Sadece ‘Adalet’ mi?
Kılıçdaroğlu’nun yola çıkarken dediği gibi 'sadece adalet için yürüyüş' mü yoksa sahici adalete açılan kapının önündeki ilk adımları mı ?
Sibel HÜRTAŞ
14 Haziran günü Ajanslara Enis Berberoğlu’nun tutuklandığı haberi düştüğünde, CHP her Çarşamba yaptığı MYK toplantısını yeni bitirmişti. MYK üyeleri daha toplantı salonundan çıkmıştı ki Genel Merkez’den olağanüstü toplantı çağrısı yapıldı. Toplantıya katılanlardan edindiğim izlenim, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu tutuklama kararı karşısında “şok” olduğuydu. Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana sıradan insanlar dahi bir gün içinde başlarına gelebilecek olanları aşağı yukarı tahmin edebiliyor. Toplantıdan çıkanlar, “Genel Başkan kesinlikle böyle bir karar beklemiyordu” diyorlardı, telefonda. Oysa, CHP milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırıldığı oylamaya “evet” derken, Berberoğlu’nun hakkındaki dava devam ediyordu. Aylara yayılan bu süreç sonunda gelen tutuklama kararı, çevremde sadece Genel Başkanda “şok” etkisi yaratmıştı.
Kılıçdaroğlu, toplantıyı “ben eylem yapacağım” diye açmıştı. Toplantının ardından gazetecilerin karşısına çıktığında da şöyle demişti: “Adalet için yürüyeceğim, sadece adalet…”
Sadece “adalet” ifadesini duyan izleyicinin kafasında ne belirdi bilmiyorum, şayet bu toplantıda da bu yanıtın verilmediğini söyleyelim. Nihayetinde “sadece adalet”, “adalet”i salt bir kavram olarak ele aldığımızda, Tanıl Bora’nın Birikim’de yayınladığı makalesinde Mithat Sancar’ın sözlerinden alıntıladığı gibi “belirsiz ve göreceli” bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. “Adalet bir fikirdir” diyor Sancar, “Adaletsizlik ise bir durum…”
ADALET KAVRAMININ ALTINI DOLDURMAK
Ertesi gün Kemal Kılıçdaroğlu, Kızılay Meydanı’na inip de yürümeye başladığında “Adalet için” değil de “Adaletsizliğe karşı yürüyorum” deseydi; durum farklı olabilirdi. Ama Kılıçdaroğlu’nun “Adalet için” demesi, içi doldurulmaya muhtaç bir tablo ortaya koymuştu. Kılıçdaroğlu, yola çıkmadan önce bu tanımı yapmadığına göre, bu talebin altını doldurmak da kendiliğinden katılımcılara kaldı.
Kılıçdaroğlu, Kızılay’dan İstanbul’a kadar uzanan 420 kilometrelik yolun ilk adımlarını attığında arkasındaki müthiş kalabalığın elinde de sadece “adalet” yazıyordu. Açıkçası 20 yıla yaklaşan gazetecilik serüvenim içinde gördüğüm en “sessiz kalabalıktı.” Bu yürüyüşte en dikkat çeken noktalardan biri de eyleme başından sonuna katılanların çoğunluğunu 50 yaş üstü insanların oluşturmasıydı. Baskı politikalarından kaynaklı sokağa çıkmaya çekinenlerin yerine çocuklarının haklarını savunmak için “kaybedecek bir şeyleri olmayan” anneler ve babalar sokaktaydı. Bu beraberinde yürüyüşe ayrı bir sempati de katıyordu. Zira konaklama noktalarına geldiğimizde çadırlar önünde çorap dağıtmaları, teyzelerin karavana sırasındaki gençleri gösterip ‘Bunlara sulu yemek getirin’ diye fırça atmaları, kortejde yürürken hiç tanımadığım kadınların yanıma gelip başıma zorla şapka takmaları gibi…
Ama onların varlığı bununla sınırlı değildi. Zira Kılıçdaroğlu’nun “sadece adalet” diyerek, önümüze bıraktığı o kavramı ilk dolduranlar da yürüyüşün sessizliğini ilk kıranlar da bu “ak saçlı eylemciler” oldu. Yürüyüşün ilk günü binlerce insanın oluşturduğu kortejin içinde gezinirken, diğer katılımcılardan farklı olarak ceketine “oğlum serbest bırakılsın” yazısını yapıştıran 65 yaşındaki Veysel Kılıç gibi. Kılıç, Hava Harp Okulu öğrencisi olan tutuklu oğlunun serbest bırakılması için bu yürüyüşe katıldığını söylüyordu. Hemen arkasında onunla aynı yaşlarda olan Zeynep Sarı da KHK ile işten atılan doktor kızının isyanını dile getiriyordu.
İlk gün ortaya çıkıyordu ki bu yürüyüşün sembolü olan “adalet” kavramının içi de bu otobanda şekillenecekti. Ak saçlı eylemcilerin ardından Mirza bebeğin babası, elinde kızının fotoğrafıyla eyleme geldi. Otobandaki yürüyüşümüz İstanbul’a yaklaştıkça kalabalıklaşıyor ve her kalabalık, Kılıçdaroğlu’nun “adalet” kutusunu daha da dolduruyordu. Aleviler semah dönerek, Kürtler Kandıra Cezaevi’nin önünden katılım sağlayarak, avukatlar cüppelerini giyerek, şairler şiirlerini sanatçılar türkülerini söyleyerek, ihraç edilen akademisyenler, öğrencileriyle bu alanda buluşarak, kadınlar ve LGBT bireyler Pippa Bacca’nın öldürüldüğü kavşağa gelerek “adalet”i resmediyorlardı.
Bu haliyle yürüyüş Kemal Kılıçdaroğlu’nun “adalet” yürüyüşü olmaktan çıkıyor. İstanbul’a uzanan yol kısaldıkça, Kılıçdaroğlu’nun ilk gün söylediği “adalet” kavramı da sembolik bir pankart olmaktan çıkıp, içi doldurulmaya başlanan bir talep haline dönüşüyordu.
CHP, YAN YANA GELMEDİĞİ KESİMLERLE BULUŞTU
Otoban boyunca yürüyüşten hiç ayrılmayan CHP’li vekil ve yöneticilerin kolları, ayakları bu 20 günü aşkın maratonda “kararıyor”, zayıflıyor, sakallar saçlar uzuyor. Ama değişim bununla sınırlı değil, o yol uzadıkça CHP, bugüne kadar yan yana gelmediği kesimlerle buluşuyor, o kesimler ilk gün “adalet” diyerek ortaya konulan talebi doldurup, dönüştürürken; ilk gün mikrofon tuttuğum parti yöneticileri sonraki günler “sadece adalet” yerine uzun uzun cümleler kuruyor. Adalet yürüyüşünün son günlerinde İstanbul’a kilometreler kala buradaki “sadece adalet” ifadesinin artık yerini “bu yürüyüş son değil, buradan demokratik cephe, demokrasi cephesi, demokrasi birliği çıkacak” ifadelerine dönüşmesi önemli. Televizyon anonsları “Kılıçdaroğlu önde, arkasında kitle yürüyor” diye geçiyor ama yürüyüş bu haliyle “Kitle yürüyor, Kılıçdaroğlu da en önde” dedirtiyor.
ADALET MANİFESTOSU
Bugün (Pazar), Adalet Yürüyüşü’nün son günü. Maltepe’de büyük bir karşılama bekleniyor. Bir sahne kurulacak ve Kemal Kılıçdaroğlu, yürüyüşün son günü o sahneden “Adalet Manifestosunu” okuyacak. 14 Haziran günü olağanüstü MYK toplantısının ardından gazetecilerin karşısına çıkarak, “Sadece adalet” diyen Kılıçdaroğlu’nun, yolun sonunda “Adalet Manifestosu” ile karşımıza çıkacak olması, bu farklı kitlelerin Kılıçdaroğlu’yu İstanbul’a yürütmekle kalmayıp, daha derin bir değişim ve dönüşümü başlattığının en somut örneği. Belki de Tanıl Bora’nın bahsini ettiğim makalesinde, Nilgün Toker’in yazısına yaptığı “Eşitlik ve özgürlüğü mümkün kılacak adil bir ortak yaşam arayışı, sahici adalete açılan kapıdır” atfının bir ipucu…
Bu Kılıçdaroğlu’nun yola çıkarken dediği gibi “sadece adalet için yürüyüş” mü yoksa sahici adalete açılan kapının önündeki ortak yaşam arayışının ilk adımları mı? Maltepe’de Kılıçdaroğlu’nun okuyacağı Manifesto ve CHP’nin bundan sonra demokrasi birliği için çizeceği yol haritası bize bu sorunun yanıtını verecek.