24 Temmuz'da Çağlayan'dayız: Bu dava, hepimizin davası
Gazeteci Mehveş Evin 24 Temmuz’da görülecek Cumhuriyet davasına çağrı yapıyor: ‘Adalet’ diyen, hak diyen herkesin davasıdır Cumhuriyet...
Mehveş EVİN
Türkiye’de basında sansürün kaldırılışının yıl dönümü, 24 Temmuz. Ne ironiktir ki dünyanın en çok gazeteci hapseden ülkesinde, basının ve belki ülke tarihinin en önemli davalarından biri olan Cumhuriyet yazar, çizer, avukat ve yöneticilerinin ilk duruşması da 24 Temmuz, yani yarın başlıyor.
Çoğunu bizzat tanıdığımız arkadaşlarımız, meslektaşlarımız 100 ila 265 günü aşkın zamandır tutuklu. Silivri’ye, neyle suçlandıklarını bile bilmeden atıldılar, iddianame aylar sonra hazırlandı. Gördük ki 11 Cumhuriyet çalışanına yöneltilen suçlamalar, haberleri, yorumları, gazetenin yayın çizgisi üzerine kurulmuş. ‘Bylock’u olan kişilerle görüşmüş olmak, sübliminal darbe mesajı vermek gibi soyut, tuhaf, saçma gerekçeler de eksik bırakılmadı tabii.
‘Suç’ diye öne sürülen tüm faaliyetleri, açık ve seçik bir biçimde gazetecilik, sadece ve sadece gazetecilikten ibaret.
Ama hiçbir eleştiriye, farklı sese tahammül edemeyen, dahası hakikatlerin ortaya çıkmasından son derecede endişe eden bir rejimde, ‘darbe girişimi’nin bir parçası olarak gösterilmek suretiyle karalandılar, daha hakim karşısına çıkmadan müthiş bir algı operasyonuna maruz bırakıldılar.
Düşünebiliyor musunuz, Gülen Cemaatinin kumpasıyla, yazdığı kitap gerekçe gösterilerek hapse atılan Ahmet Şık, şimdi ‘FETÖ’yle suçlandığı için hapiste! Daha 2009’da Cemaatin devletteki yapılanmasına karşı sert eleştiriler getiren Kadri Gürsel, gazetecilikten başka hiçbir şeyle ilgisi olmamış yayın yönetmeni Murat Sabuncu, gazetenin kitap eki editörü Turhan Günay bile ‘FETÖ’ ve kokteyl örgütlerle suçlanıyor.
GÖKYÜZÜNÜ BİLE KAFESLEDİLER
Bu ağır ve haksız suçlamalar, özgürlüklerinden mahrum edilmek yetmezmiş gibi Cumhuriyet’in tutuklu 11 çalışanının tüm görüşmeleri, mektuplaşmaları, cezaevi koşullarına anormal kısıtlamalar, keyfi düzenlemeler getirildi.
Bu noktada OHAL’in bahane edildiğini ve OHAL kurallarının, sınırlarının da keyfi olarak eğilip büküldüğünü hatırlatayım. Hiçbir OHAL düzenlemesi, hüküm giymeden tutuklu bulunanlara bu muameleyi haklı göstermez. Oysa sadece Cumhuriyet tutuklularına değil, ‘örgüt’ suçlamasıyla hapiste bulunan binlerce tutukluya benzer keyfiyet ve kötü muamele reva görülüyor.
Mesela çok saydığım ve sevdiğim abim olan, Cumhuriyet’in ombudsmanı, yazarı Güray Öz’e torunun çizdiği kelebek resmi bile verilmedi.
Eşi Çağlayan abla, ‘havalandırma’ya çıkabildikleri avlunun 7 metre yüksekliğindeki duvarlarının üstünün jiletli tellerle kaplandığını... Ama bu yetmemiş gibi, demir çerçeveli kafes telleri ile kapatıldığını yazdı. Duvarlar öyle yüksek ki güneşten faydalanmak için sıraya giriyor, dakika nöbeti tutuyorlar.
Özgürlükleri delile değil, keyfe göre ellerinden alınan insanlar için gökyüzünü, güneşi bile kafese almışlar!
GAZETECİLER TUTUKLUYKEN BİR TOPLUM ÖZGÜR OLAMAZ
Bizler, meslektaşlarımızı görebilmek, yargılanmayı yerinde takip edebilmek, mesleğimize sahip çıkmak için 24 Temmuz’da Çağlayan Adliyesi’nde olacağız.
Ama her şeyden önemlisi, halkın haber alma hakkını savunmak için orada olacağız. Zira gazetecilere yönelik bu korkunç muamele, halkın haber kaynaklarını sınırlamak, basını daha da sindirmek, haber yapamaz, eleştiri edemez hale getirmek için. Bu yüzden çağrımız hepinize: ‘Adalet’ diyen, hak diyen, özgürlüklerin akıl almaz uygulamalarla kısıtlanmasına itiraz eden herkesin davasıdır Cumhuriyet.
Biliyoruz ki mesele ne Cumhuriyet’le başlıyor, ne de bitiyor. Gazeteciler tutuklu kaldığı, soruşturulduğu, sansüre uğradığı, tehdit ve karalamalara maruz kaldığı sürece biliyoruz ki bir toplum özgür olamaz.
Biliyoruz ki birtakım mekanizmalar, 24 Temmuz davasına yönelik dayanışma çağrılarını kriminalize etmeye çalışıyor. ‘Dışarıdaki gazeteciler’in haberleşmek, kampanya yapmak için kurduğu ve hiçbir suç unsuru içermeyen ‘24 Temmuz Özgürüz’ adındaki whatsapp grubundan dahi komplo üretiyorlar.
Biliyoruz ki kötülük, yalan, iftiradan oluşan bu utanç yayınlarını yapanların derdi, gerçeklerin üzerini örtmek, dikkati dağıtmak, ajitasyon yapmak.
Biz gazeteciler, 24 Temmuz ve onu takip eden günlerde Çağlayan Adliyesi’nde olacağız. Bu ucuz, kötü numaralara gülüp geçeceğiz. Haktan, adaletten, özgürlükten yana duruşumuzu ve bunlardan vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha cümle aleme göstereceğiz. Arkadaşlarımızla dayanışacağız.
Vicdanı olan herkesi bu tiyatroyu izlemeye çağırıyoruz.
PAZAR EKİ’NE DAİR AÇIKLAMA
Bugünden itibaren okurlarımız, basılı gazetenin içinde Evrensel Pazar Eki’ni göremeyecekler. Bunun nedeni elbette artan maliyet baskısı. Türkiye’de patron gazeteciliği dışında sermayeden bağımsız bir gazete olmanın bir bedeli de böyle çıkıyor karşımıza.
Bugüne kadar birbirinden değerli ve birbirinden keyifli yazılarıyla fikir dünyamıza katkılar sunan Pazar Eki yazarlarına teşekkür edip elbette burada noktayı koyacak değiliz. Zira Pazar Eki yazıları bundan böyle “Pazar Sayfaları” başlığıyla karşınızda olacak. Aslında Evrensel’i uzun süredir takip eden okurlar bu formata yabancı değil. Tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi “Pazar Sayfaları” yine gazetenin ortasında ve dört sayfa halinde yayımlanacak.
“Rüzgara Karşı Evrensel” bütün zorlukları aşarak yoluna yürümeye devam ediyor. Daha önce de söylediğimiz gibi: “Okurlarımızın gösterdiği sahiplenme yegane dayanağımız.” Dayanışma, abone olma ve abone bulma kampanyası da bunun bir göstergesi zaten.
Saygılarımızla
evrensel