25 Haziran 2017 03:00

Hem taşeron hem yandaş: Ölümcül düzen Manisa’da

Manisa’daki asker zehirlenmelerini en yakından takip eden isim olan CHP Milletvekili Tur Yıldız Biçer, skandalın arkasında yatanları yazdı.

Paylaş

Tur Yıldız BİÇER*

Sermaye, siyasal temsili ile birliktedir dedi; Karl Marx.

AKP’nin 15 yıllık iktidarının sırrı,yarattığı devlet rantıyla kendine bağlı güç odaklarıyla oluşturduğu yeni sermaye yapısının iktisadi hegemonyasını sürdürmeye yönelik uygulamalar.

Erdoğan’ın patronlara “Size OHAL yok bakın öyle kafasına göre grev diyen artık yok” dediği yeni devlet yapısı bu uygulamaların pik noktası.

Rant ve talan paketleri ile cumhuriyet tarihinin birikimlerini fonlar aracılığıyla bir sömürü düzeni oluşturması bu anlayışın kendi bekası için devam edeceğinin de göstergesi. 

Sermaye merkezlerinin 16 Nisan referandumunu AKP eliyle istikrar sözcüğüne indirgemeleri boşuna değildir.

İstikrar, sömürünün devamı için Erdoğan devletinin devamı demektir çünkü.

Erdoğan devletinin sürdürülebilirliği bu istikrar sözcüğüne doldurulmuş rant ve talanın devamını şart koşar.

Halktan yoksuldan yana değildir. Olmayacaktır.

Erdoğan siyasi karar alma sürecinin başına bu yüzden geçirilmiştir.

Halk yerine sermaye ve şirketler yaşatılmalıdır.

İşçiler bu yüzden ölür, yoksul halk çocukları bu yüzden ölür, ölmelerinde bir beis yoktur.

Sömürü ve ölümler AKP üzerinden ilerleyecektir.

Yoksul halk kitleleri üzerindeki baskı eksik bırakılmamalı, tüm hak arama yolları kapatılmalı, devlet hazinesi sermayeye açılmalı, hukuk sermayeye göre biçimlenmelidir.

Peki yoksul halk çocukları fabrikada, tarlada, şantiyede, kışlada neden ölür, neden öldürülür?

AKP iktidarı döneminde bu bahse konu ölümlerde nereden nereye gelindiğine bakılırsa durum daha net görülür.

387 bin taşeron işçi ile başlayan AKP iktidarı, 750 bini kamuda olmak üzere toplamda 2 milyon taşeron işçi ile yola devam etmektedir.

Artış yüzde 500. 

Toplam 13 milyon çalışandan 1,5 milyonu sendikalıdır.

Her 10 çalışanın biri sendikalı, her 6 çalışanın 1’i taşerondur.

KİMİN ÖLDÜĞÜNE DEĞİL KİMİN KALDIĞINA BAKANLAR

Terör ve savaşı saymazsak -o başka bir yazının konusu olabilir-yoksul halk çocuklarının ölmesinin Türkiye’deki en büyük nedeni güvencesiz işçilik ve kamu eliyle sunulması gereken hizmetlerin taşeron şirketler eliyle yürütülmesidir.

İş cinayetlerini de başka bir yazının konusu yaparsak Manisa’da asker ölümü ve zehirlenmelerinin de müsebbibinin taşeron şirketlerin düşük maliyetle yüksek kâr hırsı olduğunu söyleyebiliriz.

Şimdi yazının başını yeniden okursanız bir ayda 5 binden fazla askerin 4’ü Manisa’da biri Diyarbakır’da biri de Kastamonu’da olmak üzere 6 kez besin zehirlenmesi vakasına kurban edilmesine dair ortaya çıkan resmi daha net görürsünüz.

AKP taşeronlaştırma ile kamu kaynaklarını kendi bekasının devamı için yandaş ve alanında ehil olmayan hatta vukuatlı olan yüzlerce şirkete aktarırken kimin öldüğüne bakmaz kimin kaldığına bakar.

O kalan da kendisi olduğu sürece sorun yoktur.

Kışlalardaki en temel hizmet alanı olan yemek hizmetlerinin yandaş ve vukuatlı taşeron ve alım yapılan şirketleri eliyle yürütülmesi son 1 aydaki 4’ü Manisa’da olmak üzere 6 zehirlenme vakasının temel nedenidir.

Daha yüksek kâr hırsı, gıda güvenliği, kullanılan malzemenin kalitesi, saklama, hazırlama ve sunum esnasında gereken hassasiyetin gözardı edilmesini, ihmaller zinciri ile meydana gelen olaylarda sırtının siyasi erk tarafından sıvazlanacağını bilmek bu şirketlerin neden olduğu olayları tekrar etmekte herhangi bir sakınca görmemelerini açıklar.

Kârı artırmak için çalışanın hak gasbına giden şirketler bu durumda çalışanların neden olacağı özensizlikle suçlarına ortak da yaratmaktalar.

Manisa’daki askeri birliklerde 5 bine yakın askerin etkilendiği gıda zehirlenmesinde yazının başından beri saydığım siyasal ve ticari tercihler baş aktördür. 

Bozuk düzende yapılmayan denetim ve yaşananlar sonrasında alınmayan tedbirler, gayriciddi açıklama ve yaklaşımlar siyasisinden, bürokrasisine, ticarisinden çalışanına uzanan sorumluluk alınmayan çarpık var oluş biçimi askerlerin sağlığı ve yaşam hakkını yok etmiştir.

Kamu hizmetlerinin kamu tarafından verilmemesi bir ticari tercih değil siyasi tercihtir. Taşeron sistemi bir siyasi var oluş ve beka meselesidir AKP ve Erdoğan için.

Buradan besleyip buradan beslenmektedirler.

İlk zehirlenmede salmonella bakterisinin etken olduğu zehirlenme münferit bir hadise değil, mikrobiyolojik etkenlerin ötesinde gıda güvenliğini içine alan bir siyasal  sorundur. 

Kışlalardaki bu gıda güvenliği sorunu GATA’nın kaldırılmasıyla da ilgilidir.

Bu konuda yetkin bir kurum AKP eliyle -bence bilerek- ortadan kaldırılmıştır.

Haliyle artık gıda güvenliği sorununun muhataplarının birkaç subay ve yandaş şirketlle sınırlandırılmaması gerektiği de ortadadır.

Birinci sorumlu siyasi sorumlulardır.

Yani Manisa’daki vakalar tüm askeri birliklerin tehdit altında olduğunu gösterir özelliktedir. 

Sorumlu Rota AŞ’dir ama ona bu hareket alanını sağlayan yapıyı görmezden gelmek hatadır.

Sorumlu Erdoğan’ın aklıdır.

Sorunlu ilk vakadan sonra askeri birliğe yemek veren firmanın tüm ülkedeki birlikleri içine alan sözleşmesini iptal etmeyen Milli Savunma Bakanıdır.

Sorumlu ordusundaki bu durumu görmeyen Hulusi Akar’dır.

Bundan sonrası için askeri birlikler nezdinde alınacak ilk önlem; onların yaşam ve sağlık hakkını tehdit eden bu gıda güvenliğinin sorunlu olduğu hizmetin yandaş taşeron şirketler aracılığıyla verilmesine son verilmesi ve bu hizmetin kamu eliyle yürütülmesi olacaktır. 

AÇIĞA ÇIKAN SORULAR

Tugay Komutanı Albay Şefik Güvenç görevinden alınmıştır. Bu noktada yanıtlanması gereken bazı sorularımız var:

1- 23 Mayıs’ta ortaya çıkan Manisa Batı kışladaki besin zehirlenmesinde hindi etinden alınan kültür sonucu olaydan 3 gün sonra çıkmasına rağmen Rota şirketiyle ilgili sözleşme neden hemen iptal edilmedi?

2-Tugay Komutanlığının bu şirketle ilgili daha önceden tutmuş oldukları bir tutanak var mı? Varsa işleme konulmuş mu? Sonuç ne olmuş?

3-Şirketle yapılan sözleşmede günlük iaşe bedeli ne kadar?

4-Askerlerin günlük kalori hesabını kim yapıyor? Kim denetliyor?

5-15 Temmuz sonrasında tutuklanan Tuğgeneral Yavuz Ekrem Aslan ‘ın  1 yıl sonra hâlâ iddianamesinin hazırlanmamış olmasının nedeni nedir?

6- Tugay Komutanlığından hiçbir açıklama yapılmamasının nedeni; Komutanların FETÖ’cülükle karalanmaktan korkuyor olmaları olabilir mi?

7- Tugay Komutanının görevden alınma nedir?

*CHP Manisa Milletvekili

ÖNCEKİ HABER

Kışla salgınları: Manisa

SONRAKİ HABER

Erdoğan Türkiye basın karnesini es geçti, El Cezire'yi gördü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa