28 Haziran 2017 05:04

Abdurrahman BULUT
Eğitim Sen Balıkesir Şube Başkanı

100 binden fazla kamu emekçisinin ihraç edildiği, açığa alındığı, halen çalışanların sürekli bir KHK tedirginliği yaşadığı, gazetecilerin haberleri nedeniyle tutuklandığı, işçilerin grevlerinin yasaklandığı, hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırıldığı bir dönemde genel kurulumuzu yaptık. Bunca sorun ve saldırı yaşanırken, genel kurul bütün bu sorunlara ve saldırılara cevap verecek, mücadeleyi örgütleyecek platformdan uzak kaldı.
Kürsü konuşmaları, aralardaki tartışmalarda hakim olan hava ‘bu tıkanmışlıktan nasıl çıkarız, ihraçlar için ne yapabiliriz, yeni ihraçları nasıl önleriz’den uzaktı. Durum bu olunca, kulak kabartılan ve merak edilen şey, yapılan ittifak görüşmelerinden ne sonuç çıkacağıydı.

İstisnaları olmakla birlikte şube genel kurullarında genel olarak, mücadele üzerine tartışmalar yapılmayınca, içinde bulunulan durumu değiştirmeye yönelik tabanın da katılımıyla kararlar alınamayınca, bu durumun merkez genel kuruluna yansıması kaçınılmazdı. Şube genel kurulları aday bulmak ve yönetime kim girecek tartışmalarıyla heba edildi. Bazı şubelerde aday bulmakta zorlanılan, kotaya rağmen kadın yönetici adayı çıkarılamayan bir süreç yaşandı.

BU TABLONUN NEDENLERİ

Eğitim Sen’de emekçilerin birleşik mücadelesinin önemi ve işyerlerinde emekçilerin talepleri üzerinden bir mücadele anlayışı uzun süredir terk edilmişti. Genel kurul bu durumu değiştiremedi. Genel kurulda alınan 70’in üzerinde kararın bazılarının birbiriyle çelişkili olması da soruna nasıl yaklaştığımızın bir ifadesi aslında. 

Sendikamızın uzun bir süredir, kitlelerle birlikte eylem örgütlemek yerine, protestocu, dar kadro eylemleriyle mücadele yolunu seçmesinin bizi getirdiği nokta ortada. Eğitim Sen karar mekanizmaları tahrip olmuştur. Alınan kararların arkası önü hesaplanmamış, hangi sonuçlar doğuracağı öngörülmemiş, siyasal aidiyetlerin ihtiyaçları öne çıkmıştır. Oysa üyelere bir telefon mesajıyla duyurulan eylem kararlarının (haklılığı haksızlığı bir yana) hayata geçemeyeceği baştan bellidir. Üyelerin eylemlere katılımındaki zayıflıktan, ihraçların süreçten uzak durmasından da gerekli sonuçlar çıkarılamamıştır. Böylece işyerlerinden giderek koptuğumuz gerçeği, genel kurulda bir kez daha, net bir biçimde ortaya çıkmıştır. 

Bir önceki genel kurulda, sendikanın seçilmiş organlarının üzerinde karar mekanizmaları oluşturulmuş, bu organlar sendikanın ihtiyaçlarından çok siyasal anlayışların ihtiyaçları üzerinden gündeme gelmiş, delege çoğunluğuna dayanarak oluşturulan yapay organlar olarak ortaya çıkmış, aldıkları kararlarla sendikayı tartışmalı hale getirmişlerdir.

Genel kurulda seçim sisteminin değiştirilmesi, temsilde delege iradesinin ortaya çıkması için verilen “nispi temsil” önergesinin reddedilmesi de süreçten dersler çıkarılmadığının ifadesidir. Seçim pazarlıklarından kurtulmak, delege iradesinin yönetime yansımasını güvenceye almak için nispi temsil en demokratik yöntemdir.

LAİK EĞİTİM SORUNU

Örgütsel sorunlarımızın yanında, ülkenin yaşadığı bu süreçte öne çıkan sorunlar da işkolumuzu yakından ilgilendirmektedir. Ülkenin en temel sorunlarından birisi olan laisizim sorunu, herkesten çok bizi etkilemektedir. Bir kere Eğitim Sen’in “laik, bilimsel, demokratik ve anadilinde eğitim” talebinin hayat bulması, ancak laik ve demokratik bir ülkede hayat bulabilir. 

AKP Hükümeti, “dindar ve kindar nesil” yetiştirme politikaları doğrultusunda eğitim sistemini kendine göre yapılandırmaya hızla devam ediyor ve edecek. Müfredatı muhafazakarlaştırmaya yönelik değişiklikler hızla gerçekleştiriliyor. Ders kitapları yeniden yazılıyor, imam hatip okulları yaygınlaştırılıyor, anaokulları yerine sıbyan mektepleri açılıyor... Genel kurulumuzda laik eğitimi ortadan kaldırmaya yönelik uygulamalara, bütünlüklü bir karşı duruşu nasıl sağlarız konusunda kararlar alınmalıydı. Oysa bir iki üsten durum tespiti dışında somut bir öneri bile gelmedi. Bu konuyu ele almak üzere bir Demokratik Eğitim Kurultayı (DEK) yapılması için verilen önerge de göz ardı edildi. Oysa DEK bir an önce örgütlenmeli ve süreç işyerlerinde tartışmaya açılmalıdır. 

NE YAPACAĞIZ?

Saldırıları önlemek, ihraçları durdurup işe geri dönüşleri sağlamanın yolu kamu emekçilerinin ana gövdesiyle birleşmek ve sendika ayrımı yapmadan ortak bir mücadele platformunda bir araya gelmektir. Geçmişte yapılan lokal eylemler ve basın açıklamalarıyla saldırıları geri çektirmenin mümkün olmadığı ortadadır. Emekçileri kendi talepleri üzerinden bir araya getirmek mümkündür. Öncelikle sendikaları grupçu siyasal çıkarlarla darlaştıran, emekçilerin ortak talepleri için mücadele ettiği emek örgütleri değil de “toplumsal muhalefet örgütü” olarak konumlandırmaya çalışan yaklaşımları terk etmek gerekiyor.

Eğitim emekçilerinin yaşadığı sorunlar ortaktır. Mücadeleyi bölmek için kurulduğunu bildiğimiz sözde “sendikalar” elbette emekçiler arasındaki kamplaşmayı körüklemeye çalışacaklardır. Biz “Bütün eğitim emekçilerinin sesiyiz” diyebilmek için mücadeleyi birleştirecek bir çizgide ilerlemeliyiz. Eğitim emekçileri içerisinde sözü dinlenen, dikkate alınan bir sendika olmak durumundayız. Bunu da emekçilerin taleplerine sahip çıkarak ve kaybolan güveni yeniden kazanarak yapabiliriz. 

KESK GENEL KURULU BİR FIRSAT

AKP Hükümeti, bütün imkan ve olanakları sermayenin hizmetine sunmakta kararlı. İnsanca yaşam için mücadele eden işçilerin grevleri yasaklanıyor, toplusözleşme süreçlerine müdahale ediliyor. İktidar işçi ve emekçilerin sınırlı iş güvencesine bile göz dikmiş durumda. İşçilerin kıdem tazminatını fona devretmeye, 657 sayılı yasada değişikliğe giderek kamu emekçilerinin iş güvencesini ortadan kaldırmaya çalışıyor. İş güvencemizin patronun ve amirin iki dudağı arasında olmasına müsaade etmekle etmemek konusunda bir seçim yapmamız gerekiyor. ‘89 Bahar Eylemleri ışığında “kapı kulu olmayacağız” şiarıyla sendikalarımızı kurduğumuz günlerdeki kararlı duruşumuzu sergilemenin tam zamanı. 

Eğitim Sen ve diğer sendikaların genel kurulları geride kaldı. Çıkardığımız derslerle KESK genel kuruluna gitmeliyiz. KESK genel kurulu, emekçilerin talepleri üzerinden oluşturulacak birleşik bir mücadele programının nasıl hayata geçirileceğinin tartışma platformuna dönmeli ve ortak talepler etrafında mücadele kararları alınmalı. İş güvencemize sahip çıkmak için birlikte neler yapabilirizi tartışmalıyız. 

KESK ancak bunu yapabildiği oranda, önümüzdeki TİS sürecine etkili bir müdahalede bulunabilir, grevli toplusözleşmeli sendika talebini yükseltebilir, iş güvencesi talebi etrafında emekçileri birleştirerek OHAL ve KHK’lara karşı mücadelenin merkezi haline gelebilir ve büyüyebilir.

Evrensel'i Takip Et