Değinmeler
Adnan Özyalçıner yazdı; 'Değinmeler'
Adnan ÖZYALÇINER
KARANLIKTA
Geliyorlar. Alıp götürüyorlar. Karanlık bir yerde sorguluyorlar. Sonra gidiyorlar. Sen kalıyorsun. Karanlıkta.
ŞAMDANDAKİ KIZ
Genç kız kara bir şamdan içine dikilmiş bir mum görünümüydeydi, tepeden tırnağa bir karanlığın kapladığı giysileri içinde. Açıkta kalan mum kokulu, mum renkli -aslında hem renksiz, hem tonsuz renkteki- ince parmaklarından sızan pırpırlı mum ışığı, iri kara gözlerinin renklendirdiği bembeyaz yüzünde sarımtırak bir ışıltıyla parlıyordu. Hüznün büsbütün ovalleştirdiği -sarkıttığı- bu güzel yüzde.
DÖNÜŞÜM
Bir yapım-yıkım karamaşasıdır gidiyor ne zamandır. Adına kentsel dönüşüm diyorlar. Bir bakıyorsunuz yaz ortası bir yağmur. Seller akıyor, ırmak boyunda. Caddelerden, sokaklardan, tramvay, otobüs, metrobüs yollarından, metro tünellerinden, altgeçitlerden. Viyadükler, yokuş aşağı onca yol, merdiven merdiven şelale olmuş şarıldıyor. Kent dönüşüyor. Yaz ortasında yarı beline kadar çamura batarak.
SÜREKLİ
Düşlerdeki karabasanlardan kurtulmanın yolu var. Acı çeksen de kan ter içinde kalsan da uyanarak o ağırlığı üstünden atabiliyorsun. Yaşadıklarımızın acılarından kurtulmak için uyanmak diye bir şey olmadığına göre o ağırlığı üstünden atabilmenin de olanağı yok. Öyleyse acılarla kan ter içinde kalmaya yargılısın/yargılıyız. Sürekli olarak.
KARANLIKTI
Saatin kaç olduğunu sordum. Doğru dürüst karşılık veren olmadı. Kem küm ettiler. Geceydi, hepsi bu. Ben de biliyordum. Sabaha ne kaldığını öğrenmek istemiştim. Bilen çıkmadı. Karanlıktı.
KİM İÇERDE
Her türlü yoksullukla yoksunluğun yaşandığı, insan hak ve özgürlüklerinin olmadığı, her türlü adaletsizliğin, ayrımcılığın, şiddetin, baskının kol gezdiği bir ülkede kim içerde, kim dışarda şimdi.
KARGAŞA
Duranlarla yürüyenlerin, susanlarla konuşanların kargaşasını yaşıyoruz. İki tarafın da söylemek istedikleri, söyleyemedikleri.
KİMSE YOK MUUU!...
Bir çemberin içindeyiz. İçinde olan bizler, çember daralıyor diye bağırıp duruyoruz. Yıllardır sesimizi kendimizden başka kimse duymuyor. Duyuramıyoruz. Yoksa çemberin dışında kimse yok mu? Sesimizi duyacak kimse yok muuu!...
ÖLÜMCÜL
Bir gölü bile koruyamıyoruz. Güzelliği, diriliği, turkuaz rengiyle güneşte parıldayışı gün gün yok olup gidiyor. Burdur gölünün beslendiği su kaynaklarının göletlerle, barajlarla kesilerek boğulduğu, yani kurumaya başladığı, sularının çekildiği bildiriliyor. Suları çekilen kumlukların rüzgarla arsenik, fosfat tozuyup yaydığına dikkat çekilmiş. Doğa ölüyor, öldürülüyor. Öldürülürken ölümcülleştiriliyor.
OYUNUN İÇİNDE
Yaşadığımız her şey, bir sinema filmindeki gibi akıyor. Şiddetle aşk, nefretle sevgi, sevecenlik; hainlikle yiğitlik, kahramanlık birbirlerini itip kakarak, resimleniyor her gün, her saat, her dakika. Şimdi bu filmi rahatlıkla seyredenler var; bizim gibi oyunun içinde olan, olmak zorunda kalanlar da...
EL BİRLİĞİYLE
Her gün, her birimiz geçmişi bırakıyoruz arkamızda, önümüzdeki geleceğin peşine düşerek, soluk soluğa. Oysa bizi, ne özlemle anacağımız geçmişimiz, ne de dört elle sarılmayı düşündüğümüz geleceğimiz avutabilir. Genelde geçmişin pasını silerek parlak bir gelecek yaratabilmektir aslolan. Olduğumuz yerde tek başımıza durmaksızın. El birliğiyle.
ÖLÇÜ
Büyüklük, kitlesi yerine değeriyle ölçüldüğünde ortaya çıkar/çıkarılabilir ancak.
SU
Günboyu yatağında dingin akan su, sensin kara yağmurları, azgın selleri, bozguncu fırtınaları susturacak. Sessizliğinle. Sessizliğin sesi olan su.