İşçi sınıfının mücadele biçimleri
Ekonomik mücadele sendikaları, grevleri kendisine uygun araçlar olarak geliştirmiştir. Siyasi mücadele ise, parti olmaksızın yürütülemez.
Engels işçi sınıfının temel mücadele biçimlerini sınıflandırırken, ekonomik, ideolojik ve siyasal mücadele biçimlerini sayar. Lenin, bunlar arasında siyasal mücadeleyi temel mücadele biçimi olarak vurgular. Komünist Manifesto, “her sınıf mücadelesi, siyasal bir mücadeledir” önermesini ileri sürer ve bu özelliği kazanabilmesi için, yerel ya da belli bir işkoluna ait mücadelelerin ulus çapında bir mücadele halini alması gerektiğine işaret eder. Manifesto, işçi sınıfının mücadelesini ilk önce burjuvazinin siyasal amaçlarının bir aracı halinde kullandığını belirtir.
Marksist-Leninist siyaset teorisinin bu temel önermelerini birlikte değerlendirdiğimizde, sınıf mücadelesinin farklı biçimleri arasındaki ilişkinin hangi zeminde ve hangi araçlarla, hangi hedefe göre kurulacağına dair zamana ve mekâna bağlı olmayan, bu anlamda evrensel ilkelerini elde ederiz.
İŞÇİ SINIFININ SİYASİ MÜCADELESİ NEDİR?
Emekçi sınıfının burjuva egemenliğine son verip kendi egemenliğini kurmak için verdiği mücadeleye siyasi mücadele denir. Bu sınıfsal savaş, emekçi sınıf savaşlarının en temel biçimidir. Tüm emekçi sınıf tarafından tüm burjuva sınıfına karşı yapılır. Sınıflar savaşının en yüksek biçimidir. İşçi sınıfının bir bütün olarak, tüm maddi ve manevi güçlerini burjuvazinin karşısına diktiği tek mücadele biçimidir. İşçilerin yalnızca “kendi kapitalistine” karşı yürüttüğü ekonomik mücadeleden farklı olarak, bütünüyle kapitalist sınıfın çıkarlarını koruyan devlete karşı mücadeleye giriştikleri bir savaş biçimidir.
TEMEL MÜCADELE BİÇİMİ OLARAK SİYASİ MÜCADELE
Siyasal mücadelenin “temel mücadele biçimi” olması, her türden mücadele ve örgütlenme biçiminin, onun ihtiyaçlarına, onun stratejisine ve taktiğine bağlı olarak yürütülmesi gerektiği anlamına gelir. Kendi başına bir ekonomik mücadele, ya da siyasi hedeflerden kopuk olarak sürdürülen, işçilerin iktidar mücadelesinin ihtiyaçlarını gözetmeyen bir teorik mücadele, “kendiliğinden”dir ve kendi başına kalmış haliyle hiçbir biçimde, iktidar mücadelesine hizmet edemez.
TOPLUMSAL BİR GÜÇ OLARAK İŞÇİ SINIFI
İşçi sınıfının toplumsal bir güç olması, önce onun üretim sürecindeki kilit öneminden kaynaklanır. Toplumsal üretimin ana damarını o teşkil eder. Her türden meta ya da hizmet üretiminde onu varlığı şarttır. Kapitalizm açısından da, işçi sınıfının varlığı belirleyici önem taşır. Çünkü bu sınıf yoksa, canlı emek sömürüsü yoktur, öyleyse kâr yoktur, sermaye yoktur. Sömürü, işçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki ilişkinin temelidir. Bu, çoğu kez işçinin ağır koşullarda çalıştırılması, yokluğa ve yoksulluğa düşürülmesi pahasına gerçekleşir ve bu da işçi sınıfının yaşam koşullarını iyileştirmek için ayrı bir mücadele vermesini zorunlu kılar. Fakat sınıf mücadelesi, yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi mücadelesinden ibaret değildir.
SİYASİ MÜCADELENİN ARACI OLARAK PARTİ
Her mücadele biçimi, ancak kendisine uygun araçlarla yürütülebilir. Ekonomik mücadele sendikaları, grevleri kendisine uygun araçlar olarak geliştirmiştir. Siyasi mücadele ise, parti olmaksızın yürütülemez.
Parti, işçi sınıfının en ileri, en nitelikli unsurlarını, bu unsurların deneyimini, devrimci ruhunu, proletarya davası uğruna sonsuz özverisini kendisinde toplamalıdır. Ancak böyle bir parti, sınıf mücadelesinin zor koşullarında, proletaryanın burjuvaziye karşı savaşının güçlükleriyle baş edebilir.
Proletarya ne zaman ve hangi araçlarla, nerede, burjuvaziye karşı hangi mücadele biçimleriyle saldıracaktır? Hangi mevzileri ele geçirecek, hangi mevzilerin üzerinden atlayacak ya da bazılarını ertelemek zorunda kalacaktır? Hangi alanda hangi emekçi sınıflarla hangi esaslara göre ittifak yapacak, onların örgütleriyle, temsilcileriyle nasıl birleşecek ve onları yönetirken hangi bilimsel, siyasi, teorik esaslara dayanacaktır? Mücadelenin kimi dönemlerinde daha ileri atılmak, kimi dönemlerinde de düzenli bir biçimde geri çekilmek için nasıl davranacak, milyonlarca proleterden oluşan ordusunu nasıl yönetecektir? Bütün bunlar, proletaryanın herhangi bir örgütü tarafından yerine getirilemeyecek kadar çetin görevler, sıradan bir örgüt tarafından çözülemeyecek çetin problemlerdir.
Bir orduyu yönetmek, ancak bu konuda uzmanlaşmış bulunan kurmay heyetinin işidir. Nasıl ki savaşmanın inceliklerini, harekatın yönetilmesini, silahların mevzilendirilmesini, taktik ve strateji kurmanın bilgisini taşımayan herhangi bir sıradan asker ya da askerler gurubu bir savaşta orduları yönetemezlerse, proletaryanın herhangi bir örgütü, örneğin sendikalar veya yerel işçi örgütleri de proletaryanın burjuvaziye karşı giriştiği iktidarı ele geçirme savaşında yönetici rol oynayamazlar. Proletaryanın kendisini yönetecek iyi donatılmış, bilgili ve savaş sanatının inceliklerini kullanabilen bir öndere ihtiyacı vardır. Bu önder, yalnızca proletaryanın siyasi partisi olabilir