6 insan hakları savunucusu tutuklandı

Büyükada'da gözaltına alınan ve tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilen 10 insan hakları savunucusundan 6'sı tutuklandı.

17 Temmuz 2017 07:16
Paylaş

Fatih POLAT
İstanbul


İstanbul Büyükada’da ‘Dijital güvenlik ve bilgi yönetimi eğitimi’ kapsamında bir toplantı yaparken gözaltına alınan ve iktidara yakın gazetelerin manşetleriyle suçlanan insan hakları savunucuları gözaltılarının 13. gününde savcılığa çıkarıldılar. İnsan hakları savunucularından 4'ü adli kontrol uygulamasıyla serbest bırakılırken 6'sı tutuklandı.

Gözaltında bulunan Yurttaşlar Derneği’nden Nalan Erkem, Kadın Koalisyonu’ndan İlknur Üstün, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser, İnsan Hakları Gündemi Derneği üyesi Veli Acu ve Günal Kurşun, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nden Nejat Taştan, Yurttaşlar Derneği’nden Özlem Dalkıran, eski Mazlum Der'li aktivist Şeyhmus Özbekli ile eğitmenler Peter Steudtner ve Ali Gahravi’nin savcılık ifadeleri 20.30’a doğru tamamlandı.

10 hak savunucusu da tutuklanma talebiyle 10. Sulh Ceza Hakimliğine sevk edildi.

İnsan halkarı savunucuları şu gerekçelerle suçlanıyor:

Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser, üstünde ve otel odasında yapılan aramalarda elde edilen materyallerin içinde Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ile ilgili belgeler bulunduğu, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç'ın 'Bylock kullanıcısı olduğu gerekçesiyle' tutuklandığı,

Eski Mazlum Der'li aktivist Şeyhmus Özbekli, 8 Mayıs 2017 tarihinde düzenlenen 'FETÖ' operasyonu kapsamında gözaltına alınan ve  tutuklanan Adnan Gül ile konuştuğu ve mesajlaştığı,

Yurttaşlar Derneği’nden Nalan Erkem, 20 Aralık 2016'da 'FETÖ'ye yönelik düzenlenen operasyon kapsamında gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan Bedriye İştar Tarhanlı ile konuştuğu ve mesajlaştığı, üstünde ve otelde yapılan aramalarda MİT'in TBMM Meclis Araştırma Komisyonu'na sunduğu 'gizli' ibareli bir belge bulunduğu,

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nden Nejat Taştan, 'Bylock kullanıcısı' olduğu tespit edilen Asuman Doğan ile görüştüğü,

İnsan Hakları Gündemi Derneği üyesi Günal Kurşun, 'Bylock kullanıcısı' olduğu bildirilen ancak hakkında adli işlem yapılmamış olan Ali Çamkömürü ile görüştüğü, 675 sayılı KHK ile Çukurova Üniversitesi'ndeki görevinden ihraç edildiği, Adana 13. Ağır Ceza Mahkemesince 'terör örgütü propagandası yapmak' suçundan yargılandığı,

Yurttaşlar Derneği’nden Özlem Dalkıran, 'FETÖ'ye yönelik düzenlenen operasyon kapsamında gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan Bedriye İştar Tarhanlı ile görüştüğü, üstünde ve otelde yapılan aramalarda el konulan dijital verilerde yer alan 'İstanbul Hayır Meclisi Buluşması-Tartışmalar' adlı belgede Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ile ilgili yazıların toplumsal yürüyüşler ile gerekli ilçelere nasıl yayılacağı ile ilgili yazılar bulunduğu,

İnsan Hakları Gündemi Derneği üyesi Veli Acu, 'FETÖ' operasyonu şüphelilerinden olan ancak yakalanamayan Erol Ohtamış ile görüştüğü, Devrimci Gençlik Hareketi'ne yönelik 17 Ağustos 2015 tarihli operasyonda gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan Fatih Barsak ile görüştüğü, otelde ve üstünde yapılan aramalarda Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ile ilgili yazıların ve Abdullah Öcalan'ın kitapları ile Fevzi Yetkin ile Mehmet Tanboğa'nın yazığı kitabın bulunması,

Kadın Koalisyonu’ndan İlknur Üstün, üstünde ve otelde yapılan aramalarda el konulan verilerin arasında bulunan bil belgede bir Büyükelçilik tarafından desteklenen proje kapsamında o Büyükelçilik'ten giderlerin karşılanmasını talep ettiği,

Eğitmenler Peter Steudtner ve Ali Gharavi ise, toplantıda eğitmenler sıfatı ile yer aldıkları, Ali Gharavi'nin odasında Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu'nun etimolojik olarak ayrı gösterildiği bir Asya Kıtası haritası bulunduğu, gerekçeleriyle "terör örgütü üyesi olmamakla birlikte terör örgütüne yardım ve yataklık" gerekçesiyle suçlanıyorlar.

Cumhuriyet savcısının tutuklama talebinde şuçlama gerekçesiyle ilgili şu ifadelere yer verildi:

"Somut olayda elde edilen dökümanların içeriği, tanık beyanları, ilişki irtibat raporları bir arada değerlendirildiğinde, süphelilerin çoğunun terör örgütleri ve mensuplarıyla, olan irtibatları, faaliyet alanları itibariyle sivil toplumuetki güçlerinin bulunması, terör örgütlerince benimsenen ve örgütlerin yaşantılarını sürdürmelerine yönelik, faaliyet şekillerinin vazgeçilmez bir unsuru olan yöntem ve taktiklere ilişkin terör örgütlerinin amaçları doğrultusunda toplumsal kaosa dönüşecek hareketlenmeler yaratmak amacıyla toplantı düzenlemelerine göre yardım kastıyla hareket ederek eylemde bulunmak suretiyle atılı suçu işlediklerihususunda kuvvetli şüphe bulunduğu, yabancı uyruklu şüphelilerin mevcut konumları ve ülkemize dair itibarları nazara alındığında bu amaç haricinde hareket etmelerinden bahsedilemeyeceği anlaşılmıştır. Şüphelilerle ilgili terörizmin finansmanı ve casusluk eylemleri yönünden ayrıca soruşturmaya devam edilmektedir...

Şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu anlaşılmakla;

...delillerin toplanmaya devam edilmesi, şüphelilerden ele geçirilen şifreli dijital materyallerin incelenmesine devam edilmesi, mevcut konumlarına göre yurtdışıyla ilişkili olup bu minvalde kaçma ihtimalleri, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi dikkate alınarak 5271 sayılı CMK'nın 100. vd. maddeleri uyarınca tutuklanmalarına karar verilmesi kamu adına talep olunur."

Kararı değerlendiren avukatlar, "Dosyaların içi tamamen boş olduğu halde tutuklanmaları talebiyle mahkemeye sevk edilmelerini hiçbirimizin aklı, fikri, hukuki bilgisi izah edemiyor" dediler.

Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne getirilenler arasında yer alan hak savunucularından Özlem Dalkıran’ı uzun yıllardır basın davalarındaki dayanışmalardan tanıyorum. Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser ile de, kurum olarak hazırladıkları 2 rapora dair röportaj yaparken tanışmıştım.

Özlem ile ifadesine götürülürken ve döndükten sonra görüşme fırsatımız oldu. El sıkıştık. “Çok iyiyim, beni merak etmeyin. Hepinizi çok seviyorum” dedi dayanışmak içen Adliyeye gelmiş olanlara. Her zamanki gibi yine çevresine moral vermeye çalışan tavrı onu tanıyanlar için sürpriz değildi.

5 savcı tarafından ifadeler alınırken, dosyanın soruşturma savcısının daha önce Altan kardeşlerin de soruşturma savcısı olan Can Tuncay’dı.

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser ifadesinde, Büyükada’daki toplantının dijital verilerin korunması ve insan haklarıyla ilgili çalışanların stresle baş etme yöntemleri konularında olduğunu söyledi.

İDİL ESER’E EMLAKÇI İLE GÖRÜŞMELERİ BİLE SORULDU

İdil Eser, Savcının ‘Verilerin polisten gizlenmesi’ iddiasına ilişkin soruya şu yanıtı verdi: “Toplantı sırasında dijital verilerin polisin eline geçmesi halinde nasıl gizli tutulabileceği veya şifrelenebileceği konularında herhangi bir konuşma gerçekleşmedi. Bu konuyu tanıklık yapan tercümanların yanlış anladığını düşünüyorum. Toplantıda konuşulan konu dijital verilerin nasıl korunacağı, uzaktan dijital veri yüklenmesinin nasıl önüne geçileceği şeklinde konulardır. Toplantı sırasında benim de dahil olduğum katılımcıların sivil toplum örgütü çalışanları bilişim uzmanı olan yabancı uyruklu şahıslara mensup oldukları kuruşların dijital verilen güvenliğinin ne şekilde sağlanabileceği, bu verileri kötü niyetli üçüncü şahısların eline geçmesinin nasıl engellenebileceği konularında sorular sorduk. Hazırladığımız raporların açıklanmadan önce birilerinin eline geçmesi halince sıkıntı yaşayabileceğimizi düşündüğümüzden, ayrıca mağdurların verilerinin korunmasına önem atfettiğimizden bu şekilde sorular yönelttik. Ancak cevap alamadan polisler baskın gerçekleştirdi.”

Savcı, Eser’e “FETÖ/PYD mensuplarınca kullanılan kriptografik haberleşme sistemlerinden Bylock Tali Chat isimli program kullanıcısı olduğu tespit edilen Taner Kılıç ile 4.07.2016 ile 6.06.2017 arasında 76 kez, diğer bir kullanıcı Ramazan Büber ile 16.08.2016 ile 19.08.2016 tarihleri arasında 12 kez iletişim irtibatının tespiti”yapıldığını öne sürerek bu konudaki açıklaması istedi.

Eser, bu soruya da şu yanıtı verdi: “Sormuş olduğunuz Taner Kılıç uluslararası Af Örgütü Yönetim kurulu Başkanıdır. Kendisi yaklaşık bir aydır FETÖ/PYD nedeniyle soruşturması nedeniyle tutuklu bulunmaktadır.Sormuş olduğunuz diğer şahıs Ramazan Büber’i tanımıyorum. Kendisiyle özel bir iş ilgili görüştüğümü ve emlak komisyoncusu olduğunu tahmin ediyorum.”

Bu arada, söz konusu emlakçı ile İdil Eser’in ev aradığı süreçte görüşmeler yaptığını, bu telefon görüşmelerinin de bu kapsamda gerçekleştiğini öğrendik.  

Eser, Türkiye haritası figürlü resmin de kendisine ait olmadığını belirterek, “Toplantı sırasında katılımcıların kendileri için stresi ifade eden durumların resmedilmesi istenmiştir. Bu resimde bu kapsamda yapıldığını düşünüyorum. Ancak kimin tarafından yapıldığını bilmiyorum” dedi.

NURİYE GÜLMEN VE SEMİH ÖZAKÇA SORUSU

İdil Eser’e, Uluslararası Af Örgütü’nün faaliyet alanına giren, ihraç edilmiş olan açlık grevlerini cezaevinde sürdüren akademisyen Nuriye Gülmen ile öğretmen Semih Özakça’ya dair gerçekleştirdikleri imza kampanyası da soruldu. Eser'e suçlama ile ilgili el konulan telefonundaki 23 Mayıs 2017 tarihli “Yarın acil eylem çıkacak Nuriye ve Semih için” mesajı gösterildi. Eser de, “Acil eylem ibaresi Uluslararası Af Örgütü'nün imza kampanyası yürütme şeklinden biridir. Söz konusu mesaj da bu amaçla atılmıştır. Kendilerinin kamuoyunca takip edilen durumlarıyla alakalı kampanya başlatılması için yaptığımız çalışmalarla ilgilidir” dedi.

SAVCI: BİANET BİR OTEL Mİ?

Özlem Dalkıran’ın ifadesi sırasında ise, bir dönem editörlüğünü yapmış olduğu ‘bianet’ kendisine, ‘O nedir, bir otel mi’ diye soruldu.

Eğitmen Peter Steudtner ise ifadesinde, dijital güvenlikle ilgili çeşitli kitapları olduğunu ve Büyükada’daki toplantının da, dijital güvenlik ile stresle baş etme yöntemlerinin kombine edildiği bir atelye çalışması olduğunu söyledi. Steudtner, gözaltına alınan diğer eğitmen Ali Gharavi ile birlikte bu konuda yayınları olduğunu düşünüyorum söyledi.

İfadelere giren avukatlar arasında Diyarbakır Barosu Başkanı Avukat Ahmet Özmen, İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan gibi deneyimli isimler de vardı. Savcılık ifadelerine katılan birçok avukatla izlenimlerine dair konuştuk. Ortak kanı, belirli bir örgüte dair somut bir soru yöneltilmediği ve iddiaların hukuken zayıf olduğu şeklindeydi. Ancak buna rağmen savcılık aşamasından önce iktidara yakın gazetelerde delilsiz olarak manşetlerden yapılan suçlamalar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gözaltındaki insan hakları savunucularını daha savcı dahi görmeden suçlayan ifadeleri adliyedekilerin iyimser yorumlar yapmasını zorlaştıran etkenlerdi. 

Avukatların savcılık ifadeleri sırasında dosyadaki kısıtlılığı kaldırılmasını da istedikleri ve bunun savcı tarafından kabul edilmediği öğrenildi.

‘GEZİ’ SORUSU SORULMADI

Bu arada iktidara yakın gazetelerde, gözaltındaki insan hakları savunucularının suçlandığı manşetlerde yer alan ‘yeni bir Gezi hazırlığı’ gibi iddialar da, savcılık sorgularında hiçbir şekilde yer almadı.

Genel olarak Nöbetçi hakimliklerde yargılananlar avukatlarıyla birlikte tek tek duruşmaya alınırken bu davanın avukatları yargılananların toplu şekilde salona alınmasını ve ifadeleri alındıktan sonra avukatların da toplu savunma yapmasını talep etti. Mahkeme heyeti bu talebi kabul etti. Nöbetçi hakimlikteki yargılamada bir buçuk saatte bir ara veriliyor. 

MAHKEME BAŞKANI GARO PAYLAN'I SALONDAN ÇIKARDI

Mahkeme Başkanı duruşma salonunda bulunan HDP Milletvekili Garo Paylan'ın salondan çıkmasını istedi. Paylan'ın duruşmaların aleniyeti gereği yaptığı itirazdan sonra Mahkeme Başkanı ara karar yazdırarak milletvekili Paylan'ı salondan çıkardı.

İLK ARA VERİLDİ

Nöbetçi hakimlikteki duruşmada ilk ara 02.40'ta verildi. İlk bölümde 9 hak savunucusu ifade verdi.

Hak savunucuları, ifadelerinde şiddetsiz bir dünya için ömürlerini vakfettiklerini "silahlı terör örgütü" ile ilişkilendirilerek suçlanmaktan hicap duyduklarını belirttiler. İnsan hakları savunucuları ifadelerinde insan hakları konulu bir toplantıdayken gözaltına alınmalarından dolayı şaşkınlık duyduklarını söylediler.

İKİNCİ ARA VERİLDİ

04.20'de Nöbetçi Hakimlik sorgusundaki 2. ara verildi. Bu bölümde aradan önce ifadesi alınamayan Ali Gharavi’nin ifadede verdi. Ghravi'nin ifadesi sonrası avukatlar söz aldı. Savunmalarını yapan avukatlar, savcılığın tutukluluk talebiyle sevk yazısındaki örgütsel suçlamaların somut delillere dayanmadığını ifade ettiler. Türkiye Direktörü İdil Eser'in avukatı Erdal Doğan, İdil Eser'in Uluslararası Af Örgütü'nün faaliyetlerinden dolayı suçlandığını belirtti. Avukat Doğan, İdil Eser'e suçlama olarak yöneltilen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın açlık grevleriyle ilgili acil eylem planı çalışmasının Af Örgütü'nün doğal faaliyet alanında olduğunu söyledi. 

04.31'de hakimlik sorgusunun 3. bölümü için salona geçildi.

Nöbetçi Hakimlik 05.20'de karar için ara verdi.

6 KİŞİ TUTUKLANDI

Karar 06.10'da açıklandı. Şeyhmus Özbekli, Nejat Taştan, İlknur Üstün, Nalan Erkem adli kontrol uygulamasıyla serbest bırakılırken, İdil Eser, Veli Acu, Günal Kurşun, Özlem Dalkıran, Peter Steudtner ve Ali Gharavi tutuklandı. Tutuklama 'silahlı terör örgüne yardım' ile gerekçelendirildi.

Adli kontrol uygulamasıyla serbest bırakılanlara, yurt dışına çıkış yasağıyla birlikte haftada 3 gün en yakın karakola giderek imza verme şartı getirildi.

Nöbetçi hakimliğin gerekçeli kararında şu ifadelere yer verildi:

"Şüpheliler İdil Eser, Veli Acu, Günal Kurşun, Özlem Dalkıran, Peter Steudtner ve Ali Gharavi'nin üzerine atılı 'Silahlı Terör Örgütüne Yardım Etme' suçundan tutuklanmaları talep edilmekle; tüm dosya kapsamından, gizli tanık ifadesi, yazışma içerikleri, HTS kayıtları, teşhis tutanakları nazara alınarak şüphelilerin üzerine atılı suçu işledikleri hususunda kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, atılı suçların vasıf ve mamahiyeti ile kanunda öngörülen cezası alt ve üst sınırı değerlendirildiğinde, kaçma ve saklanma ihtimali yüksek olduğu, bu nedenle bu aşamada adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı, bu doğrultuda tutuklanmanın ölçülü olduğu kanaatine varılarak CMK'nın 100 ve devamı maddeleri gereğince şüphelilerin tutuklanmasına... karar verilmiştir"

Gerekçeli kararda, adli kontrol uygulaması ile serbest bırakılan 4 insan hakları savunucusu için ise şunlar denildi:

"Şüpheliler Şeyhmus Özbekli, Nejat Taştan, İlknur Üstün, Nalan Erkem'in üzerine atılı 'Silahlı Terör Örgütüne Yardım Etme' suçundan tutuklanmaları talep edilmekle; dosya kapsamına göre şüpheliler açısından mevcut delil durumu, tutuklamanın ölçülülük ilkesine ve hakkaniyetine aykırı olacağı kanaatine varılmış olup, şüphelilerin tutuklanmaları yönündeki talebin reddine, şüphelilerin CMK'nın 109. Maddesi gereğince adli kontrol altına alınmalarına karar verilmiştir..."


TÜRKDOĞAN: BU KARAR KORKUNÇ BİR ADALETSİZLİKTİR

Hak savunucularının tutuklanmasına, insan hakları örgütleri tepki gösterdi. gözaltındakilerin savcılık ve hakimlik sorgusuna katılan isimlerden olan İnsan Hakları Derneği Başkanı Öztürk Türkdoğan, Evrensel'e yaptığı açıklamada, tutuklama kararına, “Bir hukuk garabetiyle karşı karşıyayız” sözleriyle tepki gösterdi. Savcılık aşamasında insan hakları savunucularının tam olarak neyle suçlandığının ortaya konulmadığına dikkat çeken Türkdoğan, “Soyut bir sorgulama yapıldı. Arkadaşlarımızın hangi örgütle suçlandığı yoktu. Hangi örgüt yani. Diyeceksin ki şu örgüt ya da bu örgüt. Ama bu yoktu. Maalesef hakimliğin verdiği karar da bizim mevcut yasalara tamamen aykırı oldu” dedi. Medyanın yönlendirmesi ve yargıyı baskı altına almasıyla bir operasyon yapıldığını bunu savcıya da söylediklerini ifade eden Türkdoğan, siyasi iktidarın medyayı kullanarak yargı üzerinde baskı oluşturduğunun savcılık ve mahkeme kararıyla da kanıtlandığını vurguladı. Bu yüzden bu kararda hukuktan bahsedilemeyeceğinin altını çizen Türkdoğan, “Bu insanlar tamamen hak savunucusu. Her türlü şiddetten uzak duran insanlar. Bu insanlara bunun yapılması korkunç bir adaletsizlik” diye konuştu. Ayrıca bu kararın diğer insan hakları savunucuları ve örgütlerine de ciddi bir gözdağı olduğuna da vurgu yapan Türkdoğan, “İnsan hakları alanını  daraltmaya dönük bir tutuklamadır. Çünkü ülkemizde hak ihlalleri çok fazla. Bu ihlallerle uğraşan hak savunucularının cesareti kırılmak isteniyor” dedi.

BU ‘BEN İNSAN HAKLARINI TANIMIYORUM’ DEKLARASYONUDUR

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Sekreteri Metin Bakkalcı da, tutuklama kararının hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunu söyleyerek hak savunucularının derhal serbest bırakılmasını istedi. İnsan hakları kurumlarının varlık nedeninin insan haklarının korunması, geliştirilip kuvvetlendirilmesi olduğunu ifade eden Bakkalcı, bu varlık nedenine dayanarak yürütülen faaliyetlerin “suç” kapsamına alınmasının “Ben insan haklarını tanımıyorum” deklerasyonu olduğuna dikkat çekti.  İnsan hakları savunucularının gözaltına alınmasından itibaren Cumhurbaşkanı ve hükümete yakın medya organlarının hak savunucularını “Casusluk ve terör örgütlerine yardımla” suçladığını hatırlatan Bakkalcı, ortada “suç diye nitelendirilecek bir duruma işaret eden örgütün olmadığının” hem savcılık hem de hakimlik kararında ortaya çıktığını kaydetti. Yapılan açıklamaların ve medyada çıkan haberlerin bu açıdan suç teşkil ettiğini de dile getiren Bakkalcı, “Sonuç olarak bu arkadaşlarımız derhal salınmalı ve kendilerinden özür dilenmelidir. Bunun için hep beraber çaba göstereceğiz” diye ekledi. Devlet adına görev yapanların Türkiye’nin de imzacısı olduğu uluslar arası sözleşmeler gereği insan haklarını korumakla ve bu alanda çalışma yürüten insan hakları aktivistlerinin işini kolaylaştırmakla yükümlü olduğunu da hatırlatan Bakkalcı, bu açından da bu mahkeme kararının ve gözaltı sürecinde yaşananların açıkça suç olduğunu vurguladı.


İSVEÇ: ALİ GRAHAVİ'NİN TUTUKLANMASINDAN DOLAYI ENDİŞELİYİZ

İsveç Dışişleri Bakanlığı, 5 Temmuz'da Büyükada'daki seminere düzenlenen polis baskınında gözaltına alınan ve bu sabaha karşı çıkarıldıkları mahkemece tutuklanmalarına karar verilen aktivistler ile ilgili açıklamada bulundu.

Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jessica Garpvall, İsveç vatandaşı Ali Gharavi'nin tutuklanmasından dolayı endişeli olduklarını belirtti.

"İstanbul'daki Başkonsolosluğumuz, Ankara'daki Büyükelçiliğimiz ve Stockholm'daki Dışişleri Bakanlığı bu konuyla ilgili çalışıyor" diyen Garpvall, Gharavi ile görüşmek istediklerini belirtti.

Garpvall, aktivistlerin duruşmasına İsveçli diplomatların katılmasına izin verilmediğini sözlerine ekledi.

Gharavi'nin eşi Laressa Dickey, İsveç gazetesi Dagens Nyheter'e, davanın "siyasi amaçlı açılmış gibi göründüğünü" ve "en çok da bu durumdan kaygı duyduklarını" söyledi.

'NE ZAMAN SERBEST BIRAKILACAKLARINI BİLMEMEK BİZİ HEM KORKUTUYOR, HEM DE ÖFKELENDİRİYOR'

Fotomuhabir ve kameraman olarak da çalışan Alman vatandaşı Peter Steudtner, eşi Magdalena Freudenschuss ve küçük yaştaki iki çocuğuyla birlikte Berlin'de yaşıyordu. Freudenschuss, Spiegel dergisine verdiği demeçte Peter Steudtner'in anlaşmazlıkların barışçı ve şiddet içermeyen bir şekilde çözümü için çalıştığına dikkat çekerek, "bir darbe planladığına yönelik suçlamaların tamamen saçma olduğunu" söyledi. Freudenschuss, "Peter ve diğer insan hakları aktivistlerinin ne zaman serbest bırakılacaklarını bilmemek bizi hem korkutuyor, hem de öfkelendiriyor" demişti.

GARDNER: ARTIK GÜVENDE DEĞİLİZ

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner, dpa'ya yaptığı açıklamada, aktivistlerin "üye olmamakla birlikte terör örgütüne destek vermek" ile suçlandıklarını söyledi.

Gardner, "Bugün insan haklarını savunmanın Türkiye'de bir suç haline geldiğini öğrenmiş olduk... Bu karardan sonra, Uluslararası Af Örgütü ya da başka bir dernek, Türkiye'de insan haklarını savunan kimse bu ülkede güvende değildir" dedi.

TANRIKULU: İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI BİLEREK HEDEF SEÇİLDİ

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu insan hakları savunucularının tutuklanmasına tepki göstererek “Yaşamları boyunca sadece insan hakları savunuculuğu yapmış bu isimler hakkında hazırlanan savcılık iddianamesi tam bir hukuk garabetidir” dedi. 

Tanrıkulu “Zorlama suçlamalarla ama hiçbir delil sunmadan yapılan yargılamaya olsa olsa yargısız infaz denir! İnsan hakları savunucularına yöneltilen suçlamalar suçsa, Türkiye’de herkes suçludur!” derken, tutuklanmaların, 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümü dolayısıyla iktidarın yaratmak istediği komplo teorilerinden bağımsız olmadığını söyledi. 

Tanrıkulu açıklamasını şöyle sonlandırdı: “Trajikomik, zorlama yargılama sonucunda tutuklanan insan hakları savunucuları derhal serbest bırakılmalıdır” 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Ceren Kenar gazeteciliği bıraktı

SONRAKİ HABER

Yüksekova'da polis baskınında ev sahibi vuruldu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa