Saramago’yu anarak...
Ulaş Başar Gezgin, Portekiz Komünist Partisi üyesi de olan yazar Jose Saramago’yu yazdı.
Doç. Dr. Ulaş Başar GEZGIN*
Jose Saramago, 18 Haziran 2010’da vermiş son nefesini. Ömür boyu Portekiz Komünist Partili olan yazar, çok kez, seçilemeyeceği yerlerden, destek amaçlı olarak aday gösterilmişti. Partili, ancak eleştirilerini de sakınmayan bir yazar. Kendini özgürlükçü solcu olarak tarifliyor. Saramago’nun hemen hemen tüm romanları, politik yapıtlardır; simgesel bir dille toplumsal kurumları eleştirir. Dili öylesine etkilidir ki, İsa’yla ilgili olarak yazdığı alternatif roman, Vatikan’ın baskısı sonucu dönemin Portekiz başbakanı tarafından yasaklanır. Konuyla ilgili verdiği demeçte şöyle diyecektir Saramago: “İnananlara saygım var; ancak Vatikan’a, kuruma saygı duymuyorum.” Eleştiri okları, kapitalizm ve IMF dışında, Filistin’deki insanlık dışı uygulamaları nedeniyle İsrail’i de hedef alacaktır.
VAHŞI BIR TURP
Saramago, ‘vahşi turp’ demek. Baba tarafının takma adı olan bu ad, daha sonra sarhoş bir memur tarafından nüfus kayıtlarına işlenmiş. Bu vahşi turp, topraksız köylülerin çocuğu. Kitapları peynir-ekmek gibi satsa da, hiç ‘beyaz’lamamış, hep muhalif kalmış. Çocuklarının eğitim giderlerini karşılayamayan aile, onu teknik liseye yazdırır. Buradan tornacı çıkar. 2 yıl sonra, “işçisin sen işçi kal” diyenlere aldırış etmeden önce tercüman, sonra gazeteci olur. Oradan yazarlığa sıçradığında, yolculuk tamamlanmış olacaktır.
1922 doğumlu yazarın Portekiz Komünist Partisi’ne üye olması çok geç olur: 1969’da. Fakat o zamandan son nefesine kadar partiye bağlı kalır. Çok okunanlar arasına girmek için ise, 60’lı yaşlarını beklemek durumunda kalacaktır. Kendisini ‘kronik karamsar’ olarak adlandırsa da, yapıtlarının çoğu, mizahla doludur; elbette sık sık kara mizahla...
PORTEKİZCE VE ÖLÜMSÜZLÜK
Öte yandan bir Portekizce notu da düşmeli burada: Portekizce diğer Avrupa dillerine göre daha az ilgi gösterilen bir dil. Portekizce yazıp dünya çapında tanınmak kolay değil. Bu, öyle bir durum ki, Türkçe’de ve diğer birçok dilde, Saramago külliyatı, asıl dili olan Portekizce’den değil İspanyolca’dan çevriliyor. Saramago’nun gazeteci olan İspanyol eşi, Yaşar Kemal-Thilda Kemal ilişkisindeki gibi, usta yazarın İspanyolca çevirmeni. Saramago, böylece, çok kısa sürede, İspanyolca kitaplar arasında kendine yer bulabiliyor.
Kan kanserinden 87 yaşında ölür ‘Vahşi Turp’ ama ölümü bile ironi gibi gelir insana; çünkü bir romanında (‘Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’) ölüm ile ölümsüzlüğü konu almıştır. Cenazesinde yüzlerce kilometreden katılımla 20 bin kişi hazır bulunur. Vasiyetine göre, ölümünün ilk yıl dönümünde külleri yüz yıllık bir zeytin ağacının altına gömülür.
63 YILA 31 BAŞYAPIT
63 yazarlık yılına birbirinden değerli 31 kitap sığdırmış olan yazarın uluslararası kamuoyunda en bilinen kitabı ‘Körlük’tür (‘Ensaio sobre a Cegueira’, 1995). Bu kitapta, körlük virüsü, bir şehri etkisi altına alır. ‘Baltasar ile Blimunda’ (‘Memorial do Convento’, 1982) 18. yüzyıl Portekizi’nde geçen bir aşk anlatısını işler. Bu roman, yazarı 60 yaşında büyük bir üne kavuşturacaktır. ‘Ricardo Reis’in Öldüğü Yıl’da (‘O Ano da Morte de Ricardo Reis’, 1984) Portekizli yazar Fernando Pessao’nun (1888-1935) 50 yıl önce yarattığı bir kişilik yeniden hayata getiriliyor ve gerçekle kurmaca iç içe geçiyor. ‘Yitik Adanın Öyküsü’nde (‘A jangada de pedra’, 1986) İber Yarımadası Avrupa’dan kopar ve okyanusa açılır. Yukarıda belirttiğimiz gibi, ‘İsa’ya göre İncil’de (‘O Evangelho Segundo Jesus Cristo’, 1991) İsa’yla ilgili resmi anlatıyı alternatif bir açıdan yorumlar. ‘Kabil’ de (‘Caim’, 2009) resmi dinsel anlatıya alternatif bir anlatı niteliği taşıyor. Kitabın adı, ‘Kabil’le Habil’in Kabil’inden geliyor. ‘Mağara’ romanında tüketim toplumu eleştirisi öne çıkıyor. ‘Kopyalanmış Adam’da (‘O homem duplicado’, 2002) kimlik konusu gerilimli bir biçimde işleniyor. Yazarın 36 yıl sonra ortaya çıkan ve yazıldıktan 60 yıl sonra yayınlanan kayıp romanı ‘Çatıdaki Pencere’ (‘Claraboia’, 1953), 1940’ların Lizbonu’nda ikili ilişkileri konu alan bir yapıt. Türkiye’nin bugünkü durumuna en uygun olan anlatı ise, ‘Körlük’ün devamı olan ‘Görmek’ (‘Ensaio sobre a Lucidez’, 2004). ‘Görmek’, seçim sisteminin bir eleştirisi olarak başlayıp yolu OHAL’lere çıkan bir distopya. Ölmeden önceki son yıllarında yayınladığı ‘Küçük Anılar’da (‘As Pequenas Memórias’ 2006), çocukluk anılarını aktarıyor; ancak bu kitap, kurmacadaki başarısından bir hayli uzakta. Yayınlanmasa bir kayıp olmazdı. Belki bu zayıflık, yazarın çok geç siyasallaşmasıyla ilgili olabilir.
ÖLÜM BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
Yukarıda Saramago’nun ölümü için ‘ironik’ dedik. Şimdi bu vesileyle, yazarın ölüm ve ölümsüzlüğü konu alan ‘Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’ adlı kitabına bakalım. Öncelikle, kitabın çevirmeni, ortaokulu Venezuela’da okuyup daha sonra Türkiye’de İspanyol Dili Edebiyatı bölümü bitirmiş olan Prof. Dr. Mehmet Necati Kutlu. Önerilesi, yetkin bir çeviri olmuş. Konu açılmışken, İspanyolca’ya ek olarak Portekizce çeviriler de yapan, hazırladığı kitaplarla Türkiye’de İspanyol dili ve edebiyatı öğretimi için paha biçilmez katkıları olan İnci Kut’u saygıyla anmak istiyoruz. İnci Kut, Saramago’nun çocukluk anılarının da (Portekizce’den) çevirmeni.
Bir de, Saramago’nun okunmasını zorlaştıran biçemsel seçimine dikkat çekelim: Yazar, konuşma çizgisi kullanmıyor. Diyaloglar, bir paragraf içinde, her bir söz alanın dile getirdiği ilk sözcüğün virgülden sonra büyük harfle yazılmasıyla veriliyor. Örneğin: “Çözecektir, Ya çözmezse, Bir kez denesek ne kaybederiz ki, Ya çözmezse, Gayet basit.” (s.38) Bu biçemsel seçim ve noktalarla soluklanmak yerine virgüllerle uzayan upuzun cümleleri yeğlemesi, okunmasını zorlaştırıyor ve bunun kurmacaya bir katkısı olduğu ya da kurmaca için olmazsa olmaz olduğu da kuşkulu.
‘Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’ şu cümleyle açılır: “Ertesi gün kimse ölmedi.” Ölümsüzlük, toplumu nasıl etkileyecektir? En çok etkilenenler, din adamları olacaktır; çünkü bütün savları geçersiz olacaktır. Mezarcılar da etkilenecektir elbette; müşteri yokluğunda iflasın eşiğine gelirler; hayvan cenazelerinden medet umarlar. Etkilenen bir diğer iş kolu, hastaneler olacaktır. Ölüm ortadan kalktığından, yatan hasta sayıları uçmuştur. Beklenenin tersine, mutlu bir toplum değildir bu; ölüm ortadan kalkmıştır, ama insanlar yaşlanmaya devam ederler. Böyle olunca, ölecek kadar güçsüz düşüp yine de ölemeyen yaşlılar, hiç de mutlu bir yaşam sürmeyeceklerdir. Bu süreçte, kendilerince çözüm üretmek zorunda kalanlar arasında, huzurevlerini ve sigorta şirketlerini de görürüz. Olaylar sürprizli bir biçimde gelişecektir.
Saramago, bu vahşi turp, yalnızca yarattığı kurmaca kişiliklerde değil, gerçek yaşamda rol modeli olduğu insanların kişiliklerinde de yaşayacak ve elbette, siyasal duruşu dolayısıyla, dünya üzerindeki tüm hak arama mücadelelerinde!
* ulasbasar@gmail.com