Vicdan ve Adalet Nöbeti bir göğe bakma durağıdır!
Ayşegül Tözeren, İstanbul Yoğurtçu Parkı'ndaki 'Vicdan ve Adalet Nöbeti'nden izlenimlerini Evrensel Pazar'a yazdı.
Ayşegül TÖZEREN
HDP’nin öncülüğünde gerçekleştirilen Vicdan ve Adalet Nöbeti’nin ikinci durağı Kadıköy’dü. Hem de haftada birkaç kez yanından geçtiğimiz bir park, Yoğurtçu… Birkaç kadın yazar bir araya gelip, gitmeye karar vermiştik. Genellikle duyduğumuz, nöbete girmenin çok zor olduğuydu. Bin kez önünden geçtiğimiz, kentin göbeğindeki bir parka girmek ne kadar zor olabilirdi ki? Hem bundan önce bir başka parkta, Maçka Parkı’nda CHP öncülüğünde Adalet Nöbeti düzenlenmiş, kolaylıkla isteyen girip çıkabilmişti.
Kadıköy’deki Vicdan ve Adalet Nöbeti’nin dördüncü gününde nöbete gidecektik. Sendikalar ve meslek örgütleri de aynı günü tercih etmişti. Parka yaklaştığımızda, ilk arama noktasını gördük. Sendika ve meslek örgütlerinin ardından içeri alabileceklerini söylediler. Bu sırada kimliklerimiz GBT’leri kontrol edilmek üzere toplandı. Bu sırada bir görevli bize “Parkta 60 kişi sınırı var, bu yüzden bekletileceksiniz” dedi. Artık şaşırma yetimi yitirdiğim bir coğrafyada neden altmış diye soracak değildim tabii ki! Bu sırada sarı basın kartlı gazeteciler de geliyordu. Gazetecilerden hem basın kartı, hem kimlikleri isteniyordu. Bu gazetecilerden biri de Nazım Alpman’dı. Alpman kimliğinin neden istendiğini soruyor, basın kartının üzerinde zaten fotoğraf olduğunu söylüyor, derdini anlatamıyordu, neden sorusuna yanıt da alamıyordu.
Kapının önünde sendika üyelerinden oluşan kalabalık biraz daha artmıştı ve arama noktasının önünü tamamen kaplamışlardı. Biz bir grup kadın, renkli balonlarımızla köşede kalmıştık. Neden bilmiyorum, polislerin de, içeri girmek isteyenlerin de, herkesin kaşları çatık, yüzü asıktı. Biz renkli balonlar ve gülen yüzlerimizle, arama noktasının önünde harikalar diyarından fırlamış gibiydik.
Önce sendika üyelerinin parka girmesi kararlaştırıldı, biz biraz daha bekleyecektik. Ancak kimliklerimizi verdiğimiz için başka bir yerde de bekleyemiyorduk. Bu sırada Sezai Temelli arama noktasında yanımıza gelerek, her zamanki nezaketiyle, kısa süre sonra içeri girebileceğimizi söyledi. Rengarenk balonlarımız ve biz bekliyorduk.
GÖKKUŞAĞI RENGİNDEKİ SAKINCALI BALONLAR
Sonunda ilk arama noktasından isimlerimiz okunarak içeri alındık. Bu sırada polislerden biri, “Balon yasak” dedi. Neden diye sordum. Yanıt tekti: Yasak. Gökkuşağı rengindeki balonlar elimizden alınmış, bariyerlerin uzak bir noktasına götürülerek bağlanmıştı. Oysa Maçka Parkı’ndaki Adalet Nöbeti’ne rahatlıkla sokabilmiştik. Şimdi balonları çıkarken alabilecektik. Sakıncalı balonlar galiba gözaltına alınmıştı. Bunu düşünüp gülerken parka doğru adımlarımız hızlanıyordu. İkinci arama noktasında beklemeden içeri girebildik.
Nöbete doğru polis barikatlarından dar bir koridor yapılmıştı. Koridordan geçerek nöbete ulaştığımızda ilkin Garo Paylan bizi karşıladı. Ardından yine HDP Milletvekilleri Ayşe Acar Başaran ve Sibel Yiğitalp’i gördük. Başaran, kolumdan tuttu, sizin balonlar gözaltına alınmış, dedi. Sormayın deyip, güldük. Beyza Üstün, Ayşe Erdem, HDP’nin sosyal medya ve basın görevlileri Nahide, Veysel, herkesle selamlaşıyorduk. Neyse ki, nöbette kimse asık yüzlü, çatık kaşlı değildi. Mor renkli çiçeklerle süslenmiş bir kürsü bizi bekliyordu. Heyetimizden Nalan Çelik konuşacaktı, şiir okumayı seçti. “Maviden yeşile” bir şiir…
“yeşil otobüse binmeyeceksen
üşümüş ıslak köpeği okşayıp sevemezsin durakta
yasak
mavisini yitirmiş olsa da marmara’ya adalara bakıp
düş kurmak hele şiir yazmak
yasak
yol ortasında durup topluca uçan kuşlara bakmak
yeryüzünü unutmuşlar arasında
kimilerine göre delilik ya da devrim çağrısı
yasak
yasak gökyüzüne bakmak
yasak”
BUGÜN TURGUT UYAR’IN DOĞUM GÜNÜ
Nalan şiirini okurken gökyüzüne baktım, daha çok… Sonra nöbetteki kadın arkadaşlara dönüp, hep birlikte göğe bakalım mı dedim… “Bugün Turgut Uyar’ın doğum günü.”
Göğe bakma fikrine herkes ısınmıştı. Önce bir kadın arkadaş ses sistemini ayarlamaya koştu. Turgut Uyar’ın Yokuş Yola şiiri Hüsnü Arkan’ın sesinden başlamıştı:
“güllerin bedeninden dikenlerini teker teker koparırsan
dikenleri kopardığın yerler teker teker kanar”
Yemyeşil ağaçlarla dolu parkta, nöbetin tutulmasına izin verilen yer kurumuş bir ağacın çevresiydi. Olsun, yerler, yemyeşildi. Oturduk on on beş kadın yere… Kaldırdık başımızı, gökyüzünü seyretmeye başladık. Kalbimizden okuduk Uyar’ın şiirini…
“Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum”
Bulutları, maviliği izlerken, Sibel Yiğitalp, “gökyüzü ne güzel” dedi. Belli ki, günlerdir süren koşuşturmadan, ilk kez göğe bakıyorlardı. Artık, vicdan ve adalet nöbeti bir göğe bakma durağıydı. Göğü seyrederken burnuma da ilk yağmur damlası düştü. Ayrılma zamanıydı. Gece siyasetçiler parkta kalacakları için yağmura karşı önlem almaları gerekiyordu.
TUTTUKÇA GÜÇLENİYORUM KALABALIK OLUYORUM
Parkın dışına doğru yürürken bizi de bir sürpriz bekliyordu: Balonlarımız firar etmişti. Nasılsa, bağlandıkları yerden kopup, gökyüzüne doğru havalanmışlardı. Nöbete sokamamış olsak da, gökkuşağı rengi balonlar göğe ulaşmıştı.
Ertesi gün sosyal medyaya göz gezdirirken, nöbetin beşinci günü ile ilgili fotoğrafların paylaşıldığını gördüm. Ayşe Acar Başaran, koskocaman gülümsemesiyle, nöbet alanında eline gökkuşağı rengi bir sürü balonu tutmuş kameraya bakıyordu. HDP’nin kadın vekilleri, siyasetçileri, içeri sokmamıza izin verilmeyen balonlarımıza karşılık bütün nöbet alanını rengarenk, en çok da mor balonlarla süslemişti!
Nöbetteki şiiri düşündüm, kadınların konuşulmasa da anlaşılan ve paylaşılan sözsüz dilini… Tekrar etmek geldi içimden bir an…
“Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum…”