sürdüren Mezopotamya Dans, yeni dans oyunu Hêk ile izleyiciyle buluştu. Dansta zorluklara karşın yaşam mücadelesi anlatılıyor.
2005’ten beridir MKM bünyesinde çalışmasını sürdüren Mezopotamya Dans, 9 aylık yoğun bir temponun ardından Hêk dansının Kadıköy Moda Sahnesinde ilk gösterimini yaptı. Mezopotamya Dans, şimdiye kadar 8 farklı konuda dans performansını izleyiciyle buluşturdu Mezopotamya Dans Hêk dansını yeni sezonla birlikte eylül, ekim aylarında Türkiye ve Avrupa’da turnelerle, izleyici ile buluşturmayı hedefliyor. Mezopotamya Dans’la yeni oyunları Hêk’i konuştuk.
Kürtçe kelime olan Hêk’in Türkçe karşılığı yumurta. Fiziksel ve fikirsel olarak çizilen fakat görünmeyen sınırlara hapsedilmiş beş kişinin fiziksel ve düşünsel mücadelesinin anlatıldığı dansa Hêk isminin neden verildiği sorumuza hem oyunun Koreografi ve Dansçısı İsmet Köroğlu, Hêk’i Adıyaman’da (Semsur) söylenen bir tekerlemeden aldıklarını belirtiyor. Tekerlemenin yumurtaya atfedildiğini anlatan Köroğlu şunları söylüyor: “Önce iltifatlar görürüz. ‘Naziksin, kırılgansın, bir dağ ateşi kadar güçlüsün’ der en başında. Sonrasında ‘belli olmaz ne olacağın, ya sağdan çıkarsın bir bakmışsın soldan’ diye devam eder. Hêk (yumurta) ismi içinde potansiyel taşıyan yeni bir yaşam için mücadele eden, karşılaştığı zorluklara, engellere rağmen hem kırılgan hem de güçlü tarafını kaybetmeden yola çıkanların hikayesi- ismidir. Bir tekerlemeden şarkıya dönüşür hêk, bir oyundan mücadeleye evrilir. Bu yolculukta onları mücadeleye iten bütün faktörler bir bir şarkılarıyla, nefesleriyle yok olur ve hêk can bulmuş olur.”
PET ŞİŞEYLE DANS
PET su şişelerinin başarılı kullanıldığı dansta, PET şişelerini kullanma fikri sorumuza da İsmet Köroğlu yanıt veriyor. PET şişe fikrinin okul yıllarında solo performansında kullanıldığını anlatan Köroğlu, “O dönem Diyarbakır Cezaevi belgeselini yeni izlemiştim ve etkilenmenin sonucu böyle bir objeyi fiziksel olarak nasıl kullanabilir, harekete geçirebilirim diye düşünüyordum” diyor. Köroğlu devam ediyor: “Sistematikleşen ve babadan oğulla geçer gibi iktidarlarca sürdürülen ceza yöntemlerinde objeler, aletler vb. gibi şeyler tamamen bir araç. O aletleri o mekanın dışına çıkardığınız zaman; örneğin bir ipi dışarıda bir kaldırıma ya da yola bırakın hiç bir şey ifade etmez ancak o ip ne zamanki bir odada-ağaca asılmış olsun işte o zaman nitelik kazanmış olur ve bizler bir anlam yükleriz. Şişeler için de aynı şey geçerli!.”
‘GİRDAPTAN ÇIKMAYA ÇALIŞAN BİR MÜCADELE’
Dansta sürekli mücadele vurgusu olduğuna dair sorumuza Yeşim Coşkun yanıt veriyor.
Coşkun, bütün dans projelerinde bir mücadele olduğunu belirtiyor. Hêk’te herkesin kendi sınırları içerisinde hapsolduğu bir hikayeye sahip olduğunu anlatan Coşkun şunları söylüyor: “Bugünkü Türkiye konjonktürüne baktığımızda ifade özgürlüğü, dil özgürlüğü yaşamsal faaliyetleri durma noktasına gelmiş, maddi manevi olanakları elinden alınmış bir birey ve toplum gerçeği var. Cezaevleri belirsiz bir sürü gerekçe ile dolarken, kendini ifade etmenin ve öz savunma haklarının potansiyel suç sayıldığı bir gidişat hakim. Bunun yanı sıra işkence, gözaltı öldürme ve mahkumiyet gibi uygulamalarla alıştırılmaya, sindirilmeye ve tüm bunları normalmiş gibi göstermeye çalışan bir sistem içerisinde yaşamsal mücadele veriyoruz. Sahnedeki dansçılar olarak içeride biri, sokakta biri, evde biri ya da kapitalist modernitenin dayattığı yaşam koşulları içerisinde nefes almaya çalışan bir birey olarak kendi kabuğunu kırmaya çalışarak bir varoluş, bir ‘Hêk’ mücadelesi veriyoruz. Okuduğumuz bir kaynakta şöyle diyordu; ‘Yumurta dıştan bir güç tarafından kırılırsa yaşam son bulur. İçten bir güçle kırılırsa yaşam başlar.’ Bu anlamda dayatılan ve yaşaması her gün daha da zorlaşan bu sıkışmışlık içinde bu girdaptan çıkmaya çalışan bir mücadele söz konusu diyebiliriz.”
‘DANS, OKUNMASI ZOR BİR SANAT DALI’
Serhat Kural ise, Türkiye’de ve dünyada karşılaştığımız sorunlara göndermelerin dansla anlatılmasını sorduk. İzole edilmiş insanların durumunu anlattıklarını anlatan Kural şunları söylüyor: “Bizler de bu izolasyon süreci içerisine itilmiş beş beden olarak yaşam ve ölüm ikileminde gidip gelmekteyiz. Bu durum görünen sınırları aşan bir mesele. Öyle bir çağa geldik ki en büyük sınırlar insan düşüncesinde oluşmaya başladı. Yani; sadece fiziksel bir hapsoluş yok aynı zaman da psikolojik bir hapsoluş da söz konusu. Kısacası insanlık her anlamda kuşatılmış durumda. Bu sorunsalı sahneye taşırken, bedenlerimizde insani reflekslere inmek ve bunları katmanlar halinde izleyiciye aktarmak ciddi bir çalışma ve araştırma gerekiyordu. Dans, okunması zor bir sanat dalı ya da ilk çağlarda en önemli anlama aracı iken gittikçe bedenlerimizden uzaklaşmanın yarattığı bir tembellik de diyebiliriz. Dolayısıyla bu fikirleri karşí tarafa aktarmanın ciddi bir handikabı ve sorumluluğu söz konusuydu. Ancak tema eksenli araştırmaların içerisine girdikçe düşünemediğin bir çok kapı daha açılıyor. Bizler de o kapıları tek tek boyutlarına göre sıralayarak bütünsel bir cümleye dönüştürmeye çalıştık.”
OYUNUN KÜNYESİ
Müziğini Merih Aşkın’ın yaptığı dansın koreografisini İsmet Köroğlu yaptı. Dansta, Dilan Yoğun, İsmet Köroğlu, Serhat Kural, Umut Sevgül, Yeşim Coşkun oynadı. Proje Asistanı ve Teknik işlerini de Güneş İdil Altun yaptı.