Hükümetin derdi 91 yıllık Medeni Kanunla
Avukat Selin Nakıpoğlu, 'müftülere nikah kıyma yetkisi'ni hukuki boyutlarıyla Evrensel'e değerlendirdi.
Selin NAKIPOĞLU
Avukat
Aslında her şey Nüfus Hizmetleri Kanununda değişiklik tasarısının meclise sunulduğu 25 Temmuz 2017’de başlamadı. Tüm taşlar adım adım örüldü. 2015 Mayıs’ında Anayasa Mahkemesi, Türk Ceza Kanunu’nun “Birden çok evlilik, hileli evlenme, dinsel tören” başlıklı m. 230/5 ve 6. fıkraları iptal ederek, imam nikâhı kıymak için önce resmi nikâh kıyma şartını kaldırdı. Biz kadınlar şu an içinde bulunduğumuz günlerin ayak seslerini o zamanlardan duyar olduğumuzu söylemiştik. Kısaca değinmek gerekirse, resmi nikâh önceliğinin kalkacağını, dini nikâhın resmi nikâhın alternatifi olacağını, kadınlar açısından hukuki ve ekonomik sorunlar yaratacağını, kararın laiklik ilkesine ve devrim yasalarına aykırı olacağını da dile getirdik.
Bir sene sonra 2016 Mayıs ayında, kısaca Boşanma Komisyonu Raporu olarak
Adlandırdığımız “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla kurulan meclis araştırma komisyonu” raporu gündeme oturdu. (Hafızalarımızın tazelenmesi adına, komisyona kısaca bir bakalım; rapor, çocukların tecavüzcülerle evlendirilmesinin önünü açan, şiddete maruz kalan kadınlar için hayati önem taşıyan koruma kararlarını alma olanağını mesai saatleri ile sınırlamak isteyen ve delil şartı getiren, erkeklerin mağdur olduğu gerekçesiyle kadınlara verilen nafakaları süreye bağlayan ve kadınların yıllardır mücadele ederek kazandığı daha birçok hakkı gasp eden öneriler içeriyor.) Gelelim günümüze… 27.07.2017 günün “müftülere nikah kıyma yetkisi” haberi gündemimize oturdu. Nüfus Kanunu’nda değişiklik öngören taslağı incelendiğimizde aslında getirilmeye çalışılan düzenlemenin sürpriz olmadığını, hazırlığının seneler öncesinden yapıldığını anladık.
İlgili maddeye bakacak olursak; 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu m. 22 evlendirme Yetkisini düzenlemektedir.
Maddenin tam metni şöyle:
MADDE 22- (1) Bakanlık, evlendirme işlemlerinin nüfus ve vatandaşlık hizmetlerinin bütünlüğü içerisinde yürütülmesi için gereken her türlü tedbiri alır ve uygular.
(2) Evlendirme memuru; belediye bulunan yerlerde belediye başkanı veya bu işle görevlendireceği memur, köylerde muhtardır. Bakanlık, il nüfus ve vatandaşlık müdürlüklerine, nüfus müdürlüklerine ve dış temsilciliklere evlendirme memurluğu yetkisi ve görevi verebilir. Eşlerden birinin yabancı olması halinde evlendirmeye, il ve ilçe belediye evlendirme memurlukları ile nüfus müdürleri yetkilidir.
BU TASARI İLE ASIL GETİRİLMEK İSTENEN NEDİR?
Peki, günlerdir memleketin oldukça ‘sakin’ seyreden gündemine oturan tasarı ile getirilmek istenen nedir? Şöyle ki; İçişleri Bakanlığınca hazırlanıp; 25.07.2017 tarihinde TBMM’ye sunulan Nüfus Hizmetleri Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısına eklenen 6. madde ile “İl ve İlçe müftülüklerine de evlendirme memurluğu” yetkisi verilmektedir. Yani İçişleri Bakanlığı demek istemektedir ki, nikâh bir akittir ve akdeden devletin memurları arasında bir fark yoktur. Tasarının genel gerekçesinde ise il ve ilçe müftülerine evlendirme memurluğu yetkisinin “vatandaşların evlenme işlemlerini kolaylaştırmak” daha kolay ve seri bir şekilde hizmet almalarını sağlamak” amacı ile verildiği açıklanmıştır. Bu ‘gerekçeyi’ esas almayı, ilgisiz sonuçlara dayanan açıklamaya dayanak oluşturmayı değil meselenin arka planına bakmayı tercih ediyoruz.
Tasarıyı okuduğumda aklıma Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’tan kısa bir müddet sonra başlayan kanunlaştırma hareketlerinin son örneklerinden biri olan 25.10.1917 tarihli Hukuk - 1 Aile Kararnamesi geldi. Bilindiği gibi, bu kararname aile hukuku alanında İslam ve Osmanlı hukuk tarihindeki ilk örnek olup, bir buçuk yıl yürürlükte kalmış, başarılı olamamış ve 17.02.1926’da Türk Kanunu-u Medenisi kabul edilmiştir.
Ve Türk Medeni Kanunu ile;
- Ailede kadın-erkek eşitliği sağlandı.
- Evlilikte resmi nikâh zorunluluğu getirildi.
- Erkekler için tek eşle evlilik esası getirildi.
- Kadınlara, istedikleri mesleğe girebilme hakkı tanındı.
- Mahkemelerde tanıklık yapma, miras ve boşanma konularında kadın-erkek eşit hale getirildi.
İçişleri Bakanlığının tasarısı gösteriyor ki, hükümetin 91 senelik kanunla derdi var.
Çünkü müftülüklere nikah kıyma yetkisi veren tasarı ile getirilen düzenlemeler Anayasa m.2’de belirtilen değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen hükümlerinden biri olan ‘Türkiye Cumhuriyeti demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir’ ilkesinin, Anayasa 174/4- maddesiyle koruma altına alınan Devrim Kanunları içinde olan “evlilik akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağı” hükmünün ve Medeni Kanunun resmi nikah hükmünün ihlaline yol açacaktır. Yani bu tasarı laiklik ilkesinin çiğnenmesine yol açacaktır.
Şahısların birbirleriyle eşitlik esasına dayanan ilişkilerinin düzenlendiği kanuna aykırı düzenleme getirilmeye çalışılıyorsa aklımıza İslam Hukuku’nun kaideleri mecburen geliyor.
Zira bu tasarıyı ele alırken İslam Hukuku’nun evliliğe bakışından azade olarak değerlendirmenin de eksik olacağını söylüyor bize İçişleri Bakanlığı.
İslâm literatüründe, nikâh akdinin “mülkü müt’ayı müfit olan, yani kadının kadınlığından erkeğin istifadesini tazammun eden” akit olduğu yönünde bir görüş aktarılmaktadır. (1) Benzer şekilde, evliliğin, “bir erkeğin ödeyeceği bedel karşılığında bir kadını kendi hanesine alması ve hukuka uygun olarak onunla cinsel ilişki kurma hürriyetine sahip olması” (2) şeklinde tanımlanması yoluna da gidilmiştir. Böylece, evliliğin, cinsel ilişkileri hukukileştirdiği ileri sürülmüştür. Ayrıca, evlenme sayesinde, erkeğin erkekliğini, kadının kadınlığını yaşama fırsatı edindiği; bu fırsat üstünlüğünün törenle kutlanmayı hak ettiği de düşünülmüştür.
DÜN DİRENDİK YARIN DA DİRENECEĞİZ
İslam Hukuku açısından kadın-erkek eşitliğinin objektif bir ilke olarak kabulü bulunmadığı bilinmektedir. Kısa bir araştırma yapıldığında görülecektir ki, Medeni Kanun kabül edildiğinden beri en çok tenkite uğrayan kuralları, evlilik hukuku ve özellikle boşanmaya dair kurallar olmuştur. Çünkü bu yetki, kanunda yazılı sebeplerin varlığı halinde, mahkemelere verilmiştir. Oysa Medenî Kanunun kabulünden önce evlilik “erkeğin hâkimiyetine dayanan özel bir münasebet” olarak kabul edilmekteydi. Şayet o günlere dönülme çabaları varsa beyhude çabalardır. Yürütme ve yasama organlarını Medeni Kanun çerçevesinde düzenleme yapmaya, kanunun ruhu ve çerçevesi dışına çıkmaktan kaçınmaya davet ediyoruz. Biz kadınları esaretten kurtaran yasal düzenlemelerden geri düşürecek tüm girişimlere karşı dün de direndik, bugün de direniyoruz, yarın da direneceğiz.
ÇOCUK İSTİSMARINA ÖRTBAS ÇABASI
Tasarıda bir diğer dikkat çekici madde ise, 5490 s. yasanın 15. maddesinde yapılması düşünülen değişikliktir. “Bu değişiklikle Sağlık personelinin takibi dışında doğan çocukların doğum bildirimi nüfus müdürlüklerine sözlü beyanla yapılır.” düzenlemesi getirilmeye çalışılmaktadır. Hali hazırda adli mercilere ulaşabilen cinsel şiddet vakaları oldukça az iken, bu düzenleme ile çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarının artacağı, örtbas edileceği, cezasız kalacağı açık ve ne yazık ki kaçınılmazdır. Ayrıca sözlü bildirim, anne-çocuk sağlığına ilişkin ihlallerin de önünü açan bir düzenlemedir.
Kuruluş tüzüğünde kadınların hak, hukuk ve sosyal yaşam, çalışma hayatındaki kazanımlarının artırımını vaat eden AKP hükümetinin özellikle son beş yıldır kadınların en temel medeni haklarının tırpanlanmaya çalışıldığı yasal düzenlemeleri hayata geçirmeye çalıştığını görüyoruz. Hükümet açısından kadınların medeni haklarının “yeniden düzenlenmesi” ihtiyacının sebebi nedir? Üstelik kadınlar aleyhine bir düzenleme çabasının gayesi nedir? Oysa bizler uluslararası sözleşmelerin taraf devleti olan Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmesini her fırsatta dile getirirken, İstanbul Sözleşmesinin uygulanması için mücadele ederken, evli kadının sadece kendi soyadını kullanmasına yönelik Nüfus Kanunu’nda düzenleme yapılması üzerine karar üstüne karar alırken rotanın İslam Hukuku’nu gösterdiği bu kabul edilemez tasarı ile murat edilen nedir?
Lütfen bizlere mantıksal önermeleri yanlış ve tutarsız açıklamalar sunmayınız.
Farkında mısınız? Bu tasarı yasalaşırsa; çocuklara yönelik cinsel istismar vakaları bu düzenleme sebebiyle daha da görünmez kılınacaktır, erken yaşta zorla evlendirilen çocukların sayısında artış olacaktır, imam nikâhı ile evlilikler yaygınlaşacak, kadınların “imam nikâhlı eş” olarak yasalar önündeki dezavantajlı durumu bu tasarı ile pekişecektir, ‘sözlü doğum bildirimi’ ile anne ve çocuk sağlığı korunamaz hale gelecektir, dinsel referanslarla yapılan işbirliği kadın-erkek arasındaki eşitliği ortadan kaldıracaktır.
NİKAHI KİM SONLANDIRACAK?
Peki tasarı yasalaşırsa nikahı kıyan müftü herhangi bir sorunda o nikahı sona erdirebilecek konumda mı olacaktır? Ya da nikah öncesi sağlık raporu müftüye mi teslim edilecektir? Yoksa sağlık raporu olmadan mı nikah kıyılacaktır? Yoksa ülkemizde çiftlerin resmi nikah işleminden sonra dinsel bir tören yapmalarına herhangi bir engel mi vardır?
Sorular uzar gider ama sözümüz belli!
Medeni Kanunu esas alınız.
Kabul edilemez olan bu kanun tasarısını geri çekiniz.
(1) Yrd. Doç. Dr. Özlem TÜZÜNER Türk ve İslâm Hukuku Bakış Açısından Evlenmenin
Hukukî Niteliği Hakkında Bir İnceleme Ankara Barosu Dergisi 2013/1
(2) Velidedeoğlu, Tadilâta İhtiyaç, s. 15. Apaydın, s. 147. Yaman, s. 30. Eşkan, s. 11.
Demombynes Gaudefroy, p. 135, 136. Karaman, s. 229. Ayrıca bkz.HatemiHu¨seyin, İslâm Hukuku Dersleri, İstanbul, 1999, s. 182, 183 (İslâm Hukuku Dersleri)