18 Haziran 2017 13:20

Devrin ve devrimin sanatı

"Sanatçıların aynı zamanda dolaysız olarak mücadele vermeleri, sanat ve sanatçının görevlerinin net bir şekilde belirlenmesine yön vermiştir."

Paylaş

Ozan Özgün ÇÖRDÜK

Pamukkale Üniversitesi

Çarlık Rusya eski bir rejim olarak henüz doğmakta olan yeni dünyaya karşı büyük bir mücadele vermiştir. Yerleşik bir dünya düzeni olarak kendisinin haklı olduğuna inanmıştır ve bu inanmışlık çarlık Rusya’sının tüm çabalarını trajik hale getirmeye yetmiştir. Öncesinde sergilediği komedi ve ardından doğmakta olan yeni dünyaya karşı yoğun mücadelesi çarlık Rusya’sını tarihsel bir yanılgının içine sokmuştur. Çarlık Rusya’sının bu trajik ve komik durumu karşısında doğmakta olan yeni dünya ufuktan kendini çoktan göstermişti bile. Oluşan bu yeni dünya arkasında bıraktığı o komik ve trajik rejimin kalıntılarını yaşamın içinden söküp atmıştır. Ekim Devrimi’nin dünya üzerinde yarattığı sarsıcı etki sadece siyasi ve yönetimsel boyutla sınırla kalmamış, aynı zamanda özgürlüğün kişisel algılandığı sanatın ise parasal ve şahsi görüldüğü eski dünyayı da ters düz etmeyi başarmıştır.

Sovyetler dönemi sanatı, geçmişten o güne kadar dünya üzerinde hüküm sürmüş sanat akımlarına karşı bir devrimi gözler önüne sermiş ve sanatın toplumsal perspektiften işlenişiyle tüm anlayışlara meydan okumuştur. Bu meydan okuyuşun yankıları o dönemin yetiştirdiği sanatçıların eserleriyle her gün kulakları çınlatmaya devam ettiği kuşku getirmez bir gerçekliktir.

SOSYALİST GERÇEKLİK

Ekim Devrimi sanatın sadece aristokrat ve/veya burjuva sınıfın entelektüel zevklerine hitap eden bir iş alanı olmaktan çıkartıp toplumun yaşanmışlıklarından esinlenen bir hal almasını sağlamıştır. Sanatın toplumun entelektüel ve bilinçsel gelişimine katkı sağlamak için kullanılmasının yanında aynı zamanda sanatın kendi gelişimini de göz ardı etmeden, sanatın işlevine ve varoluşuna dönemin ana akım sanat düşüncesinden çok farklı bakan ve uygulayan bu yeni dünya düzeni sanat alanındaki devrimini dünya işçi sınıfının deneyimleri öncülüğünde gerçekleştirmiştir. Sanat alanındaki bu değişimin adını ise dünya, sosyalist gerçeklik olarak duydu. Sosyalist gerçeklik akımı sosyalizmin sanat ve edebiyata yansıması olarak ortaya çıktı. Sosyalist ideallerin ortaya çıkartmayı hedefleyen sosyalist gerçeklik akımı devrimci kahramanları, halka örnek olacak kişilerin tasvir edilmesiyle şekillendi.

Sovyetler Birliği’nde sanatın toplumun bütünüyle buluşması için bir seferberlik hali görülmektedir. Bu seferberliğin sonucunda ise mimari alanda oldukça başarılı sanat merkezleri inşa edilmiştir. Halk için yapılmış bu alanlar dönemin en ihtişamlı ve mimarlık açısından en başarılı ürünleri arasına girmiş ve günümüzde dahi bu cazibelerini kaybetmemişlerdir. Bu yapıtların mimari özellikleri dışına çıkarsak, Sovyet dönemi müziği bu heybetli binalar içinde sergilenmiştir.

İKİ SOVYET MÜZİSYENİ: HAÇATURYAN VE ŞOSTAKOVİÇ

Sovyet dönemi müziğinin en önemli isimlerinden biri şüphesiz Aram İlyiç Haçaturyan’dır. Çarlık döneminde Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te fakir bir ailenin çocuğu olarak gözlerini dünyaya açan Haçaturyan klasik müziği yaşadığı coğrafya ile bütünleştirerek dünyada bu alanda en önemli eserleri vermeyi başarmıştır. Komünizme ve Sovyetler Birliği’ne beslediği büyük hevesle dahil olduğu propaganda ekibiyle birlikte yaptığı turnelerle Sovyet halkı tarafından tanınmış ve halkın eğitimi için büyük çaba sarf etmiştir. Sanatın ve sanatçının en büyük görevlerinden birinin halkı aydınlatma ve eğitmek olduğunu savunmakla beraber bunun pratikte büyük örneklerini de sergilemiştir. Haçaturyan’ın eserlerinde yetiştiği Kafkas coğrafyasının folklorunu yoğun biçimde rastlamak mümkün. Özellikle “Gayane” ve “Spartaküs” besteleri onun bu alandaki en ünlü eserleridir. “Gayan”e adlı balesi kolektif çiftlikte çalışan çiftçilerden esinlenmiş ve bu çiftçileri konu almıştır. Haçaturyan 2.Senfonisi ise komünizme övgü olarak bestelemiştir.

Sovyet dönemin diğer bir ünlü ismi ise dünya çapında Haçaturyan’dan daha fazla ün yapmış ve hala geniş bir dinleyici kitlesine hitap eden Dimitri Şostakoviç’tir. Şostakoviç, Polonyalı bir ailenin çocuğu olarak doğmuş ve annesinin piyanist olmasından dolayı müzikle ilgilenmeye yönelmiş. Polonya ayaklanmasına katılan Şostakoviç’in bağımsızlığa olan düşkünlüğü o zamandan ölene kadar hiç sönmeden devam etmiştir. Şostakoviç’in 7 No’lu bestesi veya diğer adıyla “Leningrad” bestesi en ünlü eserlerinden biridir. İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi kuşatmasında kalan Leningrad şehrindeki direnişe yazılmış dört bölümlük bir eserdir. Şostakoviç bu eserin dört bölümünde farklı anlamlar yüklemiştir. Şostakoviç’in bu dört bölümü şöyle anlamlandırmış;

Birinci bölüm (allegretto) halkın mutlu yaşamını, geleceklerine ve kendilerine olan güveni anlatır. İkinci kısım (moderato) güzel ve mutlu olayları bir araya getirirken aynı zamanda bunun altını dolduran dalgınlık ve hüzün vardır. Üçüncü bölüm (adagio) yaşam sevinci ve doğaya duyulan hayranlık anlatılırken son olarak dördüncü bölüm (allegro non troppo) ise senfoninin dönüm noktası olarak zaferin yükselen duygusu ve ardından neşeli bir final ile son bulur. Şostakoviç Ekim Devrimi’nin 10.yılı için bestelediği 2. Senfonisi de aynı ünü paylaşmakta. Ayrıca Şostakoviç SSCB Yüksek Sovyet Milletvekilliği yapmış ve Lenin nişanına laik görülmüş. Bunu yanında Sovyetler Birliği’ne ve halka olan katkılarından dolayı birçok nişan ve madalyaya sahip olmuştur.

SOVYETLERDE RESİM

Resimde ise Sovyetlerdeki genel sanat felsefesi hakim olmuştur. Resimde sosyalist gerçeklik bu dönemde görülen en kuvvetli akım olmuştur. Resim sanatında Ekim Devrimi’nde yaşanılan olaylar, geniş halk direnişleri ve Sovyet işçi sınıfını merkezine alan ürünler verilmiş. Gely Korzhev’in “Bayrağı Yükseltmek” adlı yağlı boya tablosu sosyalist gerçekliğin en önemli ve kilit eserlerinden biri olup aynı zamanda dünya çapında en çok bilinen resimdir. Diğer yandan K. Petrov-Vodkin’in “Komiserin Ölümü” ve Pedrograd’ın “Madonna”sı, I. Brodsky’in “Dneprostroy İşçisi”, Boris Kustodiv’in Ekim Devrimi ardından yaptığı “Bolşevik” adlı eserleri sosyalist gerçekliğin en önemli eserleri olmuştur.

Sovyetler Birliğinin en ünlü ressamlarından bir diğeri ise süprematizm akımının kurucusu olan Kazimir Maleviç’dir. Maleviç Ekim Devriminin ardından, halkın eğitimi için oluşturulan Narkompros komisyonunun sanat alanındaki bir üyesi olarak ve ardından Sovyetlerin önde gelen birçok sanat akademisi ve merkezinde görev almıştır. Halkın eğitimi ve sanat için vermiş olduğu mücadelenin yanında birçok önemli sanat eserlerinde bu dönemlerde üretmiştir.

Çarlık monarşisinin işçi sınıfının büyük mücadelesiyle yıkılmasının ardından bu eski düzenin tüm geri kalmış parçaları yine toplumun yoğun uğraşlarıyla kaldırılmıştır. Sömürüsüz bir dünyada barış ve insanlığın temel alındığı eşitlikçi ve aydın bir toplum idealleri gerçekliğe kavuşmuştu. Ekim Devriminin ardından gelişen bu yeni dünyada toplumun tüm kesimleriyle geniş bir bağlantı ağı kurarak, toplumun eğitimi ve aydınlığı için bir araç ve bir amaç olarak sanat, oldukça geniş bir yere ve öneme sahip olmuştur. Sanatçıların sadece ürünleriyle değil aynı zamanda dolaysız olarak mücadele vermeleri, sanat ve sanatçının görevlerinin net bir şekilde belirlenmesine de öncülük etmiştir. Bu yüzdendir ki Sovyet dönemi sanatı ve sanatçısının duruşunun altında yatan düşünce sistemi günümüz sanatına ve sanatçısına da bir rol model olma niteliğini üzerinde taşır.

ÖNCEKİ HABER

Hayata erken başlamak

SONRAKİ HABER

TMMOB Yasası değişiyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa