01 Ağustos 2017 17:08

Türkiye, övündüğü İstanbul sözleşmesine ne kadar uydu?

Hükümetin birçok kez ‘ilk imzacısı biziz’ diyerek övündüğü İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddete çözüm olabildi mi ?

Paylaş

Hilal TOK

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, yani kısaca İstanbul Sözleşmesi 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi. Türkiye sözleşmenin ilk imzacısı oldu. Sözleşme, imzacı ülkelere şiddetin önlenmesi konusunda pek çok yükümlülük getiriyor, devletin bu yükümlülükleri yerine getirip getirmediğinin denetlemek için de önemli yaptırımlar içeriyordu. 

Peki aradan geçen 3 yılda İstanbul Sözleşmesi gerçekten kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddete çözüm olabildi mi? Sözleşmenin yükümlülükleri uygulanabildi mi? Şiddetten kurtulma mücadelesi veren kadınların günlük yaşamına bir etkisi oldu mu bu sözleşmenin? 
Tüm bu sorunları cevaplamadan önce İstanbul Sözleşmesinin içeriği neydi ve kadınlar için neler sağlamayı amaçlıyordu, onu hatırlayalım... 

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ NEYDİ?

 

  • Kadınların güçlendirilmesi yolu dahil, kadın ile erkek arasındaki temel eşitliği teşvik etmek, * Taraf devletlerin yetkililerine, görevlilerine, kurum ve kuruluşlarına kadına yönelik şiddetle mücadele yükümlülüklerine uygun davranmalarını sağlamaları, cinsiyete duyarlı politikalar geliştirmeleri, şiddeti önlemede ve mücadelede bütüncül politikaların uygulanması, 
  • Kadına yönelik şiddetle mücadele alanında faaliyet gösteren sivil toplum örgütleriyle etkin işbirliği tesisi, özel sektör ve medyanın kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla politika hazırlamalarını teşvik etmeyi, 
  • Şiddet eylemlerinin tekrarlanmasından korumak amacıyla gerekli hukuki ve diğer tedbirleri almayı, şiddete maruz kalanın şiddet gösterenden tazminat talep etmesini sağlamak üzere hukuki tedbirleri almayı şart koşuyordu. 
  • Sözleşmenin en önemli özelliklerinden biri de, bir denetim mekanizması getirmesiydi. Çünkü denetim mekanizması işin takibi açısından mühimdi. Taraf ülkelerin temsilcilerinden oluşan denetim komitesi yani “GREVIO” adı verilen birim, sözleşmenin etkili bir şekilde uygulanmasını izleyecek, raporlar hazırlayacak, taraf devletin rızası ile soruşturma ve gerekirse onun toprağına ziyaret edecekti. 

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE GELENE KADAR...

İstanbul Sözleşmesi uluslararası alanda bir anda ortaya çıkan bir metin değildi elbette. Öncesinde de kadına yönelik şiddetle mücadele için hazırlanan başka belgeler de vardı. O belgeler bugünki İstanbul Sözleşmesinin oluşmasında önemli rol oynadı.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 30 Nisan 2002 tarihli “Kadınların Şiddete Karşı Korunmasına” ilişkin tavsiye kararı, 7 Nisan 2011 tarihinde genişletilerek ve güncelleştirilerek bir sözleşme haline getirildi. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ni, 7 Nisan 2011 tarihinde Strazburg’da onaylamıştı. Türkiye, 11 Mayıs 2011 tarihinde sözleşme imzaya açıldığında ilk imzayı atmış, 24 Kasım 2011 tarihinde parlamentosunda onaylamıştı. Sözleşmenin yürürlüğe girmesi için gerekli 10 imza ise 3 yılda tamamlandı. Son olarak Andorra’nın parlamentosundan geçti ve üzerine üç ay beklendi nihayeten 1 Ağustos’ta yürürlüğe girdi.

KADINLAR İÇİN GÜÇLENDİRİCİ BİR SÖZLEŞME AMA UYGULANIRSA!

İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık konularında şimdiye dek yapılmış en kapsamlı tanımlara yer verdi. Sözleşme, kadına yönelik şiddetin toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığın hem bir sonucu ve hem de sebebi olarak tanımlanmasını da sağladı. Örneğin, ayrımcılık maddesi altında “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ibarelerini barındırarak, bu konuda da ayrımcılık yapılamayacağını beyan eden ilk uluslararası sözleşme oldu. Sözleşme bu meseleyi ele alış konusunda kapsayıcı olacak şekilde şiddetin ortaya çıkmadan önlenmesi, mağdurların korunması, faillerin cezalandırılması ve konu hakkında gerekli politikaların üretilmesi yöntemini benimsedi. 

TÜRKİYE İMZALADIĞI SÖZLEŞME YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİRDİ Mİ?

Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği KİHEP Koordinatörü Zelal Ayman

İçeriği ve kapsayıcılığı ile kadınları güçlendirici bir yerde duran ve kadınlar için önemli bir kazanım olan bu sözleşme Türkiye’de ne kadar uygulandı? Sorunun cevabını sözleşmenin imzalanması sürecinde etkin rol alan ve çok sayıda kadın örgütünü biraraya getiren Şiddete Son Platformu’ndan, Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği KİHEP Koordinatörü Zelal Ayman’dan öğrenelim... 

Üç yıldır sözleşmenin yükümlülüklerinin yerine getirilip getirilmediği sorusuna yanıt veren Ayman, bu durumun uluslararası sözleşmelerde imzacı devletlerin sözleşmeyi kendi iç hukuklarına ne kadar yansıttıklarına bağlı olduğunu söylüyor: 

“Sözleşmeler soyuttur aslında. İmzacı ülkeler bunu uygularsa somutlaşır, uygulamazsa kağıt üzerinde kalır. İstanbul Sözleşmesi, CEDAW gibi sözleşmeler Türkiye’de siyasi iradenin attığı adımlarla çok bağlantılı olarak hayata geçiyor veya geçmiyor. İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddet ve ayrımcılıkla ilgili çıkmış en iyi ve kapsayıcı belgelerden birisi. Çünkü şiddetin tanımından tutalım çeşitlerine, içeriğine ve en önemlisi önleyici ve koruyucu tedbirleri bağlamında çok bütüncül yaklaşımla ve feminist bir perspektiften ele alıyor konuyu. Türkiye ilk imzacı ülke olduğu gibi bu sözleşmeyi meclisinde ilk onaylayan ülke. Türkiye bu konuda ilk adımı attı. Ama sözleşmeler iç hukuka yansıtıldığında somutlaşır. Türkiye’de son 3 yıldaki geriye gitmeleri düşünürsek (bırakalım bu sözleşmeyi Türkiye’deki kadına yönelik şiddetle ilgili var olan yasaların uygulanması bile bu kadar gerideyken) sözleşmenin uygulanması ve bu yükümlülüklerin sağlanması açısından hiçbir adım atılmadı.” 

HÜKÜMET KENDİ İMZALADIĞI SÖZLEŞMEYE UYMADI

Sözleşmenin ilk imzalandığı dönemde sözleşmeye uygun yapılan tek şeyin 6284 sayılı Şiddet Yasasının içeriğinin değiştirilmesi olduğunu hatırlatan Ayman, süreci şöyle anlatıyor: 

“İstanbul Sözleşmesinin imzalanmasından sonra 6284 sayılı şiddet yasası, tasarı halindeyken 4-5 maddeden oluşuyordu ve yasalaştırılmaya çalışıyordu. Biz kadın örgütleri de Şiddete Son Platformu olarak özelikle bakanlarla yaptığımız görüşmelerde, ‘bu yasa imzaladığınız İstanbul Sözleşmesinin yükümlülüklerine yakın olmalı’ demiştik. Bu konuda çok ısrarcı davrandık ve 4-5 maddelik tasarı 25 maddeye çıkarıldı. Yasanın yapısı, önleyici ve koruyucu tedbirler bağlamında İstanbul Sözleşmesiyle aynı olmasa da paralel tutulmaya çalışıldı. Bu önemli bir kazanımdı ancak sözleşmeye uygun, sözleşmenin yükümlülükleri bağlamında hükümetin gerekli her hangi bir somut adım attığını düşünmüyorum.”

HÜKÜMETİN SÖZLEŞMEYE UYMASI İÇİN KADINLARA BAKIŞINI DEĞİŞTİRMESİ GEREKİYOR

Hükümetin yalnızca İstanbul Sözleşmesini değil birçok uluslararası bağlayıcılığı olan metinleri önemsemediğini dile getiren Ayman kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığa bütüncül bakılması gerektiğinin altını çiziyor, “Kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın; toplumsal, ekonomik, kültürel, psikolojik pek çok boyutu olduğundan bütüncül bakılmalı ve tüm bunlarda hükümet kadınları güçlendirici, destekleyici bir çalışma gerçekleştirmeli. Sözleşme de bunu vurguluyor esasında. Türkiye hükümetinin sözleşmeye uyması için kadınlara olan bakış açısını tümüyle değiştirmesi gerekiyor. Bir kere kadınların erkeklerle eşit olduğunu kabul etmesi gerekiyor ama şu anda kabul etmiyor. Türkiye kendi imzaladığı sözleşmenin ruhundan kopuyor ve bir kenara atıyor bu sözleşmeyi. Bu kadar bütünlüklü, kadınları güçlendirebilecek mekanizmaları içeren bir sözleşme de böylelikle uygulanmıyor.” 

*Ekmek ve Gül'den alıntılanmıştır.

ÖNCEKİ HABER

Afganistan'da Şii camiinde patlama: En az 20 ölü

SONRAKİ HABER

YAŞ öncesi toplantı 6 saat sürdü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa