Metrolardaki kovalarınız ideolojinizin yansıması gibi
İstanbul keşke benim için Survivor kadar eğlenceli olsaydı. Maalesef burası İstanbul burada şaka yok, her şey gerçek!

Mahmut Sezgin MEMİŞ
İTÜ
Bazen kentlerde fazlalıkmışsınız, istenmiyormuşsunuz gibi hissettiğiniz oluyor mu? Ya da şöyle sorayım. Bazen metroda Survivor yarışmasının parkurlarında yarışıyormuş gibi hissettiğiniz oluyor mu? Yukarıdaki fotoğrafa göre benim oluyor. Hatta mobeselerden beni izlediklerini ve ne zaman elenecek de köyüne dönecek acaba diye bahse tutuştuklarını bile düşünüyorum. İstanbul’a gelmem ile birlikte her gün metroya konulmuş olan su kovalarının üstünden atlıyor, sağından-solundan zıplayarak büyük ödüle yani metroya ulaşmaya çalışıyorum. İstanbul keşke benim için Survivor kadar eğlenceli olsaydı. Maalesef burası İstanbul burada şaka yok, her şey gerçek!
Üniversitede yer bilimleriyle ilgili eğitim almaktayım. Tünellerde nakliyat ve su atımı diye bir dersimiz var. Bu derse karşı büyük bir önyargım vardı. Çünkü istisnasız İstanbul’a geldiğimden beri her metro durağının su akıttığını görüyor ve kovaların hızla dolduğuna tanıklık ediyordum. Dersi ciddiye almadım. Bursum kesilmesin, askerliği de kısa dönem yaparım diye derslere gidiyordum. Sonraları bayağı gaza gelmiş olmalıyım ki; ikinci hafta “Benim açacağım tünellerde su sızıntısı olmaması lazım”a kadar geldi olay. Her neyse derste bizlere yeraltı sularını dışarıya aktarmak için pompalama sistemlerini iyice öğrettiler. Dersi geçtikten sonra özgüvenim daha da yerle bir oldu. Cehalet gerçekten mutlulukmuş. Çünkü bir sonraki dönem kent sosyolojisi dersi almıştım ve artık sadece teknik bilginin kenti başına işe yaramayacağını, mühendislik yapabilmem için mücadele etmem gerektiğini anlamıştım.
David Harvey modern kentlerin büyümesini; kapitalistlerin kârlarını maksimuma çıkarmak istemesinin tarihi olarak nitelendiriyor. Yani bizim Kadir Topbaş ile Melih Gökçek’in yerlere su akmasın, insanları elektrik çarpmasın diye koyduğu plastik kova; kapitalist sermaye birikiminin mantığını yansıtıyormuş. Sonra inşaatçı arkadaşların bazı ders notlarını da okudum. Kovanın sadece orada duran bir plastik olmadığını kavradım. Başladım yazıyı yazmaya.
İKTİDARI GÜÇLENDİRME MEKANİZMASI: PROJELER
İnşaat sektörü, sermaye sınıfının birbiri ile mücadelesinde önemli bir yere sahiptir. Fabrikalar, gökdelenler, oteller, lüks konutlar, alışveriş merkezleri, köprüler, metrolar sermayenin kendisini yeniden üretmesini sağlamaktadırlar. Kapitalizm, doğası gereği artı değer üretmeyi istemektedir. Bu değeri de üretim araçlarına yatırım yaparak gerçekleştirmektedir. Örneğin; Hitler 1933’te Büyük Otoban projesine başlamıştır. Hitler’in yolları günümüz mühendislik açısından bile bir başarı gibi görülmektedir. Fakat yollar, köprüler, tüneller kentlerdeki sermaye birikiminin tam da mantığına göre inşa edilmiştir. Çünkü yollar Hitler iktidarının yoğunlaşmasının açıkça bir ifadesi ve ideolojik hedefine sahiptir. Şimdilerde ağızlardan düşmeyen “Çılgın Projeler” ile çok kolayca bağını kurabileceğimiz şekilde; Hitler döneminin propaganda filmlerinin adları bile Geleceğin Yolları, Hızlı Yollar, Yollar Mutluluğa Götürür olmuştur.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sistemine geçişteki propagandalarını bir hatırlayalım. “Başkanlık olsun, ülke hızlansın, 2023 projelerimiz gerçekleşsin”. Bu “hız” ideolojisi çevreyi, insanı yok sayan ve ezen bir ideolojidir. Ve kapitalizmin çarpıklığını basitçe gözler önüne serer.
Örneğin; yağmur sonrası yüzen otomobiller, devrilen ağaçlar, göle dönmüş sokaklar, şelaleye dönmüş metro fotoğrafları ve videoları paylaşan arkadaşlarımız aniden çoğaldı. Elimizdeki telefonlar ile artık bu çarpıklığın, ihmalkârlığın tanıklığını kolaylıkla yapabiliyoruz. Çünkü iktidarın yönetememeyi gizleyecek gibi bir yeteneği artık kalmamıştır.
METRO MU AKITIYOR? KOY ALTINA KOVAYI
Metro tavanlarının su akıtıyor olması tünelcilik açısından gözden kaçırılacak bir ihmal değildir. Bu sorun yalıtım ve drenaj sistemlerine gerekli maliyeti ayırmamaktan kaynaklanmaktadır. Su sızıntılarını engellemenin ilk yolu; suyun akış yolunu engellemek değil, suyun akışını kontrole almaktır. Bu da bir drenaj sistemi ile mümkündür. Tünellerde drenaj için beton ile taşıyıcı arasına su geçmesini önleyen bir malzeme çekilir. Tünelin topuğunun birleştiği noktalardan da özel tip borular ile drenaj sistemi oluşturulur. Sızan sular dış kaplamadan çıkmadan akarak drenaj sistemi sayesinde dışarı atılabilir ya da bir yerde toplanıp pompalanır. Örneğin; İstanbul metrosunun kaba inşaatında bu uygulama yapılmamış ve bunun yerine sadece kaplama betonunun birleşim yerlerinde özel plastikler yerleştirilerek drenaj yolları açılmıştır. Bu yeterli olmamıştır. Çünkü doğada su bizim arzu ettiğimiz şekilde değil; en kısa yolu takip ettiği için, sızan suların hepsi bu yolları takip etmemiştir ve sonuç olarak tavanlar su akıtmıştır. Sonuç olarak, açılışı sırasında “dünyanın en hızlı açılan tüneli” şeklinde lanse edilen metrolar patır patır dökülmeye başlamıştır.
Evrensel'i Takip Et