'OHAL bütün sanat üretiminin sesini kesmeye çalışıyor'
Yönetmen Ezel Akay ve TOBAV ile TOMEB Kurucusu Sahne Sanatçısı Tamer Levent, 1 yıldır süren OHAL'in sanata etkisini Evrensel'e değerlendirdi.
Sinan TEKİN
Burcu ÖZDEMİR
İstanbul
Geçtiğimiz yıl 15 Temmuz darbe girişiminin gerçekleşmesinin ardından 20 Temmuz tarihinde olağanüstü hal (OHAL) ilan edildi. OHAL, kültür sanatı da baskı altına aldı. Sanata ve sanatçılara yönelen sansür ve saldırılar gerçekleşti. OHAL’in birinci yılı dolayısıyla Yönetmen Ezel Akay ve Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Çalışanları Vakfı (TOBAV) ile Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği (TOMEB) Kurucusu ve İlk Genel Başkanı Sahne Sanatçısı Tamer Levent Evrensel'e değerlendirmelerde bulundu.
‘BUGÜNÜ DEĞİL YARINI DÜŞÜNEREK SANAT ÜRETMELİYİZ’
Sanatın sanatçılar ve izleyiciler arasında kurulan bir iletişim biçimi olduğunu belirterek sözlerine başlayan Yönetmen Ezel Akay, OHAL ile iletişimin tek yönlü, devletten halka kurulduğunu, devlet ile yapılan her tartışmanın cevapsız kaldığını ifade etti. Akay: “OHAL insanlar arasındaki iletişimin maniple edilmesi manasına gelen bir ortam yarattı. Yalnızca devletten alınan haberlerle kendi aranızda konuşacaksınız ve OHAL örtülü veya direkt bir şekilde bütün sanat üretiminin sesini kesmeye çalışıyor. Osmanlı’da bir yerde bir isyan çıktığı zaman, o yörenin bütün meddahlarını yani hikaye anlatıcılarını toplarlar bir bağ evine kapatırlarmış İsyan geçene kadar. İsyanın hikayesi anlatılıp yayılmasın diye. Tabii isyan büyüdükçe bu tür önlemler çok yetersiz kalıyor. Ama şu an anlatmak istediğim şey bunun Türkiye’de de cereyan etmesinden dolayı” dedi. Birçok sanatçının OHAL’e rağmen üretime devam ettiğini de vurgulayan Akay, şöyle devam etti: “Becerebildiğimiz her yerde hikayelerimizi anlatmalı sanatımızı icra etmeliyiz. Yapabildiğimiz kadarıyla. Sanat eseri yalnızca o güne ilişkin bir şeyler söylemek zorunda değil. Hatta bu tehlikeli de bir alan. Bu sanat olmaktan çıkıp fikri bir propagandaya dönüşür çünkü. Sanat çok daha geleceğe ilişkin bir bilinç yaratmayı umut eder. Bugünü değil yarını düşünerek sanat üretmeliyiz”.
‘SANAT ÜRETİMİ DURMADI’
OHAL’in sanat üzerindeki etkilerini sorduğumuzda ise Akay, “Sanatçılar bu baskıyı hissedince bu baskıya ilişkin sanat üretmeye çalışıyorlar. Yani beklenildiğinin aksine sanat üretimi falan durmadı. En kötü ihtimalle sanat üretimi biraz yer altına çekildi. Ama tam tersine bu kadar trajik, bu kadar ağır yaşandığı dönemler sanatçılarda “O ağır dönemle ilgili mutlaka bir şey söylemeliyim hissi yaratıyor” kolay kolay bu ortamdan etkilenmeyip basit aşk filmi çekmek yönetmenler için o kadar da kolay olmuyor aslında. 2 senedir bu ağır dönem yaşanıyor. Bundan sanat üreticisinin etkilenmemesine imkan yok. Ama daha ağır başka bir şey var OHAL’in sonuçlarından: Olup biten her şeye sesini çıkarması gerekenler, öne atılması gerekenler sanatçılar, fikir liderleri gibi görünüyor” dedi.
Akay, OHAL’de sinema üretimiyle ile ilgili olarak şöyle dedi: “Sinema üretimi de ikiye ayrıldı. Sinema salonlarında bir film çekip oynatabilirsiniz. Ancak devlet değil yapımcıların, suya sabuna dokunan herhangi bir ürünü çıkarmama gibi bir tutumları var. Zaten OHAL’in yarattığı korku atmosferinin bir özelliği bunlar. Tabii cesaret göstermek için de nedenler var.”
‘OHAL İLE İLGİLİ TRAVMANIN HAYATIMIZDAN ÇIKACAĞINA DAİR BİR İŞARET YOK’
Sahne Sanatçısı Tamer Levent, “Yaşım itibariyle üç ihtilal gördüm. 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül. Bu dönemlerde baya sıkıyönetim yaşanmıştı ve hakikaten insanların yaşamla olan bağları sıkıyönetim nedeniyle örselenmişti. İnsanları mutsuz bir hale sokmuştu. 12 Eylül, sürecin bir geçicilik, bunların bir gün kalkacağı havasını yaratıyordu” dedi. Geçmiş dönemlerde, toplumda ve evrensel değerler çerçevesinde insanın, kendini evrensel değerle karşılaştırarak beklentilerini dile getirmesi, etik, estetik ve adalet konularında yaşadıkları sıkıntılar, o sıkıntılarla ilgili travmalarını açıklamalarının bir suç unsuru olarak görülmediğini sözlerine ekleyen Levent, şöyle devam eti: “Çünkü sıkıyönetimin sürmesi tramvayı artıyor. Etik, estetik ve adalet kavramları doğrultusunda sıkıyönetimin kuralları geçerli oluyor. OHAL’de de aynı sorunlar söz konusu ama OHAL’in ne zaman biteceği konusunda bir umut alamıyoruz. OHAL ile ilgili travmanın ne zaman hayatımızdan çıkacağına dair bir işaret yok. Yani toplumun hem de çok geniş kesimlerinin bir travma yaşadığını biliyoruz.”
‘SANAT İNSANIN MÜLKÜ ÜRETTİĞİ FİKİRDİR’
Bir yandan da demokrasiden söz edildiğini hatırlatan Levent, OHAL’in demokrasiyi askıya alan bir gerçek olduğunu vurgulayarak sözlerine şöyle açıklık getirdi: “OHAL’de demokrasinin işletilmesinin askıya alınmasının kültürel ve sanatsal olarak telafisi konusunda toplum bir güven duygusu hissetmiyor. Ya da bu güven duygusunu hissetmek konusunda çok hamasi davranışlar gösteren bir kesim söz konusu oluyor. Yaşanan OHAL dönemi insanların travmaları etik, estetik ve adalet konularında demokrasiyle ilgili kültürel düşüncelerinin endişe içerisinde kalmasına neden oluyor. Böyle durumlarda sanat gelişemez. Çünkü sanatın gelişiminde evrensel kurallarda olduğu gibi fikir üretme tezi geçerlidir. Sanat insanı fikir üreten insandır. Sanat insanın mülkü ürettiği fikirdir. Fikir üretimini etik, estetik adaletten uzaklaştırarak bir tür sıkıyönetim kuralları altın tutarsanız ki bu sıkıyönetimler de öyle bir ortam oluşmamıştı. Sıkıyönetim şartlarında bile sanatın ihtiyaç olduğu düşünülürdü. Tabii ki hepimiz yurtseveriz ama bu yurtseverlik sanki insanların başka ihraçları yokmuş gibi tek başına bir unsur olarak görüp sanat kavramına olan ihtiyacı vurgulayamayan bir yapı oluşmaya başladı. Bu yapı sanat kültürünün ihtiyaç olarak kullanılması, toplumun hatta eğlencenin bile dozunun hayatın içinden çıkmaya başladığını görüyoruz. Bu toplum yaşama sevincini, kısıtlanmış alanlarla mı sürdürecek.”
‘BİRLEŞEREK ÇÖZÜM ARANMASI KANISINDAYIM’
İnsanların barış içerisinde, bir arada yaşamayı, bir kültür haline getirmesi gerektiğini ifade eden Levent: “İnsanların yaşama sevinci taşımaları gerekir. Oysa ben yaşama sevincinin çok kısıtlı ve dar alanlarla ifade edildiğini gözlemliyorum. OHAL şartlarında ve bu da yaşama çok boyutluluk gerçekleşmiyor, yaşamı sıradanlaştırıyor. Toplumda bunun yansımasının artması insanların kuşkucu problemli, sinirli, tepkici olmalarına neden oluyor. Toplumda suç oranının OHAL içerisinde arttığı görülüyor. Demek ki sanat kültürü ile yaşamaktan insanlarımız uzaklaşıyor. Hoşgörü ve tolerans kavramlarından uzaklaşıyor. Sanat bu kavramları geliştiren temel kavramdır. Ama bu kavramlarda belli bir kültürel erozyon yaşanırsa sanat kavramı da kendi varlığını sürdürebilmekte zorlanabiliyor. OHAL döneminde insanların fikir üretebilmeleri, yaratıcı çözüm bulmaları da suçmuş gibi görülebiliyor. Türkiye’de kimin suçlu, kimin suçlu olmadığının tartışıldığı bir kaotik dönemin de olduğunu görüyoruz. Birleşerek çözüm aranması kanısındayım.”