Sırbistan’da Fiat işçileri grevde: Ucuz iş gücü olmayacağız!
Sırp endüstrisinin geleceği için ‘model’ olarak gösterilen Fiat- Chrysler fabrikasında işçiler toplu olarak greve çıktı, üretim durduruldu.
Sırbistan'daki Fiat- Chrysler fabrikasında işçiler toplu olarak greve çıkarak üretimi durdurdu. Fiat grevinde işçilerin talepleri:
- Maaşların 38 binden 45 bin dinara yükseltilmesi
- Normal iş saatleri dışında işe geliş gidişlerde, toplu taşıma çalışmadığı zamanlardaki ulaşım masraflarının karşılanması
- Daha önce üzerinde anlaşılmış olan primlerin ödenmesi
- İş yoğunluğunda yeni işçi alınması oldu
Marxist.org web sitesinin yazarları Filip Sacirovic ve Srdjan Boric neoliberal politikalar altında ezilen Sırbistan işçi sınıfının ucuz emek olarak sömürülmeye karşı koyuşlarını yazdı.
Buna göre, fabrikanın özelleştirilmesiyle işçiler daha kötü çalışma şartlarına maruz kaldılar. Otomobil sanayisinin ağır iş gücü gerektirdiği ve yaşam maliyetinin sürekli arttığı göz önünde bulundurulduğunda, işçilerinin harcadığı yoğun emeğe rağmen kazançları iyi bir yaşam için yeterli değil.
Otomobil piyasasındaki kriz, fabrikanın bir çok işçiyi işten çıkarırmasına neden olurken işçi hızı ve üretim kotası sabit kaldı. Aşırı yoğun çalışma şartları yüzünden işçiler hasta olurken, yeni işçi alımı yapmadan üretim hedefine ulaşma konusunda ısrarcı olan patronlar, diğer işçileri hasta arkadaşlarının işini üstlenmeye zorluyor.
YABANCI YATIRIM VE İŞÇİ SÖMÜRÜSÜ
Sırbistan ve komşu ülkelerdeki yabancı “yatırım”ın çalışma sistemi burjuva sömürüsünün bile ötesine geçiyor. Buradaki “yatırım” terimi tamamıyla zıt bir kavrama dönüşüyor. Giderlerin çoğu devlet bütçesinden karşılanırken, herhangi bir risk almayan yatırımcılar, zamanla artarak büyüyen kârı topluyor.
Fabrikadaki şartları felaket diye nitelemek durumu hafife almak olur. Kış boyunca üretim salonları ısıtılmazken, havalandırma sistemi olmaması nedeniyle yazın fabrikada çalışmak dayanılmaz hale geliyor. Patronun daha çok para kazanması için mevcut sistemler de kullanılmıyor. İki ya da üç işçi ile yapılabilecek işlemler için tek işçi kullanılıyor ve işçilere normal kotanın yakalanması için sürekli olarak baskı uygulanıyor. İşçilerin yasal mesai saatlerinde daha fazla çalışmaları için uygulanan baskı ve şantaj örnekleri sayısız.
Bu şartlarda çalışmak işçilerin sık sık hastalanmasına neden olsa da, yönetimin yerel doktorlar ve kliniklerle yaptığı anlaşma işçiyi hastalığını “kanıtlamak” zorunda bırakıyor.
Yönetim ve insan kaynakları departmanı, işçinin suyunu çıkarmak için zaten zalim kurallar içeren iş hukukunu esnetmek için yeni yollar buluyor.
Disiplin soruşturmaları ve uyarılar sahte tanığın çerez parası karşılığı şahitlik yapması ile kolayca şekillendirilebiliyor. Bunlar büyük iş adamlarının, onları destekleyen demokratik ve ilerici partilerin ve onların uşaklarının övündüğü yeni fabrikaların koşullardır.
ESKİ YUGOSLAVYA TOPRAKLARINDAN DAHA FAZLA GREV SESİ YÜKSELİYOR
Kragujevac işçileri sınıf mücadelesi için harekete geçen tek işçi topluluğu değil. Sırbistan’da diğer eski Yugoslaya topraklarında olduğu gibi her geçen gün daha çok grev haberi rapor ediliyor. Knjaževac’da Falk East, Smederevo’da Goša, Sırp Cumhuriyeti’nde (Bosna Hersek’in Sırp tarafı) demir yolları. Ve liste uzadıkça uzuyor... Ekonomik kriz derinleşip yaşam maliyeti artarken, alım gücü ve çalışma şartları çok hızlı bir şekilde kötüleşiyor.
ÖZELLEŞTİRME ‘BAŞARISI’NIN GERÇEK YÜZÜ
Sırbistan’ın Kragujevac şehrindeki Zastava (Bayrak, eskiden ‘Kızıl Bayrak’tı ) fabrikasının, Fiat şirketler grubu tarafından özelleştirilmesi, kapitalist restorasyonun mucizesi olarak gösterildi. Bu ustaca planlanmış hamleyle Sırbistan’ın otomotiv endüstrisini yeniden yükseleceği ve motorlu taşıtlar ihraç etmeye tekrar başlayacağına inanıldı.
Rusya ile yapılan serbest ticaret anlaşmasıyla Sırbistan’da üretilen arabaların çok yakında Rus piyasasına akın edeceği ve bu şekilde ülkenin GSYİH’sinin artacağı anlamına geliyordu. Bu şekilde hem Kragujevac Fiat işçilerinin ve hem de fabrika ile iş birliği yapan diğer işletme çalışanlarının yaşam standartları artacaktı.
Burjuva siyasetçiler ve basına göre, Fiat anlaşması Sırbistan'ın can çekişen birçok şehrinden biri olan Kragujevac için kurtuluş fermanı niteliğindeydi.
Fakat gerçekte, Zastava fabrikası zaten Yugoslavya zamanında yerel otomobil ve yüksek kalitede silah üreten dev endüstrisi ile ülkenin gururuydu. Üstelik Fiat’la ortaklığı da Tito yönetimi zamanına uzanıyordu. Ama Tito zamanındaki iş birliği eşit şartlar üzerine kuruluyken, kârın büyük oranı da çalışanlara ve topluma aktarılıyordu.
FABRİKAYI DEVLET FİNSANSE EDİYOR, KÂR YATIRIMCIYA AKIYOR
Sırbistan’daki 2008 seçim kampanyası süresince Fiat birden bire, yılda 10 bin iş imkanı ve 30 bin araç üreteceği sözü vererek fabrikayı satın almak istediğini açıkladı.
Zastava fabrikasını satın almaya karar verdi. Fiat’ın bu hamlesi Başkan Boris Tadic’in seçim zaferinde büyük rol oynadı ama yaşanan deneyim verilen vaatlerin tutulmadığını gösterdi.
Fiat ve Sırp Hükümeti tarafından imzalanan Müşterek Yatırım Protokolü’nde ise sadece 2 bin 433 işçiden bahsedildi. Bu rakam vaat edilenin çeyreğinden bile azken, fabrika sadece devlete aitken çalışan işçi sayısı ile aynı.
Bu “şanslı” 2 bin 433 işçinin sigortasını Fiat firması değil devlet ödüyor. Buna ek olarak Fiat firması on yıl süre ile vergi ödemekten muaf tutuluyor.
Hükümet bir de işe alınan her işçi için Fiat’a 10 bin avro devlet ödeneği vermeyi kabul etti. Ne yazık ki bu ödenek yeni iş imkanları yaratılması için kullanılmıyor.
Mirko Cvetković hükümeti sırasında Maliye Bakanlığı Sekreterliği yapmış olan Slobodan Ilic, bu ödeneklerin satılan 48 bin otomobilin indirimli satılmasını finanse etmek için kullanıldığını söylüyor.
KAPİTALİZM SOYGUNU
2005-2007 yılları arasında ekonomi bakanlığında yabancı yatırım danışmanı olarak çalışan Bogdan Petrovićn ise Sırp devletinin Fiat Sırbistan Otomobil Şirketi’ne 400 milyon avroyu aşkın yatırım yaptığını söyledi. Fakat Petrovićn’e göre Sırbistan yatırım yapılacak toplam sermayen 709 milyon avronun sadece üçte biri oranında yatırım yapmakla yükümlü.
Yani genel olarak Sırp hükümeti Fiat fabrikasını finanse ederken, kâr ise “yatırımcı”ya aktarılıyor.
Sırp işçiler yabancı bir şirket için çalışıyor ama maaşları devletin bütçesinden ödeniyor. Fiat fabrikası, büyük yerli ve yabancı yatırımcıların “geç kapitalizm” dedikleri şeyin soygundan ibaret olduğunun ispatlayan açık bir örnek.
Eğer okuyucu burdan Sırbistan’daki işçilerin bedavaya çalıştığı anlamını çıkarırsa yanılır. Çünkü Sırbistan’da işçiler çalışabilmek için para ödüyor. Çünkü bu sanayi yatırımları devlet fonu ile yapılıyor!
KENT EKONOMİSİ İFLASIN EŞİĞİNDE
Fiat fabrikasının bulunduğu Kragujevac kentinin Sırbistan’ın Detroit’i olduğu ile ilgili espriler yapılıyor. Çünkü ABD kenti Detroit gibi Kragujevac’in ekonomisi de ağırlıklı olarak otomobil sanayisine bağlı. Ve Kragujevac da tıpkı Detroit gibi hem özel sektör hem de devletten gelen saldırılarla kan ağlıyor.
Fiat işçilerinin utanç verici derecede düşük ücretleri ve hükümetten özel şirketlere aktarılan fonlar yüzünden kent ekonomisi iflasın eşiğinde. Ve bu tehlike o kadar yakın ve o kadar gerçek ki ana akım medya bile bunu kabul ediyor.
Fiat işçilerinin duvara yazdıkları “Ucuz iş gücüne hayır!” sloganı ile başlayan mücadelenin büyüyerek devam etmesi bekleniyor.
Kragujevac’deki Fiat işçileri grev komitesinin ucuz iş gücü olmayı reddeden sloganı Sırbistan ve Doğu Avrupa’nın geri kalanı bağlamında çok daha radikal etkiye sahip. Bunu, yirmi yıldır dayatılan egemen ideolojiye karşı başlayan mücadelenin işareti olarak değerlendiriliyor.
NEO LİBERAL POLİTİKALARIN ÇÖKÜŞÜ
Sırbistan'ın son derece vasıflı ama ucuz işgücüne düzülmüş övgüler Miloševîç’in devrilmesinden sonra ortaya çıkan “neoliberal” ideolojinin temel taşı oldu.
İş gücünün düşük maliyeti, işverenler için yüksek bir değer taşımakla birlikte, IMF yanlılarının oluşturduğu hükümetlerce de küresel piyasadaki “karşılaştırmalı üstünlüğümüz” olarak övüldü.
Özellikle on yıldan uzun süredir hangi partinin parlamento çoğunluğuna sahip olduğundan bağımsız olarak benzer pozisyonlarda çalışan bu bir avuç IMF yanlısı teknokrat, Sırp iş gücünün ucuza satılmasına methiyeler düzdü.
Ucuz iş gücü ve fonlar, Sırbistan ihracatının temel taşı haline getirilmesi planlanmış bir hamleydi. Ülkenin yıllardır maruz kaldığı uluslararası yaptırımlar, bombalama kampanyaları milyonlarca insanı yoksulluğun eşiğine getirdi, sonrasında sömürge güçlerinin sunduğu neolibereal politikalar yoksulluktan kurtulmak için tek şans olarak gösterildi.
Bu ideolojiye ve politikalara direnç gösteren ve sendikalarla ilişki kuran herkes “popülist” ve “demagog” olmakla suçlandı. Kapitalist restorasyonun güçsüz ve kaybedenlerin dahil olamayacağı bir “geçiş dönemi” olduğu söylendi.
SEÇİM EYLEMLERİNDE İŞÇİ SLOGANLARI
Fakat kötüye giden yaşam koşulları ve büyüyen memnuniyetsizlik Nisan ayında başlayan Cumhurbaşkanı Aleksandr Vučić karşıtı protestolarda ifadesini buldu. Liberal muhalefet, Cumhurbaşkanı Vučić’in seçimlerde usulsüzlük yaptığını ve oyların çalındığını gerekçe göstererek seçimin protesto edilmesi için çağrıda bulunmuştu. Ancak en kitlesel gösterilerde muhalefet partileri, büyüyen sosyal memnuniyetsizlik ve refah devletiyle işçi haklarına saldırılara karşı direniş için seçim gerekçesini kullanan kitleler tarafından eylemlerin dışına itildi. Örgütlü bir liderliğin yokluğu ve hem liberal hem de aşırı sağcı muhalefet partilerin reddi nedeniyle kitleler radikal solun sloganlarına yakınlaştılar. Belgrad ve Novi Sad mitinglerinin bir çoğunda kullanılan “ucuz iş gücüne hayır” sloganı kitleleri harekete geçirebildi. Protestolar bittikten sonra da bu sloganlar zihinlerde yer etmeye devam etti ve son on yılın en büyük endüstriyel grevlerden birinde önde gelen sloganlar olarak tekrar ortaya çıktı.
Slogan ve talepler sadece ekonomik gibi görünebilir, ancak bu “sadece ekonomik” olan talepler, birkaç yıl öncesine kadar hiçbir yerde görülmemişti. Bu sloganların birkaç yılda nasıl şekilleneceği ise görülecek.
Hem hükümet hem de muhalefetin düşmanlıkla karşıladığı işçi mücadelesi ne ana akım medyada ne de sosyal demokrat partilerden herhangi bir destek görmedi.
Sacirovic ve Boric, bu atmosferde ılımlı sloganların giderek daha radikal hale gelebileceğini ve sınıf mücadelesinin çizgilerinin daha görünür olacağını düşünüyor. Fikirlerin kristalleşip, taleplerin siyasi ve devrimci bir hale gelmesinin yalnızca bir zaman meselesi olduğunu söylüyorlar.
*Kısaltarak çeviren Elif Özmen Belek